Maskülenitenin mihenk taşlarından ve gayet based olan Ernest Amca'nın yazdığı eser, İspanyol İçsavaşı'nda bi köprüyü patlatması için görevlendirilen Amerikalı profesör Robert Jordan'ın bir gerilla grubuyla geçirdiği dört gününü anlatır. Faşizme karşı birleşen köylüler ve çingenler gibi alt tabakanın kendilerinden katbekat…devamıMaskülenitenin mihenk taşlarından ve gayet based olan Ernest Amca'nın yazdığı eser, İspanyol İçsavaşı'nda bi köprüyü patlatması için görevlendirilen Amerikalı profesör Robert Jordan'ın bir gerilla grubuyla geçirdiği dört gününü anlatır.
Faşizme karşı birleşen köylüler ve çingenler gibi alt tabakanın kendilerinden katbekat güçlü bir orduyla inanç ve umutla savaşarak direnirler. Bütün bunlara rağmen kitap "savaş karşıtı" kitaplarda başı çekmektedir çünkü Hemingway; aşkı, ölümü, kavgayı ve direnişi olanca çıplaklığıyla yazar! Aşk sözcükleri içinizi ısıtır, namlu bir askere doğrultulduğunda sizin de içniz ürperir ve savaşın nasıl bir cinayet olduğunu okurken mideniz ağzınıza gelir.
Kitap sürükleyici olsa da ağır ilerliyor dolayısıyla okumak için biraz sebat etmeniz gerek.
Kitabın yanında biraz da yazarının üzerine eğilmek istiyorum çünkü kendisi her genç erkeğin hayal ettiği şeyleri yaşamıştır: Silahlar, avcılık, savaş meydanları, kadınlar, içkiler, iktidar. Özellikle maskülenitenin yanlış anlaşıldığı ve erkeklerin gittikçe daha feminem olup eşlerinin boyunduruğu altına girdiği bu dönemde Hemingway bir destan kahramanıdır.
"Hemingway ve erkeklik" ilişkisini merak eden bu makaleyi okumalıdır efenim:
https://medium.com/emrekundakci/hemingway-ve-cinsel-kimlik-karma%C5%9Fas%C4%B1-718637dd5dcb
Yine de kendi penceremden yazacak olursam:
Annesi tarafından bir kız çocuğu gibi yetiştirilmesine, bir kız çocuğu gibi muamele görmesine ve bir kız çocuğu gibi giydirilmesine rağmen toplumda kabul gören erkeklik kimliğini sertçe elde etmiştir.
"Elde etmiştir." İbaresi içerisinde ironi taşımaktadır çünkü toplumda kabul gören erkeğin sahip olduğu özellikler: muktedir, sorumluluk sahibi, fedakârlık yapan ve özverili olmak gibi kavramlar doğuştan hiçbir erkeğe verilmedi. Belli bir yaştan sonra kendilerini kanıtlamaları (geçmişte kızgın karıncaların yuvasına elini sokmak, vahşi hayvanlarla güreşmek şimdi ise evin geçimini sağlamak) istendi.
Lakin bu görevleri başarıyla tamamlamaları yetmedi. Bunları devam ettirmeleri, yani elde etmeleri değil elde tutmaları istendi.
Ve Hemingway'in yaşı ilerledikçe maskülenitesi çarpıklaşmaya ve yeterli gelmemeye başladı.
"İktidarının çatırdadığını ve yenilenmesi, kuvvetlenmesi gerektiğini hisseden Hemingway’de kadınlarına karşı paranoyaya varan kıskançlık baş gösterir. İktidarını etrafındakilere hissettirme isteğiyle etrafındaki insanları korkunç derecede aşağılayıp kendisini yüceltmeye, dost-düşman demeden etrafındaki insanların 'boynuzunu kırmaya' başlar. Hemingway’in etrafındaki insanlara yönelttiği keskin tehdit ve küfürlerin, kısırlık ve iktidarsızlık ve hatta eşcinsellik suçlamalarının altında hep kendi erkekliğinden duyduğu şüphe yatmaktadır."
O, saf bi erkek olarak bütün 'kadınca' özelliklere karşıydı. “Orospu” diye bahsettiği annesinin kimliğinde annesel-kadınsal olan her şeye; duyarlılığa, yumuşak yürekliliğe, uzlaşmacılığa, anlayışlılığa, duygusal bağ kurma yetisine karşı koyan bir adamdır..
Ancak bu kadar nefretin sebebi aslında homo-fobiklerin çoğunun gizli eşcinsel olması gibi trajikomiktir.
Annesinin Ernest'e ve ablasına bazen kız çocuğu bazen de erkek çocuklarıymış gibi davranması yüzünden yaşadığı çocukuk travması cinsel kimlikler arası geçiş isteği şeklinde baş gösterdi.
Ölümünden sonra yayınlanan "Cennet Bahçesi"nde yazarın cinsel kimlik kırılmaları ve kadınsılığa özlemi gözler önüne serilir. En mutlu olduğu anları, eş(ler)inin sanki ona bir "kadınmış" gibi muamele yaptıkları anlar olduğunu yazar.
Psikologların da gayet iyi bildiği gibi kötü bir duyguyu öfkeyle bastırmak sadece onun daha da şiddetlenmesini sağlar. Burada "Ernest gizli topmuş ya la" demektense çocukluk travması yüzünden cinsel kimlik kırılımları yaşadığı ve görkemli hayatına görkemli bir final yaptığını söylemek daha doğru olur.
Çünkü Hemingway'in kendisiyle tutuştuğu kavgası 1961'de kendi çenesine dayadığı av tüfeğinin tetiğini çekmesiyle sona erdi.
Buraya kadar okuduysan teşekkür ederim :3 ilk defa bu kadar ağır bir konu hakkında yazı yazmaya çalıştım birçok hatam vardır elbet eleştirin benim için çok değerli olur. Yukarıdaki linke ek olarak şuradaki yazıdan da etkilendiğimi söylemeliyim:
https://www.bilgiyayinevi.com.tr/canlar-kimin-icin-caliyor-fasizme-karsi-savasan-gerillalarin-unutulmaz-direnisi