Spoiler içeriyor
Merhaba sevgili film severler. Tunç Başaran’ın yönetmenliğini yaptığı bu filmi pek bilinmez. Daha önce yönettiği “Uçurtmayı Vurmasınlar“ filminin yönetmeni. Sanırım bu şekilde dikkatleri üzerine çekebiliriz. Benim tarzını ve anlatım gücünü çok sevdiğim bir yönetmendir. Uçurtmayı Vurmasınlar filminin eleştiri gücü ve…devamıMerhaba sevgili film severler. Tunç Başaran’ın yönetmenliğini yaptığı bu filmi pek bilinmez. Daha önce yönettiği “Uçurtmayı Vurmasınlar“ filminin yönetmeni. Sanırım bu şekilde dikkatleri üzerine çekebiliriz. Benim tarzını ve anlatım gücünü çok sevdiğim bir yönetmendir.
Uçurtmayı Vurmasınlar filminin eleştiri gücü ve umudu simgelemesi bu film için de geçerli. Bu durum yönetmenimizin derdini ifade etme şeklinin ne kadar güçlü olduğunun ispatıdır. Her iki filminde de çok sağlam sistem eleştirisi vardır. Ve bu eleştirisini her iki filminde de bir çocuğun gözünden anlatır.
Filmimizi Kemal adında bir çocuğun gözünden izleriz. Filmimiz 2. Dünya savaşının olduğu İstanbulda eski bir konakta yokluğun yaşandığı yılları anlatır. Anlatıcı aslında eskiye dönüp hikâyeyi masalsı bir dille anlatan Kemal’in büyümüş halidir. (Anlatıcı Müşfik Kenter). Savaş yılları olduğu için bu konakta yaşayan insanlar yokluk içindedir. Adeta karın tokluğuna yaşayan “açlar ordusudur”. Bu insanları bir arada tutan tek şey umut ve sevgidir.
Filmdeki karakterler üzerinden incelemeye devam etmek isterim.
Umudu besledikleri kişi Kerim Dayı’dır (Rutkay Aziz). Kerim italya’ya gitmek isteyen biridir. Önünde duran deftere sürekli eski paraları geçirir ve bizim ufaklığa sürekli Piano Piano Bacaksız diye seslenir. İtalyanca “Yavaş Yavaş “anlamına gelir bu ikileme. Ve güçlü bir göndermesi vardır. Aceleye getirmeden yavaş, yavaş… Kerim Dayı ilerde konaktaki herkesin kaderini belirleyen kişidir.
Hızır abileri vardır. Herhangi bir sıkıntıya düştükleri zaman hızır gibi yetişen mahallenin gücüdür adeta.
Hızır Abi karartma gecelerinin olduğu soğuk bir gecede soba boruları ve sobayla eski eve gelir ve evde yaşayanlara seslenir; “Nerdesiniz açlar ordusu”! bu sözden sonra bütün ev sakinleri ortaya çıkar ve Hızır, “Nasıl da kendinizi biliyorsunuz” der gülümseyerek ve sobayı kurmalarını söyler. Batının Robin Hood’u varsa bizim Anadolu yoksulunun da Hızır’ı vardır. Hızır’ın getirdiği borular birleştirilir ve soba kurulur. Bütün ev sakinleri sobanın etrafında ısınır. Buradaki ayrıntı çok çok sağlamdır. Çünkü sobanın her bir borusu eğridir, orada yaşayan insanlar gibidir bu borular. Eğridir evet ama birbirine kenetlendiği zaman ısıtır herkesi. Bu sahneyi çok sevmiştim.
Senai ile Feriha karakterleri vardır. Ve aralarında adeta masalımsı çok güçlü aşk vardır. Tabiki biz bu aşkı yine Kemal’in çocuksu gözlemleriyle masum ve ağdasız şekliyle izleriz.
Yine filmin güzel karakterlerinden Tevfik (Menderes Samancılar) ve annesinin sımsıcak ana oğul ilişkisi çok güzel yansıtılmış. Tevfik’in babası gibi gördüğü atıyla ilgili yürek burkan hikayesi çok güzeldi.
Bence filmdeki en güzel ayrıntılardan birisi küçük karakterimiz Kemal’in yalın ayaklarıdır. Yalın ayaklı olması filmde yaşanılan yokluğa, o dönemin sosyo-ekonomik durumuna çok güzel bir göndermedir aslında. Yalın ayaklar yaşanılan bu zor şartların masalsı bir dille, umut ve sevgi dolu, abartısız anlatımıdır. Yalın ayaklar bu masalın sembolüdür bence.
Vakit kaybetmeden izlenilmesi gereken bir film. Şimdiden iyi seyirler dilerim.