Halil Cibran, Lübnan kökenli Amerikalı ressam, filozof ve şairdir. Eserleri en az 20 dile çevrilmiş ve bütün dünyada hayranlıkla okunmuştur. Özellikle 'Ermiş' kitabı Amerika'nın 68 kuşağının elinden düşüremediği kitaplar arasında yer almaktadır. Amerikalı sanatçı Elvis Presley ,Halil Cibran'ın eserlerine hayranlığıyla…devamıHalil Cibran, Lübnan kökenli Amerikalı ressam, filozof ve şairdir. Eserleri en az 20 dile çevrilmiş ve bütün dünyada hayranlıkla okunmuştur. Özellikle 'Ermiş' kitabı Amerika'nın 68 kuşağının elinden düşüremediği kitaplar arasında yer almaktadır. Amerikalı sanatçı Elvis Presley ,Halil Cibran'ın eserlerine hayranlığıyla bilinirdi. Çoğu zaman onun kitaplarını satın alıp sevdiklerine hediye ettiği söylenir.
Yazarın hayatından kısaca bahsetmemizin ardından kitaptan bir alıntıyla devam edelim.
~
Dört kurbağa,nehrin kenarında yüzen kütüğün üstünde oturuyordu. Kütük aniden akıntıya kapıldı. Sonra nehirden aşağı sürüklendi. Kurbağalar keyifli ve pürdikkatti. Daha önce hiç yüzmemişlerdi çünkü.
Ilk kurbağa konuştu sonunda, "Bu kesinlikle müthiş bir kütük! Canlı gibi hareket ediyor. Hiç böyle bir kütük görmemiştim!" dedi.
"Hayır dostum, kütük bildiğimiz kütük ve hareket de etmiyor! Kütüğü ve bizi hareket ettiren şey denize doğru ilerleyen nehir..." dedi ikinci kurbağa.
Üçüncü kurbağa söze girdi:"Hareket eden ne kütük ne de nehir! Hareket zihnimizde; zira düşünce olmadan hareket olmaz."
Üç kurbağa aslında neyin hareket ettiğini tartışmaya başladılar. Tartışma gittikçe alevlendi ancak bir türlü anlaşamadılar.
O ana kadar büyük bir dikkatle dinlemesine rağmen sessizliğini koruyan dördüncü kurbağaya dönüp fikrini sordular sonra...
Dördüncü kurbağa şöyle dedi,"Her biriniz haklısınız, hiçbiriniz haksız değilsiniz. Hareket kütükte,nehirde ve de zihnimizde..."
Üç kurbağa da çok sinirlendi. Hiçbiri yalnızca kendi fikrinin doğru olmadığını ve diğer iki fikrin tamamen yanlış olmadığını kabul etmeye gönüllü değildi çünkü.
Sonra tuhaf bir şey oldu. Üç kurbağa birleşip dördüncü kurbağayı kütükten düşürüp nehre attı.
~
Sonu aşırı beklenmedik değil miydi? Bayağı bizi gördüm ben bu hikâyede.. Size de andırmadı mı, sadece kendi fikirlerinin doğru olmasını isteyip karşıt ya da alternatif yargılara kulak tıkayan insanları? Size de hatırlatmıyor mu o 4. kurbağa, orta yolu bulmaya çalışıp canından olanları.. Ya da fazla mı duygusalız.. Kendi fikri olmadığı için, toplumda yerinin de olmaması gerektiğini mi söylemeliyiz ona? Peki bunları derken, sen hangi birisin onlardan? Olayın gizini kendinde arayan mı.. Ya da sert mi olayım biraz.. gördüklerini hiç sorgulamayan mı? Yoksa olayın bağlamına tutunan mı.. Yahut sen de diyorsundur ki ,her şey düşüncede biter.
Peki 4. kurbağa olan var mı aramızda? Fikri sorulmadığı müddetçe konuşmayan.. Asıl bunun sebebi düşünülmeli. Bize fikrimiz sorulduğunda, gerçekten dinlemek mi istiyor soranlar.. yoksa bir taraf tutma meselesi ya da ne bileyim yerme olayı mı söz konusu?Nereden bilebiliriz asıl amaçlarını.. Zira sonumuzun böyle olmasını istemez gibiyiz..
Düşünün.. Yıllar boyu yaşadıklarınızı, başınızdan geçenleri. Hatırlayın mutluluktan haykırdığınız ve üzüntüden kahrolduğunuz dönemleri. Bir nefes alın ki yaşamak isteği dolsun içinize. Her şeye rağmen affetmek, yeniden başlamak isteyesiniz sebepsizce. Biliyor musunuz?
Biz o kurbağalarız.. Sessiz kaldığımızda fikrimiz sorulursa onların ne yapacaklarından emin olamayız ama yine de söyleriz bir şeyler. Biz o kurbağalarız, her şeye rağmen güvenmeye çalışırız. Biz o kurbağalarız ki aynı yerde yaşayıp farklılıkları da aynı yapmaya çalışan...Biz o 4 kurbağayız kütükte sıralı duran. Ve biz öyle 4 kurbağa olacağız ki kütükten hiçbirini düşürmeyecek olan.