Bir yolun sonu, bir kapının kapanması, bir adım daha atacakken başını kaldırdığında yolun bittiğini görmek. Sonlar ve türevleri sessiz bir çığlık gibi geliyor bana. Karlı bir akşamüstünde soğuk havanın yüzüme vurması gibi. Burnun kızarmıştır, parmakların uyuşmuştur ya hani, işte öylesi…devamıBir yolun sonu, bir kapının kapanması, bir adım daha atacakken başını kaldırdığında yolun bittiğini görmek. Sonlar ve türevleri sessiz bir çığlık gibi geliyor bana. Karlı bir akşamüstünde soğuk havanın yüzüme vurması gibi. Burnun kızarmıştır, parmakların uyuşmuştur ya hani, işte öylesi bir ürperme ânı. Bir yandan seyrine doyamadığım o sarı ışığın içime içime işleyen ahvali. Bir yandan da ben durdukça, ona bakmaya devam ettikçe tüm ruhumu ele geçiren o kutsal soğuk. O soğuk hava bir çeşit boşluk hissi. Bir şey bittiğinde, herhangi bir şey bittiğinde, iyi da kötü bittiğinde, boşluk hissi bırakıyor. Dursan da, koşsan da yürüsen de, savrulsan da büyümeye devam eden bir boşluk hissi. Birhan Keskin, "nefes aldıkça sızlayan bir şey var içimde" demişti tam da öyle. Yaşadıkça, nefes aldıkça içim açılıyor sanki. İçim yırtılıyor , boşluk derinleşiyor. Biterken açılan bu boşluk yaşamın ta kendisi mi?
Göksel Baktagir/ Ağlama
Şu sıralar elimde Oruç Aruoba'nın "Benlik" i var. Kitabın "Buradayım" başlığı altındaki satırlardan birinde şöyle diyor Aruoba: "nerede duruyor ya da nerede yürüyor olursan ol, "buradayım" diyorsa, oradadır." Bu satırlardan çok etkilendim nedense. Ayrılış gekdi aklıma, ayrılışlar geldi. Hep çok…devamıŞu sıralar elimde Oruç Aruoba'nın "Benlik" i var. Kitabın "Buradayım" başlığı altındaki satırlardan birinde şöyle diyor Aruoba: "nerede duruyor ya da nerede yürüyor olursan ol, "buradayım" diyorsa, oradadır." Bu satırlardan çok etkilendim nedense. Ayrılış gekdi aklıma, ayrılışlar geldi. Hep çok sancılı, hep çok kekre ayrılışlar... Kendimizden yahut bir başkasından ayrılırken ben hep "buradayım" kelimesine yerleşiyoruz. Buradayım demek aslında onda kaldık demek. Ben hiç gidemedim ve gidemeyeceğim demek. Belki sol yanında belki oradan daha yakınındayım demek. Sanki birinin içine düşmek ve onun aldığı biricik nefes oluvermek gibi "burada" olmak. Ama ayrılırken onda kalmak daha başka bir şey, kuyunun içine bodaslama atlamak gibi, o kişiden hiç gidememek gibi geliyor bana. Sen belki başka şehirde, başka bir yoldasın, başka bir yöne doğru gidiyorsun ama o bulunduğun yerde değilsin işte. Sen, sen olarak ayaklarının idame ettirdiği o yolda değil, ruhunun kaldığı o yerdesin.
Bu gece rûhumda uçuşan ses, Fikret Kızılok'un tarçınlı sahlepi andıran sesidir. Bu şarkı başka bir anlama gebe sanki, bir ağaç gibi bu şarkı, beni ben yapan. İnsanın kendisine sarılmasına olanak veriyor. Bu şarkının kocaman kolları var, öyle ki bazan kaburgalarım…devamıBu gece rûhumda uçuşan ses, Fikret Kızılok'un tarçınlı sahlepi andıran sesidir. Bu şarkı başka bir anlama gebe sanki, bir ağaç gibi bu şarkı, beni ben yapan. İnsanın kendisine sarılmasına olanak veriyor. Bu şarkının kocaman kolları var, öyle ki bazan kaburgalarım kırılacak sanıyorum. Fikret Kızılok, senin rûhun şâd olsun. Sen her ânımda yanımdaydın; ilk aşkımda, ilk acımda, ilk göz yaşımda, dizimdeki yarayı ilk fark edişimde, insanlara karşın ilk kez öyleymiş deyişimde, kışın pencereme düşen başımda, ellerimle arabanın penceresinden havayı yakalamaya çalışışımda, ilk aldanışımda, tebessümüme ilk kez kuşun konduğunu fark edişimde, ilk kalp sancımda, güçlü hissedişlerimde, kendime koşarken kendimden kaçışımda ama tüm bunlar bir yana "kendime geç kalışlarım" la göz göze geldiğim her ânımda da sen hep soluğumdaydın...
Fikret Kızılok/ İnişlerim Çıkışlarım... 🌹
Tren yolculuğu yapmayı, yolculuk esnasında uzaklara dalmayı, orada yalnız başına duran bir ağacı gözüme kestirmeyi seviyorum. Kadifemsi kıvamdaki toprağın genişliği içinde ne yapacağını şaşırmış bu ağaç karşısında elim ayağım uyuşuyor, birbirine giriyor her şey. O genişliğin karşısında eziliyorum. Kim bilir…devamıTren yolculuğu yapmayı, yolculuk esnasında uzaklara dalmayı, orada yalnız başına duran bir ağacı gözüme kestirmeyi seviyorum. Kadifemsi kıvamdaki toprağın genişliği içinde ne yapacağını şaşırmış bu ağaç karşısında elim ayağım uyuşuyor, birbirine giriyor her şey. O genişliğin karşısında eziliyorum. Kim bilir o ağaç ne hissediyordur; üzerinden kaç yüzyıllık bir yalnızlık geçmiştir ve hangi ölüme yaslamıştır başını. Ölüm karşısındaki çöküşü ve bu çöküşü içtenlikle sahiplenişi, ne çeşit bir ağırlık kondurmuştur omzuna... Tüm bunlar karşısında dimdik, köklerine daha da kuvvet vererek karşımdaki o duruşunu aklımdan çıkaramıyorum. Öyle ki artık kalbime de işleyiveriyor bu hali... Şimdi o ağacın arkasından 'usul usul' gelsem. Cenazesinde ,kendi cenazesinde, ayakta duramadığını gördüğüm o ılık ikindi üstü ağacının yanına sessiz sessiz sokulup sırtını yüklensem, incinsem yanı başında...
Hâmiş: Ben kışın ortasında tir tir titrerken beni alıp kıyısına çeken o ılık mı ılık ikindi vaktine...
Bernhard ile iyi ki tanıştım dediğim harikulâde kitabı. Her öyküler öylesine kısa ki... Kısa olan bu öykülerin derinliği de bir o kadar ağır... Bernhard bundan böyle kalbimde taşıyacağım bir yazar olacak.
Bakın ne diyor:
"Yaklaşmak uzaklaşmaktan başka hiçbir anlama gelmez."
Kalbimi bıraktığım satırlardan,
"İnsan olmakla değil, âşık olmakla ilgiliyim.
Onu seyrederken sebepsiz gülümsüyorum. İkimize de hükmeden bir şey var, diye düşünüyorum. Buna aşk diyelim ve kendimizi bırakalım. İradelerimiz dışında bir gücün egemenliğine girmiş olmanın hafifliğini hissedelim. Gürültücü kaldıktan ve fısıldayan…devamıKalbimi bıraktığım satırlardan,
"İnsan olmakla değil, âşık olmakla ilgiliyim.
Onu seyrederken sebepsiz gülümsüyorum. İkimize de hükmeden bir şey var, diye düşünüyorum. Buna aşk diyelim ve kendimizi bırakalım. İradelerimiz dışında bir gücün egemenliğine girmiş olmanın hafifliğini hissedelim. Gürültücü kaldıktan ve fısıldayan ahlâktan uzak olmanın tadını çıkaralım. Hüznü sadece hüzün olarak değil, dinginlik olarak da yaşayalım. Birbirimizi yavaşça bir gündüz uykusunun derinliğine bırakalım, sonra da bir çocukluk hatırasından geri alalım. Varlıklarımız ânı tamamen doldursun ve zaman, giyinik ya da çıplak, bedenlerimizden başka bir şey olmasın. Zaman bedenlerimizden başka bir şey olmasın."
Şule Gürbüz'ü okurum hatrıma Peyami Safa gelir, Şule Gürbüz'ü okurum hatrıma Rilke gelir... İşte bu üç isim benim hayatıma sindi, koku bıraktı, karanlıklar sundu bir taraftan meşaleyi de elime verdi. Cânım Şule Gürbüz'ü okuduğunuz vakit onun bu iki isme ne…devamıŞule Gürbüz'ü okurum hatrıma Peyami Safa gelir, Şule Gürbüz'ü okurum hatrıma Rilke gelir... İşte bu üç isim benim hayatıma sindi, koku bıraktı, karanlıklar sundu bir taraftan meşaleyi de elime verdi. Cânım Şule Gürbüz'ü okuduğunuz vakit onun bu iki isme ne kadar yakından yürüdüğünü göreceksiniz. Bu dünyadaki soyut kavramları onun sayesinde tatmak ve tadına doyamamak öylesine güzeldi ki... Bu kitabında en çok da acıyı savunduğunu gördüm cânım yazarımın. Acıdan şifâ bulduğumuzu. Acıyla beslendiğimizi... Belki de acıya tapmamız gerektiğini...
Bakın ne diyor:
""Hangi taş ezdi seni tadın böyle güzelleşmiş?"
Ben de kalbimi açıyorum onun sorusuna, duymayı öğrenebilmek için.