Spoiler içeriyor
"Bir solgun adam..." Bu kitabın henüz üçüncü baskı yapmış olması yüreğimi öylesine burktu ki... Bu kitaba neden gereken değer verilmemiş diye düşünürken bazan da şaşmamak gerek doğrusu dedim içimden. Nerede, hangi dünyada gereken değer verilir ki zâten?.. Bana kalırsa bilinmeyenin…devamı"Bir solgun adam..."
Bu kitabın henüz üçüncü baskı yapmış olması yüreğimi öylesine burktu ki... Bu kitaba neden gereken değer verilmemiş diye düşünürken bazan da şaşmamak gerek doğrusu dedim içimden. Nerede, hangi dünyada gereken değer verilir ki zâten?.. Bana kalırsa bilinmeyenin kıymeti hep daha fazla anlam taşır. Selçuk Baran'dan okuduğum ilk kitabı oldu "Bir solgun adam" adı gibi bir kitaptı doğrusu. Karısını, kızını, işini kısacası yaşadığı şehri, olmak istemediği benini terk etmiş Mehmet Taşcı'nın bir solgun hikâyesini seyir ediyoruz kitapta. Toplum tarafından eğreti duran, topluma bir türlü alışamamış bir karakter Mehmet Taşçı. Belki Oğuz Atay karakterleri kadar sersemlemedim onun hikâyesinde ama yine de içime bir dert oldu, bir sıkıntı düşürdü. ( Amacım Oğuz Atay'ın romanları ile Selçuk Baran'ın romanlarını kıyaslama yapmanın kıyısında, sadece bu kitabı okurken hatrıma Oğuz Atay karakterlerinin topluma karşısındaki o hâllerinin gelmesindendi bu söylemim.) Evet bir sıkıntı düşürdü. İlk kez böyle oluyor, hayatın gerçekleriyle yüzleşmek edebî âlemde hiç bu kadar canımı acıtmamıştı doğrusu. Geçen gece bu kitabı okurken dehşetli bir sıkıntı yaşadım. Belki de gerçekleri görmenin bir sarsıntısını yaşamıştım. Romanı seyir hâlinde iken, belki de dedim kendi kendime, belki de bu romandaki bir solgun kadın bendim. Mehmet Taşçı'yı kendime o denli yakîn hissettim ki... Onunla oturup, sadece anlatmak istedim. Çünkü kendileri konuşmayı, kendisinden bırakın uzun uzun anlatmayı kısacık dâhi bahsetmeyi hiç sevmez. Ama susmayı, dembedem susmayı ve dinlemeyi sever. Kitapta dikkatimi çeken diğer bir noktada buydu zâten; "Sessizlik" Sessizliğe bir övgü karakterini anlatıyor bu roman. Ve ben de o karaktere yaslanıyorum. Her dâim sessizliğe övgüyü savunacağım bu hayatta. Roman içerisinde sona yaklaşırken de bu övgünün çığlığa değiştiğini de gördüğümü eklemeliyim tâbi ki... Mehmet Taşçı'da en bir sevdiğim özelliği de söylemeden geçmek istemiyorum. Sırf daha fazla kitap okuyabilmek için emekliye ayrılması ve sessiz tek kişilik bir odaya çıkması ve orada kendisine bir defter alıp günce tutmaya başlaması... İmrenilecek şeyler doğrusu. Yine de bu bir cesaret gibi görünen korkaklık. Ailesine bunu açıklayabilirdi, onları öylece terk etmek korkaklık... Bu kitapla birlikte iyi ki ilkokul dördüncü sınıftan beri günce tutuyorum da kelimelerimi yaşantıma katıyorum yahut da o basit yaşantıma kelimelerim sâyesinde değer katıyorum diye düşündüm. Bu kitap ki insana insanı anlatıyor, bu kitap ki insanda güncesine yaslanma ihtiyacını hissettiriyor...
• "İnsanın yağmura ayıracak bir zamanının olması başlı başına bir mutluluk bence."
Bence de sevgili Mehmet Beyciğim, tüm bir yüreğimde taşıyor ve yoluma çiçek olarak ekiyorum bu söyleminizi. Kokusunu her dâim rûhumda taşıyacağım, bundan böyle kaçırmamalı yağmurlu havaları...