Ortada bir savunma yok, dinsel düşüncenin tarihi bu. Tanrı düşüncesinin tarihteki tezahürü anlatılıyor ve bunu yaparken de olabildiği kadar soğukkanlı bir tavır gösteriyor, konuya hakim, işin ehli bir yazar, kişisel geçmişini de düşünürsek bu konudaki derin bilgisi de ortada. Din,…devamıOrtada bir savunma yok, dinsel düşüncenin tarihi bu. Tanrı düşüncesinin tarihteki tezahürü anlatılıyor ve bunu yaparken de olabildiği kadar soğukkanlı bir tavır gösteriyor, konuya hakim, işin ehli bir yazar, kişisel geçmişini de düşünürsek bu konudaki derin bilgisi de ortada.
Din, ilk başlarda insanın düşündüğü değil yaptığı bir şeydi, diyor Armstrong. Modernite öncesinde iki tür bilgi edinme yönteminin olduğunu anlatıyor: Yunanlılar buna Mitos ve Logos diyorlar. Logos, çevremizdeki gerçekliği algılayış biçimimizdir, akıldır ve pragmatik bir çerçevesi vardır. Bir demiri silah haline getirmek, bir çocuk büyütmek için logosa ihtiyacımız var. Öbür taraftan bilinç sahibi insanın dramaya da ihtiyacı vardır. Acılar dolu dünyada çevresini saran kaba gerçekliğin dışında mitler olmalıydı. Bu, bir tür dayanma gücü veriyordu Adem oğluna. Mitler, tarihsel olayların karşılığı değildi, bir tür yaşam programıydı. İnsanı değiştiren, dönüştüren bir program.
Din mitten doğmuş gibi görünüyor, pratiğe dayalı bir disiplin, bir değer arayışı, daha da ilerlersek bir hüner edimiydi din. Ritüelleri, günlük hayatı kapsayan tezahürleri ile yaşamı anlamlı kılan bir törenler bütünüydü. Aynı sanat gibi din de hayatın sürüp giden acıları ve çirkinliği karşısında bir anlamlar binası inşaa etmenin yoluydu. Tıpkı sanat eserleri gibi dinler de kendimize onun içinde bir yer açmazsak sadece anlamsız birer olgu konumundaydı. İnsanlar giderek kutsal eşya, kutsal coğrafyalar icad ettiler. Hiçbir şeyin vâr olmaması bu denli kolay iken neden dolayı bir şey vâr olmuştu sorusuna basit ve olası bir cevap bugün için de insanların ufkundan çok uzakta.
Yerleşik hayata geçen insanların öyle görülüyor ki daha çok vakitleri oldu, bunun sonucunda içsel bir tinsellik ortaya çıkmıştır. Yahve, Enúma Eliş, Marduk, Brahma fenomenleri tezahür etti. Tek tanrılı dinler sahneye çıktı ve tarih içinde bu dinler de, tanrıları da birçok değişime uğradı. Sonuçta kişisel bir tanrı geldi. Bugün için en popüler de bu olsa gerek.
Yahve İsrail halkının tanrısıydı. Tevrat kutsal kitaptı ve zaman içinde yeni eklemeler ve yorumlar ortaya çıktı. İçinde çelişkiler barındıran bir yapıydı bu. Bir yerde müşfik bir tanrı vardı, daha sonrasındaysa intikamcı ve hatta ırkçı bir tanrıya dönüşüyordu bu. Tevrat, tora sadece lafzı bir anlam içermiyordu, hahamlar son derece gözü pek bir dik başlılıkla bunlara yeni yorumlar ekledi. Talmudlar böyle oluştu. Yahuda'da Süleyman tapınağının ikinci defa yerle bir edilmesinden az önce İsa adında biri belirdi ve tanrının kelamı olduğunu söyledi. İlk başlarda bir tür Yahudi tarikatı gibi duran inanç sistemi nihayet İsa'dan sonra ikinci yüzyılda müstakil bir din haline geldi. Sonuçta Constantin 31' de kazandığı savaşı hıristiyan tanrısının bağışı olarak gördü, 324 yılında İznik Konsili'ni topladı ve ucu bucağı bulunmayan teolojik tartışmalara bir son vermek istedi.
Tarih hiç durmaz ve her şeyi değiştirir, hıristiyanlık da çeşitli yollara ayrıldı.