Spoiler içeriyor
Kitap incelemesine geçmeden önce şunu belirtmek istiyorum. Okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabı ve açıkçası dilinin ağır olacağını ve zorlanacağımı (sıkılıp bırakacağımı) düşündüğüm bir kitaptı. Tabi ki yanlış bir önyargı olduğunu daha ilk sayfalarda anladım Diğer yandan kitapta anlatılan aşk hikayesinin…devamıKitap incelemesine geçmeden önce şunu belirtmek istiyorum. Okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabı ve açıkçası dilinin ağır olacağını ve zorlanacağımı (sıkılıp bırakacağımı) düşündüğüm bir kitaptı. Tabi ki yanlış bir önyargı olduğunu daha ilk sayfalarda anladım Diğer yandan kitapta anlatılan aşk hikayesinin bir müze haline getirilmesi açıkçası çok ilgimi çekmişti. Ve acaba yazılan bu hikayenin gerçek, yaşanmış bir hikaye olup olmadığını kitabın son cümlesine kadar anlayamadım. Hatta kitap o kadar güzel bir dille yazılmış ki, kitabın baş karakterinin (Kemal) ağzından okuyor oluşumuz ve en önemlisi Masumiyet Müzesi’nin olması gerçekten yaşanmış bir hikaye olduğu fikrini oluşturdu bende. Ama kitapla ilgili incelemeleri okuduktan sonra hikayenin kurgu olduğunu anladım. (müze gerçekten var:) bu durum bile başlı başına çok iyi düşünülmüş bir durum. Müzeye gitmedim ama müze ile ilgili videoları seyrettiğimde kitapta geçen Füsun’un eşyalarının müzede sergilenmesi bende kurguyla gerçeklik arasında akıl karmaşası yarattı. Kemal ve Füsun’un aşkının canlı kanıtları gibi.
Kitapla ilgili çok fazla detaya girmeden bahsedecek olursam, daha ilk sayfalarda okuduğum şu cümle beni yakaladı;
“Hayatımın en mutlu anıymış, anlayamadım”
kitabımızın baş karakteri Kemal Basmacı’nın sözüyle bile aslında kitabın birbirine kavuşamayan klasik bir aşk hikayesi olacağını anlıyoruz. Klasik dediğime bakmayın! Çünkü yazarımızın yalın dili ve muhteşem betimlemesiyle bu hikaye film şeridi gibi beynimizde canlanıyor.
Kemal 30 lu yaşlarda, İstanbul’un elit tabakasından olan sosyetik biridir. Sibel adında yine sosyetik olan bir sevgilisi vardır ve nişanlanma arifesindedirler. Kemal Şanzelize Butikte sevgilisi Sibel için pahalı bir çanta almak için girer ve orada uzaktan akrabası olduğunu bildiği 18 yaşındaki Füsun’la karşılaşır. Görür görmez tabi ki etkilenir. Başlangıçta aşk demesekte Kemal’in bile tahayyül edemeyeceği bir aşk hikayesinin başlayacağını anlarız. Kemal etkilendiği Füsun’la bir şekilde iletişim kurar ve aralarında ilginç bir ilişki başlar. Başlangıçta tensel olan bu ilişki aralarındaki uyum ve kimyayla aşka dönüşür. Kemal yakın bir zamanda Sibel’le nişanlanacaktır. Bi taraftan da Füsun’la olan yasak ilişkisini yaşamaktadır. Kemal Sibel’le nişanlanır ama aklı hala Füsun’dadır. Füsun da nişana katılır ve kitabımızın bundan sonraki kısmı tam bir aşk acısına dönüşür. Çünkü Füsun artık yoktur. Kemal Füsun’u kaybettikten sonra ona aşık olduğunu çok acı bir şekilde yıllarca yaşar. Füsun’u hayatından hiç çıkaramaz. Hep Füsun’u arar. Yıllar sonra Füsun’dan bir mektup alır ve Füsun’u görmeye gider. Ama bu sevinci kursağında kalır. (Bu kısmı anlatmıyorum). Bundan sonra Kemal’in kimi okuyucuya göre masum kimi okuyucuya göre takıntılı hale gelen aşkını okuyacaksınız. Kemal’in kendi sözleriyle devam edeyim.
“Tam yedi yıl on ay, Çukurcuma'ya, Füsun'u görmeye akşam yemeğine gittim. Füsunların kapısını sekiz yıl Füsun'un aşkı için aşındırmış olduğum için bana tuhaf, takıntılı, korkulacak bir kişi gibi bakan okurların saygısını kazanmam için önemli, hem de Füsunların evindeki hayatı anlamak için.”
Kemal yedi yıl boyunca Füsun’u görmeye gider ve her gidişinde Füsun’un kullandığı bir eşyayı (4213 sigara izmaritini bile) çalar. Sigara izmariti kitaptaki en güzel ayrıntılardan biriydi bence. Okuduğunuz zaman bana hak vereceksiniz. Hatta bu izmaritler bile Masumiyet Müzesinde sergilenir
Kitapla ilgili şu detayı kesinlikle atlayamam. Kitabı okurken o dönemin Türkiyesi ve siyasi çalkantıların zirvede olduğu İstanbul dönemine değinmeden geçemem. Bildiğiniz gibi 70’li yıllar sağ-sol çatışmaların zirvede olduğu yıllardı. Okurken acaba o çalkantılı siyasi olayları bu aşk kitabının ilerleyen sayfalarında okuyabilir miyim, ya da romanın bu kısmı nasıl olur diye düşünürken yazarımızın tercihiyle çok fazla üstünde durulmamış olduğunu fark edeceksiniz. Ama şu sözler sanırım o dönemin sosyetesinin bu siyasi olaylara bakış açısını anlamamız açısından önemlidir.
“Arada bir caddeden hızla geçen askeri kamyonlara bakıp, siyasilerin, gazetecilerin, pek çok kişinin evlerinden alınıp götürüldüğünü anlıyor, böyle şeylere hiç karışmadığımız için şükrediyorduk.”
İncelemenin başında da belirtiğim gibi bu kitabı güzel yapan Orhan Pamuğun yalın dilinin yanında Kemal’le Füsun’un masum ve takıntılı aşkının bir müze haline getirilmesi çok başarılı bir ayrıntı. Kemal’in şu sözleri hem Füsun’a duyduğu aşkın ne kadar büyük olduğunu ve bu müzenin kurulmasında önemli bir detay olduğunu gösterir.
“Müzemin, içindeki bütün eşyaların hikâyelerinin tek tek ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı bir kataloğu olması gerektiğini o gece anladım. Bu da, elbette benim Füsun'a olan aşkımın ve ona hayranlığımın hikâyesi olacaktı.”
Sözleri, bu hikayenin kurgu mu, yoksa yaşanmış bir hikayemi? ikilemeni bende oluşturdu.
Kitabı okuduktan sonra tabi ki Masumiyet Müzesini ilk fırsatta gidip gezmeyi planlıyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim…