Hayatımda izlediğim en ağır ve en vurucu film olabilir Son zamanlarda Charlie Kaufman'a takığım. Onun varoluşsal sancılarını sinemaya dönüştürme şekline bayıldım. Kendisi sürekli ölümü düşünen ve hayatta anlam aramakta olan biri, en azından yapımlarından bunu çıkarıyorum. Synecdoche New York'da da…devamıHayatımda izlediğim en ağır ve en vurucu film olabilir
Son zamanlarda Charlie Kaufman'a takığım. Onun varoluşsal sancılarını sinemaya dönüştürme şekline bayıldım. Kendisi sürekli ölümü düşünen ve hayatta anlam aramakta olan biri, en azından yapımlarından bunu çıkarıyorum.
Synecdoche New York'da da bunu damarlarımıza kadar hissettiriyor. Kendisi yönetmenliğinin yanı sıra çok iyi bir senarist. Being John Malkovich ve Eternal Sunshine of the Spotless Mind'ın senaristliğini yapmış. Hatta Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Evet üşenmeden iki defa yazdım) ile Oscar almıştır. Ve neredeyse her filminde karakterlerin ömrünü uzatma arayışını görüyoruz.
Bu adam her hangi biri olsa ve sohbet etsek kesinlikle onu anlayamayız, olur ya hani deli bile deriz. Belki de o da böyle düşündüğünden böyle bir yol seçmiştir.
Filme gelelim.
İlk 5 dakika
"Galiba sıradan bir film izleyeceğim"
Sonraki 5 dakika
"Haa tamam finalde şok etmek için şimdiden bişeyler yerleştiriliyor dikkatli izlemeliyim"
İlk yarım saat
"Allah Allah... Neyse devam"
İlk bir saat
"Noluyor lan!?"
İlk bir bucuk saat
" Lan olum noluyo Aloo!"
Son yarım saat
" Öyle bir zaman kırılmasına girdim ki, bu film sanki bir kara delik gibi zamanı büküyor. Ve galiba bu film bitmeyecek"
Evet aynen de öyle bu filmin ilk bir saatini bitirdikten sonra zaman kavramını unutun bence. Bunu sıkıldım baydı anlamında söylemiyorum. Cidden size de olur mu bilmiyorum ama ben filme o kadar gömüldüm ki dışarıdaki hayatı unuttum.
Dram yönü ise gerçekten içinize bir ağırlık oturuyor. Bak bu öyle gördüğümüz sıradan dram filmlerindeki gibi değil. Sizi ağlatmaz ama aşırı rahatsız eder. Sanki filmi göğsümde bir kaldırım taşı ile izledim.
Gelelim metaforlara. Şimdiye kadar bir çok kişiyle tartıştım, nedeni ise bazı filmlerdeki metafor yerleştirmelerinin verdiği fikir ve anlamının basit olmasıydı. Bu filmde ise ağır ağır içimize salınmış bir virüs gibiydi. Verdiği mesajlar o kadar sert ve rahatsız edici ki ciddi anlamda intihar etmeyi düşünebilirsiniz. İzledikten ve anladıktan sonra insan büyük bir buhrana düşüyor. Nedenler arayıp duruyor, anlam vermeye çalışıyor ama hepsi boşa.
Yeri gelmişken şunu ileteyim Darren Aronofsky, Charlie Kaufman'nın yanında Çizgi film yönetmeni gibi kalıyor.
Spoilera geçmeden önce. Bunu ilk defa söylüyorum, abi bu filmi izleyin şiddetle tavsiye ediyorum. Ama öyle herkes de izlemesin çünkü çoğunluk sıkılabilir. Buradaki gurme kullanıcılara sağlam bir önerim bu film.
Spoilera geçtikten sonra - - - - - - - -
Yemin ediyorum benim aklıma gelmişti snjzxkxks Gülüyorum ama ben de, kendi hayatını film yapmak isteyen birinin, filmde de kendi hayatını film yapmak isteyen birinin hikayesini yapma (yandı dimi) fikrini düşünmüştüm. (Ama unutmayın fikir hiçbir şeydir)
Filmin başından itibaren zaman çakışmalarının nedeni, zaten filmin başının da tiyatro da olması. Yani film boyunca kendisini oynaması için birini arayan ana karakterimiz aslında Caden değil. Caden'ı en baştan beri oynayan adam. Gerçek Caden'ı biz hiç görmedik (Belki de gerçek Caden o sırada yönetmen koltuğunda oturan Charlie Kaufman'dır)
Bunu ise hem Caden'ı 20 yıldır izleyen adamdan(bu gerçek olabilecek bişey değil çünkü) , hem de filmin başındaki tarih hatalarından anlayabiliyoruz.
Bir diğer değinmek istediğim konu ise Caden ve Kadınlar. O kadar çaresiz, yaşlı, obez olmak üzere, kelleşmeye başlayan ve züğürt birini öyle her kadın beğenmez aga. Yani dünya nüfusu 8 milyarsa 2 veya 3 kadın beğenir onu. Ama filmde ne kadar güzel kadın varsa (İlk karısı hariç) Caden'ı arzuluyor.
İlk karısı ise bu durumu kısaca özetlemişti. "Bir insanı ne kadar tanıyorsan o kadar uzaklaşmaya başlıyorsun " bu maalesef böyle...
Peki neden bütün kadınlar Caden'ı istiyor? Bunun sebebi Caden kurduğu kendi dünyasının neredeyse bir tanrısı gibi olması ve her kadın bu oyunda başrol olmak istiyor bunun yolu da Caden'dan geçiyor. Bu da filmin sonunda Caden'ın ağzından duyduğumuz
"Dünyada yaklaşık 13 milyon insan var ve bunlardan hiçbiri fazlalık değil" sözüyle desteklenmiş oluyor. Hatta bu sözü söyledikten sonra Caden oyuna başkalarının da hayatlarını dahil ediyor.
Ve filmin sonu. Herkes herkes gibidir,aslında ne kadar basit gibi dursa da bence çok rahatsız edici ama doğru bir laf.
Caden'ın ölüme yakınlaştığındaki sekans o kadar etkiledi ki beni,kadın öl dediğinde ben de ölecektim sanki. Cidden böyle bir filme ancak böyle muhteşem ve anlamlı bir final yakışırdı. İçimdeki burukluk o an sanki çürüttü beni.
Spoiler bittikten sonra - - - - - - - - - -
2008de çekilmiş ve son yıllarda neredeyse hiç konuşulmayan çürümeye yüz tutmuş bu filmi, derin kuyulardan çıkarıp izlediğim için çok memnunum.
Filme Puanım : Çölde susuz kalınan bir sürenin ardından içilen buz gibi su
Son olarak Kaufman'nın bir sözünü ekleyeyim. "Hayatta başarısız olmak gerçek başarıdır"
Esenlikle Kalın 🖐️