2024'e giriyoruz artık, hayat eskisine nazaran daha kolay. Günlük hayat telaşından kurtulmayı başarıp çevresine bakabilen herhangi bir bireyin düşünmesi gereken şeyler var, ölüm - yaşam dinamiği, özgürlük - benlik problemi ve dahası gibi. Bunlara ne kadar kafayı takacağı, hangi yolu…devamı2024'e giriyoruz artık, hayat eskisine nazaran daha kolay. Günlük hayat telaşından kurtulmayı başarıp çevresine bakabilen herhangi bir bireyin düşünmesi gereken şeyler var, ölüm - yaşam dinamiği, özgürlük - benlik problemi ve dahası gibi. Bunlara ne kadar kafayı takacağı, hangi yolu seçeceği bireyin kendi problemi ama en azından bir düşünmek lazım ya, aksi takdirde nasıl bilinç sahibi diye nitelendirir insan kendini?
Ya martınediyon, bunu bize neden anlatıyon dediğinizi duyar gibiyim, çünkü sinirlendim. Geçmişte yazılıp tarihine damga vuran bir takım vasat kitapların hâlâ bir bok varmış gibi ortalıkta dolanıp, potansiyeli olan kitapların yerini yemesinden sıkıldım. Olm hala 1984, hayvan çiftliği ve küçük prensin ciddi ciddi konuşulduğu bir zamandayız, yeter.
Nietzsche ağladığında'ya gelirsem eğer, kusura bakmayın bir tık uzun sürdü. Kitaba bakıp "Nietzsche'nin asıl kitaplarını okumak yerine neden seni okuyorum, bana ne vadediyorsun" diye sorduğumda, cevap olarak hiçbir şey bulamıyorum.
Nietzsche'nin bilinç akışını okumak, psikolojik tahlilini gözlemlemek temelde çok heyecan verici bir fikir ama ancak bu kadar kötü yazılabilirdi. Özellikle ilk iki yüz sayfada kitap kendini o kadar çok tekrar etti ki, kendimi türk dizisi izliyormuş gibi hissettim. Ana karakterimiz olan doktor Breuer öyle akıllı bir adam ki; Nietzsche ile konuştuklarını dört farklı zamanda tekrar tekrar düşünüp aynı sonuca varıyor ve okuyucu olarak hepsine maruz bırakılıp kafayı yiyorsunuz. Son iki yüz sayfa ise, daha çok ilgimi çekmesine rağmen belirli bir raddeden sonra aynılaşıyor. Özellikle heyecanlı olmasını beklediğim kısımlarda zayıf ve monoton bir anlatım kullanılmışken, kitabın daha sıradan sayılabilecek yerlerinde daha çok uğraşılmış.
Hadi buna olur diyorum, kitap eski ve o zamanlar psikanalitik düşünce çok gelişmedi, millet anlamıyor o yüzden bu kadar tekrar diyorum. Bu sefer beni zayıf karakter betimlemeleri, beni tatmin etmeyen zeka savaşları, ortalamanın altında bir takım gevelemeler karşılıyor.
Hadi diyorum bu da olur, en azından bana iki karakter çözümlemesi sunuyor; bunlardan biri de Nietzsche. Sayfalar ilerledikçe bu iki adam birbirlerine ne kadar benzediklerini farkedip, birebir aynı uygulamalara, takriben aynı tepkileri veriyorlar.
Olm zaten psikoloğumuz Breuer sıkıntılı bir herif, Nietzsche desen sanki kitapları yarım yamalak okunmuş ve öyle yazılmış gibi. Yani gider edebimle okurum Nietzschemi, Freudumu.. böyle şeylere ne gerek var?