İnsanın hikayesi cennetten kovulmasıyla başlıyor ve ona yüklediği anlamlarla çerçeveyi dolduruyor. Anlam yüklenilen ilk yer ise hep önyargılarla bir yapboz gibi şekil verilmeye çalışılan “beden” oluyor. Beden nedir? Beden insana mı aittir? Yoksa her şeyin sınırını belirleyen, kurallar koyan topluma…devamıİnsanın hikayesi cennetten kovulmasıyla başlıyor ve ona yüklediği anlamlarla çerçeveyi dolduruyor. Anlam yüklenilen ilk yer ise hep önyargılarla bir yapboz gibi şekil verilmeye çalışılan “beden” oluyor. Beden nedir? Beden insana mı aittir? Yoksa her şeyin sınırını belirleyen, kurallar koyan topluma mı?
Kitabın ilk kısmında buna cevap veren alan din oluyor. İlk günahla birlikte insan bedenine yüklenilen anlamlar, onu sürekli terbiye etme isteği ve o isteğin nasıl yozlaşıp aşırıya kaçırıldığını gösteriyor. Kendi bedenine verdiği zararla kendini terbiye etme, günlerce süren açlık, günahlardan kaçınmak için toplumdan kendini izole etmek, şehvet ya da arzu gibi duygulara uzak ve mesafeli olmak gibi. Hıristiyanlık içerisinde Katolik ve Protestan bakış açısı ile verilen örnekler, çizilen tasvirler konuyu daha net anlamaya yardımcı oluyor.
İkinci kısmında ise toplumun bedene bakış açısını ve ona yüklendiği anlamları ele alıyor. Toplum içerisinde o zamanlar toplu alanlarda sıkça bulunmak çok alışılagelmiş bişey olduğu için bedene yansıyan bir dil oluşuyor. İnsanların bedene bakış açısı evlerine, evliliklerine, kendi aralarında kurdukları bağlara yansıyor. Kadın bedeni ve erkek bedenine açısı günümüzden çok daha katı ve kesin kurallarla sınırlandığını görüyorsunuz okurken. Zengin kesimle fakir kesimin arasındaki kurallarda tabi buna göre değişiyor. Bir zenginin bedeniyle işlediği günah fakir bir insana göre daha az önyargılarla karşılanıyor ve suçu daha hafif bulunabiliyor. Beni en çok ürküten kısmı kadına tecavüz suçunun o zamanlar mala zarar vermekten dolayı cezalandırılması (bunun sebebi ise hristiyanlıkta kadın bedeninin babaya, eşe ya da Mesih’e ait olduğuna inanılması).
Üçüncü kısımda ise insanın artık bedenine daha farklı baktığı bir döneme giriyoruz. Bedene bakış açısı sağlığa verilen önemle ile daha farklı bir alana doğru kayıyor. Tıbbın gelişmesi ile insanın ne kadar sağlıklı görünebileceğinin sorusu akıllara geliyor. Sağlık ile bütünleşmeye başlayan bir beden ve ona dair düşünceleri görüyoruz bu bölümde. İnsanların hayatına giren sporla insan bedenine bir güzellik algısı yerleşiyor. Bedenin orantıları konuşulmaya başlanıyor.
Ama insan bedenine en büyük bakışı her zaman Anatomi’nin sağladığını görüyoruz kitabı okurken. İnsanın kendi bedenine dıştan içe doğru bakmasını sağlıyor bu alan. İlk zamanlar bedenin bozulmasına karşı çıkılsa ve günah olarak görülse bile zamanla önemi daha iyi anlaşılıyor. Yazılan kitaplar ve tabiki sanatın da işin içine girmesiyle çizilen resimler bu alana en büyük katkıyı sağlayan iki unsur oluyor. Sanat kısmına çokça yer verilmiş kitapta sanata ilgisi olanlar okurken zevk alacaktır.
Kitabın ilk cildi biraz zorladı okurken ama merak ettiğim için severek okudum diyebilirim. Bu alana ilgisi olmayan birinin okurken zorlanacağını düşünüyorum. Bu yüzden okurken zamana yayarak ve yavaş okunması daha iyi olacaktır. Merak edenlere şimdiden iyi okumalar.
“Herkesin gözünün ya da kulağının dibinde yaşamak, eski topluluklara ait, bugün tamamen unutmuş olduğumuz bir paylaşım biçimidir, o ortamda sürekli tartılan ve tehdit altında tutulan bedenler, kelimenin gerçek anlamında, yüzlerine bakılarak değerlendirilirdi. Ama hiç farkında olmadığımız halde biz de hala varolmakla görünmeyi, ahlakla bağımlılığı, otoriteyle dış görünüşü birbirine karıştırmıyor muyuz?”