Ben daha önce böyle bir şeyin benzerine rastlamadım. Defalarca kez sorguladım bu filmi hangi kafayla çekmişler. Çekmeyi geçtim bu sahneleri aklıma getirmek,hayalimde canlandırmak bile işkence gibi geliyor. Filmi tamamlayamadım malesef. Arada durdum on,on beş dakikalık aralar vermek zorunda kaldım. Bir…devamıBen daha önce böyle bir şeyin benzerine rastlamadım. Defalarca kez sorguladım bu filmi hangi kafayla çekmişler. Çekmeyi geçtim bu sahneleri aklıma getirmek,hayalimde canlandırmak bile işkence gibi geliyor. Filmi tamamlayamadım malesef. Arada durdum on,on beş dakikalık aralar vermek zorunda kaldım. Bir ara gözlerim karardı,başıma ağrılar girdi,elim ayağım titredi. Bazı sahneleri durdurdum derin nefes aldım " hayır ya hayırrrr" diyerek gözlerim kapalı devam etmek zorunda kaldım. Bir saatin ardından daha fazla katlanamayacağımı gördüm ve kapattım. Otomatik portakal filminin çekilirkenki motivasyonu; bu distopyayı öyle bir çekelim ki insanlar dayanamayıp salonu terk etsin olmuş. Yalnız bu filmin yanında o film teletabiler gibi kalmış o derece..Filmi daha sonra tamamlayacağımı düşünmüyorum. Mümkünse bu gece rüyalarıma girmemesini de istiyorum..bakalım başarabilecek miyim? İçeriğe dair onca negatif şey yazdım ancak bu kadarı yeterli.. keşke başka bir dünyayı çekseymiş bu yönetmen çünkü bir yandan hayran kaldım. Şimdi filmde dikkatimi çeken bazı noktaları paylaşacağım:
- Filmde çok az diyalog var hatta yok bile denebilir. Birileri bir şeyler söylüyor ve asla cevap almak için ya da karşısındakinden bir iki cümle duymak için ,duygusunu düşüncelerini merak ettiği için değil. Sadece yargılamak için. Sadece hakaret etmek için.
- O kadar gerçekçiydi ki hayretler içinde izledim. Sanki evet bir şeyler oluyor ve biz de öylece izliyoruz. Ne dahiliz ne değiliz. Acayip bir şeydi. Ve izleyen varsa ya da izleyecek olanlar daha iyi anlayacak gerçekten bir şeyler oluyor bitiyor ve dersiniz ki bu sahne ikinci üçüncü defa çekilmiş olamaz. Tamam, oldu ve bitti bu kadar.
- Film 15 20 dakikalık bölümlerden oluşmakta. Kimse kimseye adıyla hitap etmiyor ancak her bölüm geçişinde baş karakter çocuğumuzun sığınmak zorunda kaldığı kişinin adı yer alıyor. Marta,Olga,Miller,Lekh ve Ludmila(burada 4.bölümde bıraktım malesef). Ve çocuğumuz her bir bölümde aklımın hala almadığı olaylara bizzat tanık oluyor. Her bölümde yok artık bundan daha berbat bir olay olamaz dedim ve oldu arkadaşlar.
- Dikkatimi çeken bir şey de her bölümde mutlaka hayvanlara yer veriliyor. Zaten çok doğal bir ortamda çekiliyor filmimiz. Ancak bu yer verilen hayvanlar aynı zamanda o bölümdeki insanları temsil ediyor. Mesela; ilk bölümde bir tavşan malesef yanıyor ve bir insan da yanıyor :( 2.bölümde çiftleşen kediler var ve yine o bölümdeki kişileri temsil ediyor. Ve 3. Bölümde filmimize adını veren boyalı kuşun başına gelenler yine aynı bölümdeki bir karakterde canlandırılmış. Bunu fark etmek filmi izlerken bir yandan filmin gidişatını tahmin edebilmenin tuhaf bir hazzını yaşatıyor.
- Son olarak boyalı kuşun başına gelenleri de anlatayım,bu spoiler gibi algılanmasın çünkü böyle olmayacak sadece şahsen benim ilk defa belki sizin daha önceden bildiğiniz bir hayvan davranışı deneyi olarak görün. Kanadını boyadıkları kuşu serbest bırakıyorlar. Kuş özgürlüğüne kavuşmanın heyecanıyla sürüsüne katılmak için hızla göğe yükseliyor. Ve göreceklerimi bir yandan tahmin etmiştim ancak bu kadar net bir şekilde izlemek beni çok şaşırttı. O boyalı kuşumuz dakikalarca mücadele etti..üzerine öyle bir geldiler ki ..onlarcası...aralarına öyle bir kabul etmediler ki..onların bu hırçın ve gaddar hallerini izlemek..hem de o güzelim serçeleri minnoş hassas çıt kırıldım hayvanların öyle vahşileştiğini görmek çok şaşırtıcıydı. Ve öyle bir ders verdi ki bu bölüm yine,hiçbir diyaloğa gerek duymuyor olması da açık aslında. Kendi türünden bile olsa sırf başka görünüyor,sırf başka görüyor,sırf başka kokuyor diye nasıl da katlanamıyoruz. Ve bu katlanamama hali kitleye zuhur edince nasıl büyük yıkımlara,yok ediciliğe dönüşüyor. Ve o kadar kolay oluyor ki. Kimse bu vahşetin büyüklüğünü umursamıyor,farkına varmıyor bile. Sanki ne kadar kalabalıksak o iğrençlik o derece azalıyor o suç o kadara bölünüyor gibi..
Sonuna kadar okuyanlarınız için teşekkürler, umarım merak edip izleme kararı alanlarınız olursa da dirayetli olmayı başarır sevgiler..