Soren Kıerkegaard/ Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş Bu kitabı nasıl burada bulamıyorum anlamış değilim doğrusu. Sayın Rafa bu kıymetli kitabı hemen eklemesini talep ediyorum. Uzun süredir beni rahatlatan, kendimi sorgulamamı sağlayan, böylesine ruhuma iyi gelen felsefî bir eser okumamıştım doğrusu.…devamıSoren Kıerkegaard/ Kırdaki Zambak ve Gökteki Kuş
Bu kitabı nasıl burada bulamıyorum anlamış değilim doğrusu. Sayın Rafa bu kıymetli kitabı hemen eklemesini talep ediyorum.
Uzun süredir beni rahatlatan, kendimi sorgulamamı sağlayan, böylesine ruhuma iyi gelen felsefî bir eser okumamıştım doğrusu. O kadar iyi geldi ki... Kitabın kapağını da buraya koymak isterdim. Sadeliklerle bezenmiş, insanın gönlüne o kuşu koyacak cinsten ,ki şunu da söylemek istiyorum, bana kalırsa bu kitabı okuduğunuz vakit Kırdaki o zambağın kokusunu ve Gökteki o kuşun sükût hâlini ebede kadar gönlünüzde barındırabiliyorsunuz. En azından ben de böyle oldu. Kıerkegaard, Hz. İsa'nın "Dağ vaazı"nın tefsirini yapmış bu kitapta. Dağ vaaz'ında şöyle geçer:
" Ne yiyip ne içeceğiz ya da ne giyeceğiz diye kaygılanmayın. Gökteki kuşları seyredin! Onlar ekmez, biçmez ve ambarlara istiflemez. Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir an uzatabilir? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın. Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi? Siz önce Tanrı’nın krallığının ve onun adaletinin ardından gidin. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”
Vaazda da geçtiği üzere Kıerkegaard'ın bu kitapta esas olarak değindiği, dikkat çekmek istediği nokta kendimize yeniden dönüştür. "İdrak" kavramı üzerinde durmuştur yani. Bakıldığında Kuranı Kerim üzerinde de "idrak"in ne'liğine dikkat çekilir; "Gözler onu idrak edemez..." Gözlerden ziyâde ruhumuzla bakmak ve o bakışı görmeye yaslamak ayete böylesine sinmiştir.
Kitapta "Kırdaki Zambaktan ve Gökteki Kuştan" öğrenmemiz gereken en mühim şeyin sessizlik, sükût olduğuna dikkat çekilir. Öyle ki sessizlik Tanrı ile aramızda akan bir ırmaktır. Irmak misali akar durur. Tanrı ile o sessizlikten konuşuruz. Dikkat çekilen bu sessizlik duada da pek tabiî bulunmalıdır. İşte tam da burası o kadar hoşuma gitti ki. İnsanların sürekli bir çığlık kopardığı bu çağda kendi sessizliğimizle kurtuluşa ereceğimizi düşünür dururken bu kitap bana geldi ve dedi ki; "Sessizlik neden bu kadar muhteşem?"
Ardındansa şöyle söyledi:
"Dua etmek kendi söylediğine kulak vermek değil, susma raddesine gelmek, ve suskun kalmaktır, sabırla beklemektir, dua eden kişi Tanrıya kulak verene dek."
Ben ki uzunca bir süredir, hayatın bana yüklediği tortularla kamburlaşan ruhumu, sabır ederken dahi feryatlara gömmüşüm. Şimdi sabırıma karşı da Tanrının yanında yaşlanmış vaziyette sessizce, usul usul beklemesini öğreniyorum bu pek kıymetli eser sâyesinde.
Okuyunuz, okutunuz efendim.
Usulca kalın🌿