Spoiler içeriyor
Sokakta yürürken önünüzden yürüyen birinin parasını düşürdüğünü gördüğünüzde naparsınız? Eminim bir çoğumuz parayı yerden alıp düşüren kişiye sesleniriz ve parasını veririz. Ve ne kadar dürüst bir insan olduğumuzu düşünüp gururlanırız. Ahlaki değerlerimiz böylece perçinlenmiş olur. Peki bu paranın miktarı değişirse…devamıSokakta yürürken önünüzden yürüyen birinin parasını düşürdüğünü gördüğünüzde naparsınız? Eminim bir çoğumuz parayı yerden alıp düşüren kişiye sesleniriz ve parasını veririz. Ve ne kadar dürüst bir insan olduğumuzu düşünüp gururlanırız. Ahlaki değerlerimiz böylece perçinlenmiş olur. Peki bu paranın miktarı değişirse aynı davranışı gösterebilir miyiz?
Kaç Para Kaç filmi Ahlaki değerlerimizi altüst edecek psikolojik bir filmdir. Film incelemesine geçmeden önce yönetmenimiz hakkında kısaca bilgi vereyim.
Reha Erdem filmlerinde gerçekliği ve doğallığı reddeden yani kendi kurgusunu yaratan bir sinema çizgisinde yer alır. Filmlerini sanat filmi konumuna sokan da bu yönüdür. (Toplumdan, gerçeklikten beslenmeyen sanat tartışmaya açıktır bana göre!!!)
Ayrıca filmlerinde belli bir zaman dilimi ya da zaman kavramı yoktur. Kendi cümleleriyle şunları söyler; “Bir zamanla uyumlu insanlar var, birde zamanla uyumsuz insanlar var. Zamanla uyumsuz bir insan olduğum için söylüyorum, kendi zamanımı oluşturmaya çalışıyorum” zaten filmlerine baktığımız zaman karakterlerin şimdiki zamanla kendi içsel zamanları arasında psikolojik sıkışmışlığını hemen hissederiz.
Reha erdem filmlerini izlediğiniz zaman filmlerin bütünüyle bakıldığında bir hikâye anlatma derdi olmadığını görebilirsiniz. Sanırım yönetmenin asıl derdi bireysel yabancılaşmayı, ahlaki değerleri, inancı, varoluşumuzun nedenini ve en güçlü göndermesi olan insanın doğadaki yeri hakkında temalar kullanır.
Bunun yanında Reha Erdem’i diğer yönetmenlerden ayıran en önemli özelliği filmlerinde kullandığı seslerdir. Filmlerinde kullandığı arka plan seslerini diğer filmlerdeki gibi sadece bir fon müziği olarak kullanmaz. Tam tersine ses filmin en güçlü öğesi haline gelir. Öyle ki duyduğumuz sesler sanki algılarımızla oynar, bizi o kaotik ortamın ortasına bırakıp, psikolojimizi o sıkışmışlığın içine dahil eder. Adeta rahatsız eder bizi. Sanki film boyunca izlemek yerine o sesleri izleriz. Zaten kendisi filmlerinde kullandığı seslerle ilgili şunları söyler;
“Sinemada müziği fon müziği olarak sevmiyorum. Müzik, yeni bir kıvılcım doğurmadığı sürece sinemada bir işe yaramıyor. Amerikan filmlerinde arkamızdan müzik dayanır. Bir bakmışsınız uzunca bir süredir film müzikle gidiyor, fark etmemişsinizdir bile. Ama benim için müzik, ses bandının içinde olan bir şeydir.”
Gelelim filmimize. Reha Erdem’in ikinci uzun metrajlı filmidir. Kısaca özetleyip filmdeki sevdiğim bazı sahneler üstünde bişeyler yazmak isterim.
Filmimizin karakteri Selim (Taner Birsel) istanbulda gömlek satan, “dürüst” bir küçük esnaftır. Yönetmenimiz Selim karakteri üzerinden bireyin “ahlaki değerlerini” bize sorgulatır. Selim içe kapanık, ahlaki değerleri güçlü biridir. Parayla olan ilişkisinde bile dürüst bir vatandaştır. Filmin başlarında “para kolay kazanılmıyor” sözünü çok kullanır. Bir gün yine dükkândan çıkıp eve gitmek için taksiye binmek ister. Taksi Selim’in önünde durur ve taksiden bir adam iner. Selim taksiye biner ve hemen yanı başında içi para dolu bir çantayı farkeder. Paranın sahibi taksiyi durdurmaya çalışır. Selim bunu farkeder ama ilginç bir şekilde taksiciye durumu çaktırmaz ve devam ederler. Bi süre ilerledikten sonra muhtemelen vicdan yapıp parayı sahibine teslim etmek için taksiyi durdurur ve koşarak adamı bulmaya çalışır. Ama adam çoktan gitmiştir. Parayı alıp eve gider ve artık Selimin hikayesi başlar. Filmin bundan sonraki kısımlarında vicdan azabı, suçluluk duygusu, bireyin dönüşümü, psikolojik sıkışmışlığı üzerine bizi derinden sarsacak sahneler izleriz.
Selim karakterini canlandıran Taner BİRSEL’in müthiş oyunculuğu beni derinden sarstı. O bi taraftan paranın verdiği gücü yaşayan ama diğer taraftan vicdan azabı çeken insan psikolojisini çok başarılı canlandırmış. Filmdeki birkaç sahneyi değerlendirip incelememi bitireceğim.
Para dolu çantayı eve getirip saklamaya çalıştığı zaman dolabın altına koymaya çalışır. Dolabın üstündeki melek biblosu düşüp kırılır ve daha sonra selim bu bibloyu yapıştırmaya çalışır. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi Melek masumiyeti simgeler. Ve bu olayla birlikte artık masumiyet sarsılmıştır. Selim de film boyunca bu suçunu telafi etmek için çırpınmaktadır.
Yine taksiyle eve giderken Taksicinin ”Benzine gelen zam yüzde 40 bize yüzde 20 bile değil. Göz göre göre soyuluyoruz be abicim. Üstelik bunu yapan da devlet. Vatandaş napsın, devletinden gördüğünü yapıyor. Hırsızlık yapıyor.” Daha sonra bir banka çalışanının 450 bin doları çalıp kaçtığı haberini paylaşır. Tabiki bu para selimin eline geçen paradır. Hemen eve gelip parayı sayar para 436 bin dolardır. 14 bin dolar yok. Burada ince bir gönderme yapılır!!!
Ve filmde en sevdiğim sahne Selim yine psikolojik çıkmazları yaşadığı anlardan birinde dükkâna müşteri girer ve Selim telaşla elindeki 100 doları hemen arkasını dönüp ağzına atar ve parayı yer. Çok tuhaf bir sahneydi. Komik gibi duran ama inanılmaz güçlü bir sahne bana göre.
Üstüne belki sayfalar dolusu inceleme yapılabilecek bir filmdir. Vakit kaybetmeden filmi izleyin derim.