Spoiler içeriyor
Bugün hızımı alamadım ve yine Tunç Başaran’dan bu filmini seyrettim. Kesinlikle başucu filmlerimden biri oldu benim için. Filme başlamadan önce şu önemli ayrıntıyı sizinle paylaşmak isterim. Tunç Başaran 1970’li yıllarda Türkiyedeki sinema sektörünün farklı bir noktaya kaydığını (Erotik film sektörü)…devamıBugün hızımı alamadım ve yine Tunç Başaran’dan bu filmini seyrettim. Kesinlikle başucu filmlerimden biri oldu benim için.
Filme başlamadan önce şu önemli ayrıntıyı sizinle paylaşmak isterim. Tunç Başaran 1970’li yıllarda Türkiyedeki sinema sektörünün farklı bir noktaya kaydığını (Erotik film sektörü) görünce Türkiye’yi terk eder. 14 sene sonra suskunluğunu bozarak Türkiye’ye döner ve kazandığı bütün parasını yatırarak bu filmi çeker.
Filmimiz Arthur Miller'ın şu sözüyle başlar.
“Sanırım insanlar eninde sonunda yaşamı kucaklamalıdırlar.”
Karakterimiz olan yalnız adam yatağından kalkar ve dışarı çıkar. Sokakta yürürken yağmur bastırır ve kendini ilk bulduğu yere atar. İçkili bir restorandır burası. Henüz servise açılmamıştır restoran. Adam birini bekliyorum diyerek bara oturur. Aslında beklediği hayali bir kadındır. Kadın gelmez tabiki. İçki söyler kendine. Bir süre sonra müşteriler gelmeye başlar. Sinemadan tanıdığımız aktörler, tiyatrocular, zengin, elit bir tabakadır müşteriler. Bizim adamı ve diğerlerini bu restoranda birleştiren aslında yalnızlıklarıdır. Zaten filmin teması yalnızlık senfonisi gibidir. Restorana giren insanların yalnızlığını gerçekçi, şiirsel bir betimlemeyle izleriz.
Filmde bazı diyaloglar sanki tiyatro sanesinde biz seyircilere okunan tiradlar gibidir. En sevdiğim kısımları sizlerle paylaşmak isterim.
Yalnız oturan adam etrafı gözlemler ve şunları söyler;
“kim bütün bu insanlar?
Ne arıyorlar burda?
Benim gibi mutluluk mu?
Buluyorlar mı?
Bilmem! Ben bulamadım.”
Derken güzel bir kadın bara oturur. Dikkat çekecek kadar güzel bir kadın. O da birini bekler. Kocasını. Aradan zaman geçer ve müşterilerden biri olan tiyatrocu Nedim tiradlarını ortaya atar. Filmde en sevdiğim karakterlerden biriydi Nedim. Sanki william Shakespeare oyunlarından tiradlar anlatır. Kadına döner ve;
Nedim: “Boşluklar yalnızlıkları doldurmak içindir.
Kadın: Ben boşluklardan memnunum.
Nedim: Ya yalnızlıktan?
Kadın: Yalnızlıktan değil tabii.
Nedim kadını alır ve yalnız adamın yanına oturtur. İki yalnız aşığı buluşturur gibi ve;
“Boşluğu kapattık, önemli olan yalnızlığı bitirmektir.” der.
Yalnız Adam yine beklediği kadının hayaliyle şunları söyler hayalinden; “Kim istiyor ki yalnızlığı bitirmek. Yalnızlığı bitirmek isteseydim çağırırdım seni. Sen gelirdin. Yalnızlık bitermiymiş seninle? sen olunca yani yalnızlık olmuyor mu demektir? Bu kocaman boşlukta tek başıma olmak öyle hoşuma gidiyor ki. Kimse olmasın. Ben olayım. Ben ve yalnızlık güzel. Ben ve başkaları güzel değil. Sen şimdi olsaydın burda, yani olmasaydın, çekip gitseydin herzamanki gibi, bana dokunmasaydın herzamanki gibi, ben herzamanki gibi yine yalnızlığı sevecem. Nerdesin? Gelsene. Al götür beni burdan. Dokun bana sev beni. Sarıl bana, terinin kokusunu, teninin yumuşaklığını duyayım. “ der .
aradan bir süre geçer ve kadınla sohbete başlarlar.
Nedim bu utangaç aşıklara bakıp şu tiradını söyler;
“İlk defa bu akşam derdimi döküyorum. Kendi kendim olmaya cesaretim var şimdi. Ruhum bazen zayıf bir şekle bürünür korkusundan. Gün olur yıldızları koparacak olurum, fakat gülünç olmak korkusundan gururum beni gül koparmaktan men eder. “
Kadın: Ya incelik?
Nedim: İncelik! Yazık! Aşka yazık. Ben aşkta incelikten nefret ederim. Bence ölümü uzatmak aşkta cinayettir.
Yine filmin en sevdiğim yerlerinden bir sahne;
Resroranın dışında, kapıda bekleyen bir karakter vardır. Sürekli kapıyı açıp “Mahmut Bey geldi mi?” diye sorar. Her seferinde çalışanlar Mahmut Bey yok, tanımıyoruz öyle birini derler. Kapı kapanır. Bu sahne birkaç defa tekrarlanır. En son soruşunda vestiyer görevlisi adama acır ve soğukta, yağmurda beklemesin diye içeri alır. Isınsın diye bi kadeh rakı söyler adama. Araya başka sahneler girer. Bu arada muabbet koyulaşır. Vestiyer görevlisi içeri aldığı adama sorar,
-Nolur söyle kim bu Mahmut Bey?
Adam:Hangi Mahmut Bey? Mahmut Bey soğuk, Mahmut Bey ıslaklık, Mahmut Bey yağmur, Mahmut Bey yalnızlık, Mahmut Bey içkisizlik, dostsuzluk, parasızlık… Mahmut Bey benim. Benim ismim Mahmut. “ der ve vestiyer görevlisi kısa bir sessizlikten sonra; “merhaba Mahmut, şerefe içelim der ve kadehler tokuşturulur , yalnızlık paylaşılır.
Bizim Yalnız Adam kadınla el ele masaya oturur, karşısında sanki beklediği kadın varmış gibi anı yaşar. Bir süre sonra dışarı çıkarlar ve kadının kocası gelir götürür kadını.
Adam aradığını bulmuş gibi mutlu girer içeri. Beklediği kadın ya da yine kadının hayali masadadır. Gider yanına ve şu konuşmalar olur;
“sağol. O kadar güzel şeyler verdinki bana bu akşam, sana teşekkür etmek istiyorum. Yalnızlığın güzel olduğunu biliyordum. Öyle yaşadım. Ama mutluluğun bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum.
Kadın; “az mutluluk çok mutluluktur. İnsanlar azla yetinseler mutlu olacaklar. Sen öğrendin bunu”. der ve çıkar sahneden. Adam orada uykuya dalar film biter.