Sevgili okurlar herkese merhaba. Masumiyet Müzesinden sonra yine Orhan Pamuk’tan Kırmızı Saçlı Kadın kitabıyla karşınızdayım. Çok beğendiğimi baştan belirteyim. Kitabımız 2019 da okur karşısına çıktı. Ama çıkış hikayesi çok eskiye dayanıyor. Yaklaşık 30 yıl öncesine. Orhan Pamuk yabancı bir programda…devamıSevgili okurlar herkese merhaba. Masumiyet Müzesinden sonra yine Orhan Pamuk’tan Kırmızı Saçlı Kadın kitabıyla karşınızdayım. Çok beğendiğimi baştan belirteyim. Kitabımız 2019 da okur karşısına çıktı. Ama çıkış hikayesi çok eskiye dayanıyor. Yaklaşık 30 yıl öncesine. Orhan Pamuk yabancı bir programda yaptığı söyleşide kitabın çıkış hikayesini şu sözleriyle ifade eder.
“1988 de İstanbul’a yakın bir adada Kara Kitap romanını yazıyordum. Kaldığım yerde kuyu kazmak için gelmiş orta yaşlı bir adam ve oğlu olduğunu düşündüğüm (sonradan öğrendim oğlu olmadığını) usta ve çırağı vardı. Usta çocuğu sürekli azarlıyordu, baskı kuruyordu. Çırağını dövmüyor ama onun gözünü korkutuyordu. Anladığım kadarıyla çırağını bu şekilde “eğitiyordu”. Öğleden sonra beraber yemek yapıyorlardı. Ve o dönemde bildiğiniz gibi tek kanal vardı. Televizyonun karşısına geçip TRT 1 seyrediyorlardı. Ve ilginç olan şu. Usta iş saatleri dışında çırağına karşı çok merhametliydi. Bir yazar olarak bu durumu gözlemliyordum ve içten içe kıskanıyordum. Toplumumuzda babanın rolünü düşünüyordum. Çünkü baba yaşamın merkezindedir. Benim babam yanımda değildi. Evi terk etmişti. Dolayısıyla bu hikaye ilgimi çekti. Bir süre sonra onlarla iletişime geçtim ve hikayelerini kayıt altına aldım. “ diye devam eder yazarımız. Röportaja devam ediyor ama buraya bu kadarını yazıyorum. Çünkü geri kalan konuşmasında kitapla ilgili detaylar var. Kitabın gerçek hayatla bu şekilde bir bağının olması, yani bir hikayesinin olması müthiş bir ayrıntı bence.
Kitabımıza geçecek olursam; üç kısımdan oluşuyor kitabımız. Birinci kısımda Kitabımızın anlatıcısı Cem’in yaşadıklarını okuruz. İkinci kısımda Cem’in kuyu kazan Mahmut Ustayla olan hikayesini okuruz. Üçüncü kısımda ise Kırmızı Saçlı Kadın’ın kendi ağzından hikâyesini okuruz.
Birinci kısımda Cem’in daha çok babasına duyduğu özlem duygusu vardır. Çünkü babasının yokluğunu siyasi nedenlerle ve babasının bazen evi terk etmesi Cem’de baba özlemini derinleştirir. Kitabın değerli olması sanırım bu kısmıyla çok alakalı. Kitapta geçen ve hikâyeyi güçlendiren şu ayrıntılar çok önemlidir bence. Birincisi Sofokles’in Oidipus ile babasının hikayesi (hatta bu kavram daha sonra psikolojide çok önemli bir kavram haline gelir), yine İran'lı yazar Firdevsi’nin Şahname kitabında geçen Rüstem ve oğlu Sührab’ın arasındaki ilişki kitabın en güçlü göndermelerinden biridir. Sadece bu kısımlar bile psikolojik ve felsefi göndermeleri olduğu için detaylı incelemeyi hak eder.
Yine hikayemizdeki kuyu kazma olayı bende çok ayrı hisler uyandırdı. Kuyu, içinde felaketlerin gizlendiği, dipsizliği simgeleyen karanlık bir yerdir. Aynı zamanda kuyu insanı hep korkutan tabuların, kutsal hikayelerin (Hz. Yusuf), efsanelerin olduğu bir semboldür. Başka kaynaklarda diğer dünyaya açılan kapı olarak da sembolize edilir. Modern dünyada ise daha çok psikolojik bir alt metin olarak okuruz. Bende uyandırdığı his de tam olarak psikolojik yönüdür. Yine romandan örnekler vererek açıklayayım; romanda Mamut Usta ve genç çırağı su çıkarmak için kuyu kazarlar. Ancak bir türlü su çıkmamaktadır. Ve sert bir kayaya denk gelirler. Buradaki kuyuyu kendi çıkmazlarımıza benzetiyorum. Bizim de bazen içinden çıkamayacağımız korkularımız, kaygılarımız vardır. Bu korku ve kaygılarımızı çözmek için o kuyuya girmemiz gerekir. Ama korku ve kaygılarımız bazen o kadar çok büyür ki kocaman bir kayaya dönüşür ve vazgeçeriz kuyuya girmekten ve o suyu çıkarmaktan.
Hayatımız boyunca o karanlık kuyuya hapsederiz bütün felaketlerimizi, korkularımızı. Aradan zaman geçer unuttuğumuzu zannederiz. Ama hayatımızın herhangi bir anında o kuyu yine çıkar karşımıza ve belki de hayatımızı tamamen dönüştürür. Kuyu aslında insanın iç dünyasının dönüşümüdür.
Hikâyede de Cem karakterinin aradan geçen yıllara rağmen eski olayların gelip onu bulmasını okuruz.
Romana adını veren Kırmızı Saçlı Kadın aslında kitabın kilit noktası gibidir. Son bölümü tamamen onun sözleriyle okuruz. Ve inanılmaz bir bölüm bence. Türkiye gibi bir ülkede güçlü kadın olabilmenin simgesidir aslında Kırmızı Saçlı Kadın. (Çok fazla detay vermek istemem. Tanıyın onu )
Şimdiden iyi okumalar dilerim.