Biraz etkinlik reklamı yapalım. Sınava hazırlandığınız için kitap okumaya vakit ayıramamaktan mı yakınıyorsunuz? Kitap okuduğunuzda vicdan mı yapıyorsunuz? Bu etkinlik tam size göre (detaylar için profilimdeki sabitlenmiş gönderiye bakabilirsiniz)! Katılmanız halinde kazanacaklarınız: 1) Her gün az da olsa(8-10 sayfa) kitap…devamıBiraz etkinlik reklamı yapalım. Sınava hazırlandığınız için kitap okumaya vakit ayıramamaktan mı yakınıyorsunuz? Kitap okuduğunuzda vicdan mı yapıyorsunuz? Bu etkinlik tam size göre (detaylar için profilimdeki sabitlenmiş gönderiye bakabilirsiniz)!
Katılmanız halinde kazanacaklarınız:
1) Her gün az da olsa(8-10 sayfa) kitap okumuş olacaksınız.
2) Hızlı okuma ve okuduğunu anlama yeteneklerinizi geliştirmiş olacaksınız ki hemen hemen tüm derslerde bunlar size avantaj sağlar, özellikle tyt kısmında.
3) Ayrıyeten felsefe çalışmanıza gerek kalmadan felsefeden tam net yapacaksınız.
4) Toplulukla birlikte ortak bir rutin oluşturmuş olacaksınız ve aksatma ihtimaliniz düşük olacak. Daha düzenli bir yaşam için kıvılcım işlevi görebilir.
5) Düşüncelerinizi yazarken zihniniz bolca egzersiz yapmış olacak ve sadece sınav için değil ömrünüzün sonuna kadar faydalı bir durum.
⛓️ Çok bilmiş incelemeciniz yorgun da olsa sizleri yalnız bırakmadı. Yine masasının başına oturdu. Dayanma gücümün artmış olmasından mıdır neden bilmiyorum ama son bir haftada başıma gelmeyen kalmadı. Bu lanetli haftayı bitirmek için ne yapmam gerek sizce? ⛓️Diziye gelirsek; bu…devamı⛓️ Çok bilmiş incelemeciniz yorgun da olsa sizleri yalnız bırakmadı. Yine masasının başına oturdu. Dayanma gücümün artmış olmasından mıdır neden bilmiyorum ama son bir haftada başıma gelmeyen kalmadı. Bu lanetli haftayı bitirmek için ne yapmam gerek sizce?
⛓️Diziye gelirsek; bu diziyi 16-17 yaşlarımdayken izlemiştim. Nispeten eski bir dizi olmasına rağmen her açıdan kaliteliydi. Başları biraz karmaşık (ve genel olarak mide bulandırıcı sahnelere sahip, hassassanız uzak durabilirsiniz) gelse de sonradan beni kelimenin tam anlamıyla içine çekmişti. Tüm sezonları aralıksız izleyip bitirmiştim. Biraz fikir sahibi olmanız adına referans noktası olarak Prison Break birinci sezonu alalım, bunun tüm diziye yayıldığını tahayyül edin ve gidip hemen Oz'a başlayın.
⛓️Dizide bir sürü farklı grup, bir o kadar da ikonik karakter vardı. Diziyi bitirene kadar birçok kez taraf değiştirebilir veya bir karakteri ölümüne destekleyebilirsiniz. Bu kıyasıya mücadeleyi seyrederken sıkılma ihtimaliniz ise bence çok çok düşük.
⛓️Bir diğer artısı ise pür aksiyondan oluşmayıp çeşitli felsefi mesajlar barındırması. Benim fikir dünyama önemli katkıları olmuştu. İyi ki de erken bir yaşta izlemişim diyorum. Bu diziyi bitirip üzerine bir de American History X patlatırsanız pırıl pırıl, ırkçılıktan arınmış bir zihin elde edebilirsiniz.
⛓️Son olarak yazma alışkanlığının güzelliğini övüp gönderiyi noktalayayım. Biraz daha tekrarladığım takdirde sağlam bir alışkanlık daha kazanacağım gibi. Akşamları aşırı yorgun olsam bile kalemi elime aldığımda sanki her şeyden arınıyorum. Yayınlamayacak olsanız bile bence odaklanıp, bir şeylerin üzerine sakince düşünüp iki üç kelime karalayın. En az okumak kadar zevkli.
🕛 Kendisi bu yıl içerisinde okuduğum 109. kitaptı. Sene başında biraz gaza gelip bir yılda 104(haftada 2) kitap okuma hedefi koymuştum. Havalar sıcakken az okuyacağımı ve ucu ucuna belki tamamlayabileceğimi düşünüyordum. Yazın biraz da kardeşime örnek olma gayesiyle ortalama düzeyde…devamı🕛 Kendisi bu yıl içerisinde okuduğum 109. kitaptı. Sene başında biraz gaza gelip bir yılda 104(haftada 2) kitap okuma hedefi koymuştum. Havalar sıcakken az okuyacağımı ve ucu ucuna belki tamamlayabileceğimi düşünüyordum. Yazın biraz da kardeşime örnek olma gayesiyle ortalama düzeyde okuyunca hedefe rahatça ulaştım. Sonra da o kadar okumuşken bir 120 yapalım dedim, şu sıralar onun için çabalıyorum.
🕧Kitaba gelirsek; daha önceden ismini birçok defa duymuş, hatta kardeşime de okutmuştum. Buna rağmen çocuklara yönelik bir kitap olduğunu düşündüğümden okumak için yeterli hevesi bulamamaktaydım. Günlerden bir gün kütüphanede kitap bakarken göz göze geldiğimizdeyse artık kaderimden kaçamayacağımı anladım. İyi ki de okudum. Gayet akıcı ve güzeldi, 2 günde çabucak bitti. Çocukların da okuyabileceği bir kitap olmakla birlikte bence her yaştan insana hitap ediyordu. Bana kalırsa bunun başlıca nedeni ise konusunun zaman olmasıydı. Okumayıp, okumayı aklından geçirenler varsa tereddüt etmeden başlayabilirler.
!!!Spoiler bölgesi!!!
*
*
*
*
*
*
*
*
🕐Biraz da içerikten bahsedelim. Ben her zamanki gibi aykırılığımı konuşturup duman adamların tarafını tutacağım. Bence Momo'nun kayda değer bir özelliği yoktu ve yakın arkadaşları boş insanlardı. Hiç kimseye faydası olmayan, tüm vakitlerini lay lay lom ile ziyan eden aylaklardı. Onların aksine duman adamlar ise insanların çıkarını düşünen, yapılması gerekeni yapan sorumluluk sahibi kişilerdi. Kazanmayı sonuna kadar hak ediyorlardı. Tek kötü yanları sigara içmeleriydi. İnsanların zamanlarını boşa harcamamaları için verdikleri mücadele takdire şayandı.
🕜Bir başka eleştirilmesi gereken husus ise Hora Usta'nın ayrımcılığıydı. İnsanları nedense çok sevip, duman adamlara böcek muamelesi yapıyordu. Oysaki insanların hiçbir artısı yoktu. Sadece açgözlü varlıklardı, hatta onu bile beceremiyorlardı.
🕑Son olarak bence duman adamlar tamamen yok olmadı. Hâlâ aramızdalar. Zaman tasarrufu konusunda çığır açıp uykuyu bile gereksiz addediyorlar. Uyanık oldukları zaman içersinde ne yaptıkları meçhul olsa da dünyayı ele geçirmek isterlerse desteğimin onlarla olduğunu bilsinler. Aranızdan öyle birileri varsa lütfen yorum atsınlar. Müridiniz olmak istiyorum. Hep bir koşuşturmaca halinde sıkışıp kalmak, sınırsız zaman tasarrufu yapmak istiyorum.
🪓 Oldum olası girişleri yazmayı beceremem. Gelişme kısımlarında zihnim açılır, fakat girişleri yazmak için gerekli olan yaratıcılık türü bende pek yok sanırım. Bu sefer beni kurtaracak ilgi çekici yazım da yok. Yalnızca ben varım.Kitabı okuyalı uzunca bir süre geçmiş olsa…devamı🪓 Oldum olası girişleri yazmayı beceremem. Gelişme kısımlarında zihnim açılır, fakat girişleri yazmak için gerekli olan yaratıcılık türü bende pek yok sanırım. Bu sefer beni kurtaracak ilgi çekici yazım da yok. Yalnızca ben varım.Kitabı okuyalı uzunca bir süre geçmiş olsa da, daha çok kitabın başlarından bahsedip temel konulara odaklanacağım için bu incelemeyi yazmakta(gerçekten elimde kalem ve kağıtla bir fiil yazmaktayım şu an) sakınca görmemekteyim.
🪓Kitabı ilk okuma teşebbüsümde evde çok kitap okuyamamam dolayısıyla yarıda bırakmıştım. Neyse ki İstanbul metrosu imdadıma yetişmiş ve geri kalanını bir haftadan daha kısa bir sürede tamamlamıştım. Beni çok içine çeken bir yapısı yoktu(Karamazov Kardeşler'in aksine). Bunun nedenine ileriki kısımlarda değineceğim. Bu yüzden kitabı bir miktar overrated buldum(kitabı bir yere kadar okuyup sonrasında 10 sayfa mektup mu olur diyerek bırakan babam kadar da değil elbette). Ama olay ağırlıklı roman türünü tercih etmiyorsanız bu kitabı okumanızı öneririm.
🪓Gelelim daha spesifik fikirlere. Kahramanımız en baştan yaşlı birisini öldürüp parasına konma tasarıları yapmaktadır. Yaşayacağı kadar yaşamış, ömrünün büyük bir bölümünü tüketmiş insanların hayatı sizce de daha mı değersizdir? Sıkça karşılaşılan ve kabul gören bir başka görüş de, çocukların hayatlarının daha değerli olmasıdır. Çünkü henüz günahsız ve masumdurlar. Ama günün birinde hepimiz gibi bolca suç işlemeyecekler midir? Daha az yaşadıkları için onların yaşama hakkı daha mı kutsaldır? Belki de sırf güçsüzler diye böyle düşünürüz. Bence bir canlının yaşam değeri ölçülemez. Hiçbir zaman objektif bir yargıya varamayız. Herkesin değer sistemi farklıdır ve hiç kimse bu konuda bir karar vermeye zorlanmamalıdır. Azıcık farklılık olsun diye araya bir alıntı sıkıştıralım.
📕"Biliyorum, bazı kimseler, henüz on bir yaşını bile doldurmamış bir çocuğun içinde bu tür duyguların uyanabileceğine inanmayacaktır. Ben de başımdan geçenleri böyleleri değil, insanları daha iyi tanıyanlar için anlatıyorum. Duygularının bir kısmını düşüncelere dönüştürmesini öğrenmiş büyükler, çocuklarda ilgili düşüncelere rastlamayınca, onların bu tür düşüncelerin kaynaklandığı duyguları da yaşamadıklarını sanır. Ama benim bütün hayatımda o zamanki kadar yoğun yaşayıp acı çektiğim seyrek görülmüştür."
🪓Biraz da suçu işlemesinden sonra yaşananlar hakkında düşünelim. Öncelikle bana çok yabancı gelen bir durumdu. Ben genelde suç işlemem zaten; ama bir şey yapmadan önce bolca düşünür, sonra harekete geçerim (harekete geçme yüzdem eskiden oldukça düşüktü). Öncesinde kafamdaki soru işaretleri gereğinden fazla olabilir fakat eylemin ardından hepsi silinir. Çünkü her şeyi şimdiki zamana göre kurgularım. Yapmışımdır ve bitmiştir. Bu boyutta bir pişmanlık duyacaksam öncesinde bunu tahmin etmem gerekirdi. Hadi diyelim ki bir hata yaptım ve tahmin edemedim, o zaman da bundan ders çıkarırım. Her halükarda pişmanlığın zerresini duymam (bu yüzden çok içine çekmedi galiba kitap beni). Her şey olup bittikten sonra böylesine bir iç hesaplaşmaya girmenin kime ne yararı var(okuyuculara olan yararını ihmal ediniz)? En azından kötülüğün uzun süre hüküm süremeyeceği bir doğaya sahipti kahramanımız, o yönden takdir görmeli.
🪓Bence bize en sürükleyici gelen kitaplarda ya kendimizden bir şeyler bulduğumuz (Ivan Karamazov) ya da onun gibi olmak istediğimiz(Mustafa İnan) bir karakter bulunmakta. Bu kitapta benim için her ikisi de yoktu, ama Dostoyevski'nin hakkını da yiyemiyorum muazzam yazmış. Son olarak incelemeyi bitirmeden önce benim için bu yazıyı rafa aktarabilecek vir asistan ilanı vermek istiyorum.
👻 Her zamanki gibi incelemeye geçmeden önce ilerleyen bölümlerde değinecek olduğum ve yine filmden bağımsız olarak da ilgi çekici olabilecek bir yazıyı paylaşıyorum. 📓"Anımsayan benliğin karar verme gücünü kanıtlamak için, meslektaşlarımla birlikte tasarladığımız bir deneyde, soğuk-el durumu diye adlandıracağım (çirkin…devamı👻 Her zamanki gibi incelemeye geçmeden önce ilerleyen bölümlerde değinecek olduğum ve yine filmden bağımsız olarak da ilgi çekici olabilecek bir yazıyı paylaşıyorum.
📓"Anımsayan benliğin karar verme gücünü kanıtlamak için, meslektaşlarımla birlikte tasarladığımız bir deneyde, soğuk-el durumu diye adlandıracağım (çirkin teknik adı soğuk-basıcıdır) hafif bir işkence türü kullandık. Katılımcılardan, ellerini bileklerine kadar içlerine işleyecek kadar soğuk suya batırmaları ve sıcak bir havlu verilene kadar orada tutmaları istendi. Denekler bir klavye üzerindeki okları kontrol etmek için serbest ellerini kullanarak, deneyimleyen benliklerinden dolaysız bir iletişimle çektikleri acının kesintisiz bir kaydını oluşturdular. Ölçülü ama dayanılabilir bir acıya neden olan bir ısı seçtik: gönüllü katılımcılar tabii ki ellerini istedikleri zaman geri çekmekte özgürdüler, ama hiçbiri bunu yapmayı seçmedi.
Her biri iki soğuk-el denemesine katlandı:
Kısa deneme, 60 saniye boyunca elini 14°'lik suya batırmaktan oluşuyor ve acı verici ama dayanılmaz olmayan soğuk olarak hissediliyordu. 60 saniyenin sonunda, deneyi yapan kişi katılımcıya elini sudan çıkarmasını söylüyor ve sıcak bir havlu veriyordu.
Uzun deneme 90 saniye sürüyordu. İlk 60 saniyesi kısa denemeyle aynıydı. Deneyi yapan kişi 60 saniyenin sonunda hiçbir şey söylemiyordu. Bunun yerine bir vanayı açıp leğene biraz daha sıcak su akıtıyordu. Sonraki 30 saniye boyunca, suyun ısısı aşağı yukarı 1°, yani deneklerin acı yoğunluğunda hafif bir düşüş hissetmelerine yetecek kadar artıyordu.
Katılımcılarımıza üç soğuk-el denemesi yapacakları söyleniyor, ama aslında her biri farklı bir elle olmak üzere, yalnızca kısa ve uzun denemeden geçiyorlardı. Denemeler arasındaki süre yedi dakikaydı. İkinci denemeden yedi dakika sonra, katılımcılara üçüncü deneme için seçim şansı veriliyordu. Deneyimlerden birinin aynen tekrarlanacağını ve yaşamış oldukları deneyimi sol elleriyle mi yoksa sağ elleriyle mi tekrarlayacaklarını seçmekte serbest oldukları söyleniyordu. Tabii ki katılımcıların yarısı kısa denemeyi sol elle, yarısı sağ elle yapmıştı; yarısı kısa denemeyle, yarısı uzunla başlamıştı vb. Özenle kontrol edilen bir deneydi bu.
Deney, deneyimleyen ve anımsayan benlikler arasında, ayrıca deneyimlenen fayda ve karar faydası arasında çatışma yaratacak şekilde tasarlanmıştı. Deneyimleyen benliğin bakış açısından, uzun deneme elbette daha kötüydü. Anımsayan benliğin başka bir kanıya varmasını bekliyorduk. Doruk-son kuralı, kısa deneme için uzun olandan daha kötü bir anı öngörür; süre ihmali ise 90 saniyelik acı ile 60 saniyelik acı arasındaki farkın yok sayılacağını öngörür. Bu yüzden katılımcıların uzun deneme hakkında daha olumlu (ya da daha olumsuz) bir anıları olacağını ve onu tekrarlamayı seçeceklerini tahmin ediyorduk. Öyle yaptılar. Uzun denemenin son evresinde acılarının azaldığını bildiren katılımcıların tam olarak %80'i onu tekrarlamayı seçerek, beklenen üçüncü denemede 30 saniye boyunca gereksiz acı çekmeye hazır olduğunu bildirdi.
Uzun denemeyi tercih eden denekler mazoşist değildi ve kendilerini en kötü denemeye maruz bırakmayı kasten seçmediler; sadece bir hata yaptılar. Onlara, "Elinizi 90 saniye suda tutmayı mı yoksa yalnızca ilk kısmını mı yeğlersiniz?" diye sorsaydık, elbette kısa seçeneği tercih ederlerdi. Ancak bu sözcükleri kullanmadık ve onlar kendilerine doğal geleni yaptılar. Anısı en az itici olan denemeyi tekrarlamayı seçtiler. Denekler iki denemeye maruz bırakılmadan önce hangisinin daha uzun olduğunu gayet iyi biliyorlardı.
Kararları basit bir sezgisel seçim kuralına bağlıydı: hoşuna gitme düzeyinin en yüksek ya da hoşuna gitmeme düzeyinin en düşük olduğu seçeneği seç. İki seçenekten ne derece hoşlanmadıklarını bellek kuralları belirliyor, bu da seçimlerini belirliyordu. Soğuk-el deneyi de benim eski iğne bulmacam gibi, karar faydası ile deneyimlenen fayda arasındaki bir uyuşmazlığı açığa çıkardı."
👻 Bugün lebenslüge'yi Üsküdar'da arar iken uzunca bir süre bulamadım. Boş boş oturmayayım diye de bu incelemeyi yazmaya başlayayım dedim ama çok yürüdüğüm için pilim bitmişti. Neyse ki enerjik mi enerjik lebenslüge'miz sonradan beni bulmayı başarıp incelemeyi tamamlamama yetecek kadar enerjiyi bana transfer etti.
👻 Söz konusu filmi pandemi döneminde bir arkadaşımla birlikte izlemiştim, tüm detayları net olarak hatırlamıyor olsam da bir takım karşıt görüşler belirteceğim için bu yazıyı yazıyorum. Arkadaşım, herkes gibi filmi çok beğendi, hatta benim beğenmeyip burun kıvırmama laf etti. Ben ise karşılaştığım herkesin aksine filmi tatmin edici bulmadım. Bunun nedenleri üzerine bir miktar düşündüm ve tahminlerimi sunabilecek bir hale geldim.
📝İspanyol yapımları ile çok haşır neşir olmamam. Dil olarak da kulağıma çok hoş gelmiyor ve ister istemez film izlerken bu durumdan etkilenmiş olabilirim.
📝 Büyük bir beklenti ile izlemiş olmam. O ara film seçimlerini genelde arkadaşım yapıyordu, öncesinde The Platform'u izlemiş ve oldukça beğenmiştik. Bu filmin de çok övüldüğünü ve kesin izlememiz gerektiğini söylemişti. Ama asla beklentimi karşılamadı.
📝Filmin nispeten sakin bir tempoda ilerlemiş olup yalnızca sonlarında şaşırtma faktörünün hat safhaya çıkmış olması. İnsanlar çoğunlukla bir film veya kitabın genel ilerleyişindense sonuna daha çok dikkat edebiliyorlar. Örneğin bu filmin sonunu kötü bulan birisine rastlamak oldukça güç olup bu nedenle de filmin beğeneni de boldur. Farklı bir örnek için ise Grange'ın "Ölü Ruhlar Ormanı" isimli kitabına bakılabilir, kitap son bölüme kadar aşırı sürükleyiciydi, adeta sizi farklı dünyalara götürüyordu fakat yorumunu okuduğum çoğu kişi sonunu tatmin edici bulmayıp kitap hakkında olumsuz yorumlarda bulunmuşlardı. Yine benzer bir örnek için Game Of Thrones düşünülebilir. Yukarıdaki yazıyı okumadıysanız okumanın tam zamanı.
📝Ben de ara sıra sonlara çok değer atfediyor olsam da, sonunun bizde hayalkırıklığı yaratması sebebiyle hakkını vermemiş olduğumuz kitap ve filmlerin hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Belki karşıt görüş bildirenler olacaktır ama bu tarzdaki asıl ve tek numarası sonunda olan yapımların overrated çıkma olasılığı kayda değer oranda yüksek olup benim ilgimi pek çekmemektedirler.
Sevgili raf sakinleri, gün içindeki ekran süremi iyice azaltmak istediğimden(akşama kadar zaten ders çalışmak ve kitap okumakla meşgul olduğumdan telefona bakmıyorum) akşamları birer inceleme veya değişik konularda denememsi yazılar yazmak istiyorum. Eklemiş olduğum kitap/dizi/filmlerden incelemesini okumak istedikleriniz veya üzerine yazı…devamıSevgili raf sakinleri, gün içindeki ekran süremi iyice azaltmak istediğimden(akşama kadar zaten ders çalışmak ve kitap okumakla meşgul olduğumdan telefona bakmıyorum) akşamları birer inceleme veya değişik konularda denememsi yazılar yazmak istiyorum. Eklemiş olduğum kitap/dizi/filmlerden incelemesini okumak istedikleriniz veya üzerine yazı yazabileceğim ilginç konu fikirleriniz varsa yorumlardan veya zarf ile iletebilir misiniz?
📝İlk okuyuşumun üzerinden yaklaşık olarak 15 ay geçmişken ve şehirlerarası otobüs yolculuğunda can sıkıntısından patlamak üzereyken bir gönderi paylaşmaya karar verdim. 📝 Şimdiye kadar okuduklarım içinden hayatımı en çok etkileyen kitap olduğundan dolayı ne zaman kitap önerme fırsatına erişsem ilk…devamı📝İlk okuyuşumun üzerinden yaklaşık olarak 15 ay geçmişken ve şehirlerarası otobüs yolculuğunda can sıkıntısından patlamak üzereyken bir gönderi paylaşmaya karar verdim.
📝 Şimdiye kadar okuduklarım içinden hayatımı en çok etkileyen kitap olduğundan dolayı ne zaman kitap önerme fırsatına erişsem ilk önerdiğim kitaplardan birisi olmuştur. Bölüm başlarındaki ilginç hikayeler olsun, bölüm sonlarındaki sade özetler olsun, sunulan kolaylıkla uygulanabilir pratik öneriler olsun okumak oldukça keyifli ve faydalıydı. Nispeten yakın bir tarihte yazıldığı için günümüz şartlarına uygun örnekler vardı ve güncel olmayan bilimsel bilgiler nedeniyle demode hale gelmiş kısımlar yoktu. Aynı türdeki diğer kitaplardan farkı ise yalnızca iyi alışkanlıklar edinmeye odaklanmak yerine kötü olanları bırakma konusunda da yeterli içeriğe sahip olmasıydı.
📝 Hayatım üzerindeki etkisine gelirsek; pandemi dönemi yeni bitmiş, pandemide hayat düzenim alt üst olmuş, üşengeçlik üzerine yüksek lisans yapıyor olduğum bir durumdayken çoğu insan gibi bu durumdan kurtulma yolları aramaktaydım. Mucizelere inanan birisi değildim ama aksi yönde de bir uğraş içerisinde değildim. Kitabı okuduktan sonra mucizelere olan son inanç kırıntım da yok oldu ve uzun vadeli uğraşlar içerisine girdim. Kitabı bitirdikten sonraki süreçte (yaklaşık 6-7 ay) her şey çok güzel gitti. Ama zamanla kitabın etkisi azaldı ve verimsiz alışkanlıklar edindim, bu durumu fark etmekte biraz geciksem de sonunda kitabı yeniden okuyup notlar çıkarmak gibi bir fikir buldum ve farklı zamanlarda 2 kere daha okudum kitabı. Şu an hayatım gayet düzenli olmakla birlikte yüksek oranda kitap sayesinde 15 ay 9 gündür sigara içmiyorum. Son olarak halen galerimde bulunan alıntılardan bazılarını paylaşıp gönderiyi noktalayayım.
📓"Pek çok insan motivasyon sıkıntısı çektiğini sanır, oysa aslında netlik sıkıntısı çekmektedir. Ne zaman ve nerede eyleme geçeceğiniz her zaman bariz değildir. Bazı insanlar bütün hayatlarını bir iyileşme yapmak için doğru zamanın gelmesini bekleyerek geçirir."
📓 "Olumsuz düşünceler birleşmesi: Kendinizi ne kadar değersiz, aptal ya da çirkin görürseniz hayatı o şekilde yorumlamaya da o kadar çok şartlanırsınız. Bir düşünce döngüsünün içine hapsolursunuz. Aynı şey başkalarıyla ilgili düşünceleriniz için de geçerlidir. İnsanları öfkeli, adaletsiz ya da bencil görme alışkanlığına bir kez düştünüz mü her yerde öyle insanlar görürsünüz."
📓"Bizi eyleme geçiren, ödülün ele geçmesi değil, yarattığı beklentidir."
📓"Etrafınızı sizde olmasını istediğiniz alışkanlıklara sahip olan insanlarla çevreleyin. Birlikte yükselirsiniz."
📓"Geleneksel görüş, davranış değişikliğinde kilit noktanın motivasyon olduğunu savunur. Bir şeyi gerçekten isterseniz yaparsınız. Ancak işin aslı şudur ki gerçek motivasyonumuz tembellik etmek ve ulaşılması kolay olanı yapmaktır. Son zamanların verimlilik konulu çoksatanlarının anlattıklarının aksine bu aptalca değil, akıllıca bir stratejidir."
📓"İnsanlar yeniliği öyle çok arzular ki iyi durumda olanlar bile bir değişiklik olmasını en kötü durumdakiler kadar çok ister.''
Spoiler içeriyor
🚀Spoiler içeren kısma geçmeden önce geçenlerde okuduğum kitaptan bir yazı paylaşmak istiyorum. Filmden bağımsız olarak ilgi çekici bilgiler içerdiğini düşünüyorum, dileyenler okuyabilir. Spoiler içeren kısımda yazıya yeniden değineceğim. "İnsanların diğer canlı türlerine nazaran etkileşime daha yatkın oldukları fikri yeni değil.…devamı🚀Spoiler içeren kısma geçmeden önce geçenlerde okuduğum kitaptan bir yazı paylaşmak istiyorum. Filmden bağımsız olarak ilgi çekici bilgiler içerdiğini düşünüyorum, dileyenler okuyabilir. Spoiler içeren kısımda yazıya yeniden değineceğim.
"İnsanların diğer canlı türlerine nazaran etkileşime daha yatkın oldukları fikri yeni değil. Aristoteles'in "İnsan, doğası gereği sosyal bir hayvandır." sözünü duymayan kalmamıştır herhalde. Fakat şaşırtıcı bir şekilde, bu felsefi sezgiyi destekleyen biyolojik faktörler çok yenilerde keşfedildi.
Washington Üniversitesi'nden bir araştırma ekibinin 1997 yılında Journal of Cognitive Neuroscience adlı saygın dergide yayınlanan makalesi, bu yolda atılan en önemli adımlardan biriydi. Aslında tıbbi amaçlarla geliştirilen PET (pozitron emisyon tomografisi) cihazları bu dönemde yavaş yavaş nöroloji araştırmalarında da kullanılmaya başlanmış, bu sayede araştırmacılar beynin faaliyetlerini daha önce hiç görülmemiş şekilde gözlemleme şansı yakalamışlardı. Söz konusu araştırma ekibi, bu yeni beyin görüntüleme çalışmalarından faydalanarak şu basit sorunun cevabını arıyordu: İnsan beyninde her türden beyin faaliyetine dahil olan bölgeler var mı?
Psikolog Matthew Lieberman'ın 2013 tarihli kitabı Social'da özetlediği gibi, bu ilk analizlerin sonuçları "hayal kırıklığı" oldu: Buna göre, "tüm görevler sırasında faaliyete geçen az sayıda beyin bölgesi vardı, fakat bunlar beynin ilginç kısımları arasında yer almıyordu." Fakat araştırma ekibinin işi henüz bitmemişti. Çeşitli faaliyetler sırasında harekete geçen bölgeleri bulamayan araştırma ekibi, bambaşka bir soruyla yoluna devam etti: İnsan hiçbir şey yapmaya çalışmıyorken beyninde aktif olan bir şey var mıydı ve varsa bu neydi? Lieberman'ın "alışılmadık" bulduğu bu soru, araştırma ekibinin müthiş bir keşfiyle sonuçlandı: Herhangi bir bilişsel görevle meşgul olmadığımız zamanlarda muhakkak aktive olan bir dizi beyin bölgesi vardı ve aynı bölgeler, dikkatimizi bir şeye yönelttiğimizde devredışı kalıyordu.
Bu ağ hemen her görev sırasında devredışı kaldığından, araştırmacılar buna ilk başta "görevle devredışı kalan ağ" adını verdi. Biraz yavan kalan bu ismi daha sonra akılda kalıcı bir isimle değiştirdiler: "varsayılan ağ" [the default network].
İlk başta bilim insanlarının bu ağın ne işe yaradığına dair hiçbir fikri yoktu. Bu ağın devredışı kalmasına sebep olan pek çok görevi belirlemişlerdi (bu sayede ağın ne işe yaramadığını anlamaya çalışıyorlardı), fakat esas amacına dair pek az somut kanıt vardı ellerinde. Fakat yeterli kanıt olmamasına rağmen bilim insanları kendi deneyimlerine dayanarak birtakım çıkarımlarda bulunmaya başladılar. Bu öncü düşünürlerden biri de, az önce bahsettiğim Matthew Lieberman'dı.
Lieberman'ın anlattığına göre, deneyin bir parçası olarak tekrarlı bir faaliyet yaptırılan PET cihazındaki denekten bu faaliyeti sonlandırması isteniyor, sonra da varsayılan ağın görüntüleri çekiliyordu. Fakat denek bu sırada herhangi bir şeyle meşgul olmadığından, araştırmacılar varsayılan ağın sadece hiçbir şey düşünmediğimiz zamanlarda devreye girdiği gibi bir sonuca vardılar. Fakat herkesin kendinden bildiği gibi, beyinlerimizin hiçbir şey düşünmediği bir an neredeyse yoktur. Belli bir işle meşgul olmadığımızda bile, kesintisiz ve gürültülü bir uğultuyla oradan oraya uçuşan fikir ve kanaatlerle uğraşan beyinlerimiz her zaman aktif haldedir. Bu sürecin kendisinde nasıl işlediği üzerine düşünen Lieberman, arka plandaki bu faaliyet uğultusunun genelde az sayıda hedefe odaklandığını fark etti: "başkaları, kendimiz veya her ikisi birden." Yani varsayılan ağ, sosyal biliş [social cognition] ile bağlantılıydı.
Bilim insanları aradıkları şeyin ne olduğunu anladıktan sonra, varsayılan ağı oluşturan bölgelerin, sosyal biliş deneylerinde harekete geçen ağlarla "neredeyse tıpatıp aynı" olduğunu keşfetti. Başka bir deyişle, beynimiz çalıştırılmadığı zaman kendiliğinden sosyal hayatımız üzerine düşünmeye başlıyordu."
!! Spoiler bölgesi !!
*
*
*
*
*
*
*
*
*
🚀Film gayet akıcıydı ve izlemesi de aynı derecede keyifliydi. Ben filme başlamadan önce kapsüllerin aynı anda açılacağını tahmin etmekte ve filmin konusunu okurken yeterince dikkatli olmadığım için evli bir çift olduklarını düşünmekteydim. Senaryonun yolculuk boyunca zaman zaman didişen, zaman zaman felsefik tartışmalara giren çiftin az aksiyonlu maceraları şeklinde ilerleyeceğini zannediyordum. O yüzden ilk kapsül bozulduktan sonra bayağı bir şaşırdım.
🚀Jim abimizin oldukça yakışıklı, birazcık beceriksiz bir makine mühendisi (umarım ben öyle olmam) ve gerçekten zevkli bir erkek olduğunu kabul etmek gerek. Yaşadığı deneyimi zaman zaman hayal ediyorum, tek başıma bir yaşam gerçekten güzel olabilirdi. Pandemide bir benzerini yaşamıştım, başlarda her şey çok güzel ilerliyordu fakat filmdeki gibi bir noktada her şey sarpa sarmaya başlamıştı. Bence her ne kadar yalnızlığı sevsek de(ki ben bayılırım) bunun bir sınırı var ve sürdürülebilir değil. Henüz okumadıysanız girişteki yazıyı okumanızın tam sırası.
🚀Peki Jim'in yerinde siz olsanız ne karar verirdiniz o noktada? Veya Jim'den daha mı az veya daha mı çok dayanırdınız? Bence her ne kadar iradeli de olsak, kapsülü açmaya meyilli olduğumuz için iradesiz bir anımızda çoğumuz mutlaka açardı Aurora'nın kapsülünü.
🚀Ek olarak siz birisinin kapsülünü açmak isteseniz o kişi hangi özelliklere sahip olurdu?
🚀Aurora ablamız ise gerçekten güzel, popi mi popi ama kendi hayatını yaşayamamış, dünyada aradığını hiç bulamamış birisiydi. Bu yüzden de son çareyi öngörülemez bir maceraya atılmakta görmüş. Jim'de ne bulduğunu pek çözemedim ama gayet mutlu bir çift olarak gözüküyorlardı. Kendisi de durumdan oldukça hoşnuttu ve hayatında ilk defa yalnız hissetmediğini beyan ediyordu.
🚀Her şey böyle güzel giderken sebebin gerçekten de çok önemi var mı? Kapsül kaza sebebiyle açılsa veya Jim açsa ne fark eder? Hayatımız güzel giderken, bizi tanrı yaratmış olsa veya evrim sonucu oluşmuş olsak ne fark eder? Durumdan memnun olmasa böyle bir tepki vermekte çok haklı olurdu bana göre, ama var olan koşullarda adeta 180 derece dönmesi bana garip gelmişti.Jim yaptığı bencilliğin bedelini elbette ödemeliydi tabii. Ama bu yöntemle bedeli her ikisi de ödemiş oldu.
🚀Son olarak gemi mürettebatının kapsüllerin ayrı bir yerde olması ve mürettebat sayısının bu derece fazla olması (gemi kendi kendine rotasında seyrediyor) bence saçmaydı. İndikten sonra hiçbir işe yaramayacaklar ve inene kadar da bir iş yapmayacaklar.