Spoiler içeriyor
Merhaba sevgili Kafka severler. Bu okuduğum üçüncü Kafka kitabı. Ve bence kitap incelemsinden önce yazarımızı tanımak gerekir. Çünkü Kafka edebiyat dünyasının en ilginç, en sıradışı yazarlarından biridir. Albert Camus'a göre Kafka çağının uyumsuzlarından biridir mesela. Kafka'nın yaşadığı dönemi ve ailesini…devamıMerhaba sevgili Kafka severler. Bu okuduğum üçüncü Kafka kitabı. Ve bence kitap incelemsinden önce yazarımızı tanımak gerekir. Çünkü Kafka edebiyat dünyasının en ilginç, en sıradışı yazarlarından biridir. Albert Camus'a göre Kafka çağının uyumsuzlarından biridir mesela. Kafka'nın yaşadığı dönemi ve ailesini düşününce, özellikle babasıyla olan ilişkisi Kafka'nın kişiliğinde travmalar oluşturmuştur. Çünkü baskıcı bir babaya sahiptir. Kitaplarında yarattığı kahramanlara baktığımız zaman bile kafkanın aslında kendini anlattığını çok rahat anlayabiliriz. Mesela Dönüşüm kitabındaki Gregor Samsa aslında Kafka'nın iç dünyası hakkında fazlasıyla bilgi verir bize. Diğer kitaplarındaki karakterlerde de bunu okuyabiliriz. toplumdan kopuk, hep bir sıkışmışlık hissi yaşayan ve bunu kimi noktalarda kaotik kim noktalarda absürt bir kurguyla işleyerek bize sunar Kafka. İlginç bir şekilde romandaki karakterlerle beraber biz okuyucular da bu karmaşık dünyada yönümüzü şaşırırız. çünkü aslında Kafka'nın romanlarında bir mana, varılacak bir yol yoktur. Varoluşumuz boşlukta savrulur (Kafka gibi). Ve anlamsız bir şekilde insanlar tarafından etrafımız sarılır, sürekli gözetlendiğimiz hissi oluşur. Romandaki karakter gibi biz de anlamsız bir sıkışmışlık hissi yaşarız ve nasıl kurtulacağımızı da bilemeyiz. İşte Kafka'yı büyük bir edebiyat ustası yapan da bu yönüdür. Bu bunaltıcı, rahatsız edici, sanki bişeyleri çözmek isteyen ama çözemeyen yönü. Dönüşüm kitabında, Şato kitabında ve özelikle DAVA kitabında bu duyguları iliklerime kadar yaşadım.
kitap incelemesine geçmeden önce şu ayrıntı da dikkatimi çekmişti; Kafka hayattayken sanırım tek kitabı yayınlanır (Dönüşüm). Diğer yapıtları o öldükten sonra arkadaşı Max Brod tarafından yayınlanır. Ve kafka'nın "ben öldükten sonra bütün yazılarımı yakın" demesine rağmen arkadaşı bu isteğini yapmaz ve biz okurlara bu edebi eserleri ulaştırır.
Şato kitabı, yarım kaldığını artık herkesin bildiği bir kitaptır. Yazıldığı dönemle ilgili ilginç bir ayrıntı vardır. Hatta belki de Şato kitabının çıkış noktası olarakta düşünülebilir. Kafka Şato kitabını yazdığı zamanlar (1920'li yıllar tam tarihini hatırlayamadım) veremdir ve hastalığı ileri düzeydedir. Doktorların önerisiyle havası temiz bir kasabaya gider. ve ilginç bir şekilde gittiği kasaba karlar altında bir kasabadır. bazı incelemelerde Şato kitabının Kafka'nın kaldığı yerden esinlenerek yazdığı söylenir. Yine başka bir incelemede yaşadığı dönemi düşünürsek, 1920 li yıllar 1. Dünya Savaşı sonrası yıllarıdır ve bu dönemler özellikle Avrupa'da faşizmin yükselişe geçtiği, totaliter liderlerin geleceği şekillendireceği dönemler olarak bilinir. haliyle Kafka da yaşadığı bu toplumsal dönemin travmalarını hem kendi hayatında hem de eserlerinde yansıtır. Uzun bir yazı oldu biliyorum. Kitapla ilgili çok kısa bilgi vericem.
Kitap kapağıyla başlamak istiyorum. Kitabın kapağında yüzü çok belli olmayan bir karaltı vardır ve bu karaltının başında taç benzeri bir şato silüeti vardır. Bu çizimi, aslında olmayan bir şatonun yaratımı olarak yorumluyorum. kitabımızın kahramanı K. karlı bir kasabaya gelir ve kendisinin kadastrocu olarak buraya atandığını belirtir. Kitabın bundan sonraki kısımlarında insanların tuhaf bakışını üzerimizde hissederiz adeta. K. biz oluruz. Yazarın kendisi gibi karakteri K. da uyumsuzdur. kitabın bundan sonraki kısımlarında absürd ve gerçekten bi yere koyamayacağımız olaylar silsilesi gelişir. Var olup olmadığı okura söylenmeyen bir Şato vardır ve bu şatoda üst düzey memurlar vardır. K. başlangıçta etrafındaki insanlara görevini ve kendi varlığını kabul ettirme derdindedir. bunun için de o Şatoya , orada yaşayan memurlara ulaşmaya çalışır. bu çabası başlangıçta kabul edilebilir gibi görünür. K. ile beraber biz de şatoya ulaşmaya çalışırız. Roman ilerledikçe artık şatoya ulaşma fikri silikleşir, adeta şato bizi ele geçirir. Olmayan bir şato artık amaç haline gelir. Şatodaki hiç bir zaman içeriğini bilemediğimiz hiyerarşi yaşamlarımız haline gelir ve o şato artık içimizde var olur. Birçok incelemede de Şato'nun aslında bürokrasiyi temsil ettiği belirtilir. Yukarıda da belirttiğim gibi Kafka aslında Faşizmin tohumlarının atıldığı o dönemin bürokrasisine karşı tek başına bireysel savaş açmış bir UYUMSUZDUR!!! Ve yarattığı karakterler gibi açtığı bu savaşta bir yol bulamaz, bize bir yol olduğuna bile inandırmaya çalışmaz. Aslında çabalıyormuş gibi yapıp bu tek kişilik savaşta yenilen tek kişidir bana göre. ve bu yarattığı kaotik dünyada biz okuyucular da tıpkı K. gibi sıkışıp kalırız...
Çok uzun bir yazı oldu . umarım derdimi anlatabilmişimdir. yazım yanlışları ve anlatım bozuklukları için şimdiden affınıza sığınıyorum değerli okurlar. Sağlıcakla kalın.