Spoiler içeriyor
Bu analizime, görselli bir şekilde yayımladığım Fikirilegelecek.com adresinden bakabilirsiniz. Keyifli okumalar :) Devamı yorum kısmında* “Kendi kendinizi kandırdığınızı, bilerek kendinizi mahvettiğinizi anlamıyor musunuz?” – Goethe, Genç Werther’in Acıları American Psycho (Amerikan Sapığı), filmi konusu itibariyle seyirciye vurucu, etkileyici ve oldukça…devamıBu analizime, görselli bir şekilde yayımladığım Fikirilegelecek.com adresinden bakabilirsiniz. Keyifli okumalar :)
Devamı yorum kısmında*
“Kendi kendinizi kandırdığınızı, bilerek kendinizi mahvettiğinizi anlamıyor musunuz?” – Goethe, Genç Werther’in Acıları
American Psycho (Amerikan Sapığı), filmi konusu itibariyle seyirciye vurucu, etkileyici ve oldukça özgün bir hikaye sunuyor. Seksenler dönemi Amerika’sının içinde bulunduğu durumu borsa işiyle uğraşan bir karakter üzerinden, bu sektör içerisinde yaşayan insanların ruh halleri, birbirleriyle girmiş oldukları yarışmaları ve borsa sektöründe en iyisi, en zengin olabilme çabasını izliyoruz. Ya da biz öyle sanıyoruz? Veya buna inanmak istiyoruz?
Filmin konusu, işleyiş biçimi gerçekten de dikkat çekici ve bizi yönlendirmeye fazlasıyla müsait. Bu yönlendirme tabii ki bizim inançlarımız üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Bu filmin analizini yazma sebeplerimden en önemlisi, filmi izleyenlerin neredeyse aynı çıkarımları yapmasıydı. İtiraf etmek gerekirse bu filme analiz yazmayı düşünmüyordum bile. Fakat filmi izledikten sonra bazı insanlardan bu filmi izleyip çıkarımlarının ne olduklarını sordum ve genelde aynı cevapları aldım.
American Psycho filmi analizime geçmeden önce, hem bazı forumlarda yazılan hem de insanlarla yaptığım interaktif sohbetlerdeki görüşlerin bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.. Çoğunlukla yapılan yorumlar ve çıkarımlar şöyleydi:
* Karakterimizin bariz bir şekilde aşağılık kompleksi var.
* Narsist, egosit, kendini beğenmiş bir zavallının hikayesi…
* Yaratıcı bir katil.
* Yalnız birisi ve bununla yaşamaktan mutlu gibi…
ANALİZ
Sahnelerin en önemli kısımlarını yakalayıp bunların bağlantısını sizlere açıklamaya çalışacağım. Şimdiden iyi okumalar…
Film, ilk olarak yemek sahnesiyle, yakın plan ve üst açılarla yemeklerin görüntüleriyle başlıyor. Burada, dikkat edilmesi gereken iki unsur var. Yemeklerin sunuş tarzı; genel olarak kırmızı soslu yemekler ve çatal bıçaklar. Ayrıca sahnede geçen ‘Dorsia’ muhabbeti ve Yahudi vurgulaması. Bu sahnelerdeki vurgulanan yerlerin en önemli kısımlardan birisi olduklarını söylemek mümkün. Çünkü film boyunca, Dorsia’nın karakterimiz Patrick Bateman’ın ulaşmak istediği hedef olduğunu ve diğer karakterlerinde sürekli bu muhabbeti yapmaları, bize verilen, filmin ve karakterimiz Paul Bateman’ın çıkacağı yolculukla ilgili ilk ipuçları diyebiliriz.
Bar sahnesinde Bateman, baristaya para uzatıyor ve barista onu terslercesine bir replik atıyor. Patrick’in, baristanın arkasını döndüğü sırada açı değişiyor ve kadrajın aynaya odaklı olduğu sırada Bateman’ın karakteriyle ilgili en önemli repliklerden birisini duyuyoruz: ”Seni gebertmek ve kanını içmek istiyorum, fahişe!”
Bu sahnede dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın bu repliğin atıldığı sırada kadrajın aynadaki Bateman’a odaklı olması yönünde olduğunu düşünüyorum. Yani buradan şu çıkarımı yapabiliriz; yansıma. Peki bu sahne neden bu kadar önemli ve dikkati aynaya, yansımaya çektim? Nihilizm. Hiççilik. Nietzche. İdealar, yansımalar, gölgeler. Filmimizdeki en önemli kavramlardan birisiyle tanışıyoruz. Tabii ilk olarak kapitalizmden bahsetmek isterdim ama karakter üzerinden gitmeyi tercih ederim. Sahne sahne ilerleyeceğimiz için ilk kavramamız şöyle bir kenarda dursun. Sinemadaki merak ilkesini kullanmak lazım değil mi bazen?
Sonraki sahne benim çıkarımıma göre filmin prolog sahnesi. Yani asılı, anlatılmak istenenin ipucunu bir öndeyişle vermek… Çoğu yönetmen bunu olarak bir sözle yapar (Sen Aydınlatırsın Geceyi, Onur Ünlü’nün Euripides alıntısı), bazıları sadece diyalogsuz sahneyle, bazılarıysa mekan tanıtımıyla yapar. Prolog kısımları her zaman önemlidir çünkü bu bizim neyle karşılaşacağımızı, nasıl bir yolculuğa çıkacağımızın ilk düğümünü verir. Genelde ters köşe yapan filmlerde, bu giriş kısımlarında sonu açıkça verilir bize ama filmin sonunda alt metini bize unutturacak o kadar dolambaçlı bir hikaye anlatımıyla karşılaşırız ki sonunda şaşırma duygumuz tavan yapar. Oysa yönetmen karakterinin ufak bir mimiğiyle, jestiyle bize bunu sunar filmin başında. Bu filmde de bu tarz bir durum söz konusu olduğu için bu konuya da değinmek istedim. Dönelim American Psycho filmi analizimize.
Prolog sahnesinde karakterimiz kendini tanıtıyor. Prensipli, ilkelerine sadık, kişisel bakımına çok aşırı önem veren bir karakterle karşı karşıyayız. Bu konularla ilgili yaptığı her adım hakkında bilgi veriyor. Bu bilgi verme durumu sonraki sahnelerde de karşımıza çıkıyor. Fakat bu sahnede “Patrick Bateman, bir düşünce, bir tür soyutlama, ama gerçek bir ben yok. Sadece bir varlık. El sıkıştığımızda elimi hissedebilirsiniz. Düşüncelerimi hissedebilirsiniz ama ben aslında öyle biri değilim!” repliğini dış sesten duyuyoruz. Bir diğer önemli unsur ise tam bu repliklerin atıldığı sırada Bateman, yüzündeki maskeyi çıkartıyor.
Açıkça nihilizmin vurgusu… Yani filmin başında her şeyin bir hiç olduğunu, bir yansıma olduğu fikrini düşünmeye başlıyoruz.
Peki ama Patrick Bateman bir düşünce, bir yansımaysa izlediğimiz sahnelerin gerçek veya birer yansıma olduğunu nasıl ayırt edebiliriz?
İşte filme sorulacak en önemli soru bize prolog sahnesinde veriliyor! Yazarımız bilinçaltına ilk göndermeyi yaptı.
Bir sonraki sahnede ofise gelen Patrick’in kulağında kulaklık var ve sekreteriyle iletişimini ilk kez görüyoruz. Ona aslında çok daha güzel olduğunu söylüyor. Kulaklık? Ve sekreteriyle olan yakın ilişkisi? Sorular artıyor… Bu adam ofise neden kulaklıkla geldi? Sekreterinin giyimiyle ilgili neden bir tavsiye verdi? Merak etmeyin bunların hepsini cevaplayacağım. Ama bu sahneden hemen sonra arabada nişanlısıyla olduğu sırada kulaklıkla müzik dinlemeye devam ediyor. Buradan, rahatlıkla müziğe ilgili ve nişanlısıyla arasının iyi olmayan bir karakterle karşı karşıya olduğumuzu çıkarıyoruz. Yemeğe gittikleri zaman oturduğu mekan hakkında kötüleme yapıyor ve sonrasında globalizmle ilgili çok olumlu düşüncelerini paylaşıyor. Çelişkili? Kesinlikle. Evsizlere ev bulmaktan bahsedip evsiz bir adamı öldürmesi buna bir örnek. Irkçılığa karşı ve Asyalı insanları küçümsüyor. Karakterimizin kafası oldukça karışık. Evde telefonla konuşurken arkadaki televizyonda pornografik görüntüler… Karakterimiz hakkında çok büyük ipuçları verilmeye devam ediliyor.
Nişanlısıyla yemeğe giderken taksideki sahnede, kamerada net olarak nişanlısını görüyoruz fakat Bateman’ın taksinin içindeki buzlu camdan dolayı yüzünü net göremiyoruz. Bu da bir önceki bahsettiğim yansıma, nihilizm kavramını destekliyor. Nişanlısının başının onun omzuna yasladığı sahne aynı zamanda filmin başındaki ben yanınızda olsam dahi repliğine de tekrar vurgu yapılıyor. Oldukça hoş bir sahne. Bu arada nişanlısını Dorsia’ya getirdiğini söyleyip arkadaşlarına bu konuda hava atıyor Bateman. Ama aslında farklı bir mekana gidiyorlar. Bateman’ın, içinde yaşadığı dönemle ilgili güzel bir nokta daha.
Allen karakteriyle tanışıyoruz. Bu sayede kartvizit sahnesini görüyoruz. Bu sahne oldukça önemli. Kartvizitler arası bir çekişme söz konusu. Ama bundan öncesinde film şu soruyu sormam gerek; bu filmde neden kartvizit sahnesi var? Tamam rekabet için olduğunu düşünüyoruz ama daha genel bakalım. Yine bunu da sonra açıklayacağım. Ayrıca bu sahnenin başında gay bir karakter Patrick’in omzuna dokunuyor ve şiddetle buna gerek olmadığını söylüyor. Bir diğer soru daha… Gay olduğu için mi? Sanmıyorum.
Dilenci sahnesi… Bateman bu sahnede dilenciye yardımcı olacağını söylüyor fakat dilenci ona teşekkür ettiği sahnede kollarını tutuyor. Az önce ona yardım etmek isteyen karakterimiz şimdi ”Seninle hiç ortak yönümüz yok, Al.” diyor ve onu öldürüyor. Biraz akılları karıştıralım. Gerçekten öldürüyor mu?
Burada karakterimizin artık kendisine dokunulmasından haz etmediği, bir hastalığı olduğunu öğreniyoruz. Obsesif Kompulsif Bozukluk? Yüksek ihtimal. Bunu destekleyecek çok güzel birkaç sahne daha var.
Planlı bir şekilde işlenen ilk cinayet sahnesi… Patrick, Allen’ı kendi evine davet eder. Çok önemli bir ipucu daha var bu sahnede birazdan buna değineceğim. Patrick, Allen’ı öldürmeden önce üstüne yağmurluk tarzı bir giysi giyiyor. Az önce bahsettiğim, OKB hastalığı durumu… Aslında filmin en başında kendisini en ince ayrıntısına kadar temizlemesi ve türlü türlü kremler kullanması evinin çok sade ve tertemiz olması, karakterimizin net olarak bir OKB hastalığını veriyordu. Ama bundan emin olmak için bunun gibi farklı şekilde birkaç sahne daha görüp emin olmayı daha çok tercih ediyorum. Ki ileride bir sahnede de bunu destekleyecek bir an daha var. Gelelim dikkatimi çeken en önemli unsura. Patrick, Allen’ı öldürmeden önce müzisyenler hakkında bilgi veriyor ve bunu sonrasında işleyeceği tüm cinayetlerde de bir fantezi olarak yapıyor. Bu sahnede Patrick’in ilaç kullandığını görüyoruz? Ve Patrick, cinayet işlemeden önce şarkı açıyor daima teypten. Dışarıdan bakıldığında bir katilin, sapığın bunlara benzer sıradan fantezileri olur ve normal karşılarız bu tarz durumları, film izlerken. Yani ben hayatımda fantezisi olmayan bir katil görmedim herhangi bir filmde. Sizin fikriniz nedir? Ama burada bu fantezi kullanımı filmin en önemli kilit noktalarından birisini oluşturuyor. Acaba bu kilit nokta ne? Patrick, cinayeti işledikten sonra kanlı bir torbanın içine koyduğu Allen’ın cesedini güvenlik görevlisinin hemen önünden geçirip arabasının bagajının arkasına koyuyor. Sürüklediği sırada da torbadan kan akıyor. Şimdi buradaki olayı tekrar vurgulayıp açıklamak yerine az önceki iki cümleyi tekrar okuyup dikkatinizi çeken şeyin ne olduğunu kendinize sormasını istiyorum. Evet, bir sonraki sahneye geçebiliriz.
Allen’ın evine gidip onu Londra’ya göndermiş gibi gösterip cinayeti gizlemeye çalışıyor, Bateman. Tabii bu sırada onun evini kendi eviyle kıyaslaması da bir hayli dikkat çekici. Bahsettiğim o yarışmacılık durumu. Dorsia, kartvizit kıskançlığı, en iyisi ben olmayım düşüncesi. Artık karakterimizin net olarak bir aşağılık kompleksi olduğundan da eminiz.