Selam sayın okur…her ne kadar her yazıma “bu son yazım…sanıyorum bir daha yazmayacağım” niyetiyle girizgahlansam da bir şekilde kendimi burada buluyorum…sanıyorum her sene yaz gelmeden önce bu son yazım bir daha yazlanmayacağım deyip de kendimi bir sonraki senenin yazında bulmamdaki…devamıSelam sayın okur…her ne kadar her yazıma “bu son yazım…sanıyorum bir daha yazmayacağım” niyetiyle girizgahlansam da bir şekilde kendimi burada buluyorum…sanıyorum her sene yaz gelmeden önce bu son yazım bir daha yazlanmayacağım deyip de kendimi bir sonraki senenin yazında bulmamdaki tutarsızlık ve sözünde durmamayla aynı türde bir döngü bu…sanıyorum doğanın gereği olagelen bir şey bu yazılar… yani dünyanın dönmesi yağmurun yağması ışığın hem parçacık hem dalga şeklinde şahsına münhasır hareketler çekmesi Türk Lirasının herhangi bir şey karşısında değer kaybetmesi ve Siyasal İslamcıların bir şeyleri eline yüzüne bulaştırdığında bunu bir türlü kabullenememesi kadar doğanın apış aralarından gelen şeyler bunlar…adeta tabiatın öz oğulları… bu yazılarla bir pantesiti hüngür hüngür ağlatabilirsiniz…(ve belki de yeterince gözyaşı stoklayabilirsek bu gözyaşlarını histerik kahkahalar eşliğinde yudumlamak suretiyle keyiflenebiliriz…) o derece saf bir doğa olayından bahsediyorum…hatta bu yazıları müsaadenizle doğal afet olarak tanımlamak istiyorum…Japonların bile üstesinden gelemeyeceği büyüklükte bir deprem… animeyi dünya üzerinden silmekle tehdit edebilecek büyüklükte bir tsunami veyahut devasa bir heyelanla bütün bir Doğu Karadeniz'in Karadenize kaydığını düşünün…zaten bence Doğu Karadenizin niyeti de bu…lakin bize çaktırmıyor…aman haa siz de çaktırmayın bu farkındalığı…felaket tellallığı rajona ters…
Aranızda birkaç on insan bunları sürekli okuyor…ve neden bahsettiğimi hepsi çok iyi anlıyor…belki de anlamıyorlar…ama şimdilik konumuzun bununla hiçbir alakası yok…onlar hep böyleler… okuyorlar gülüyorlar bazen saçma saçma kahkahalar atıyorlar bazen istemsiz bir tıslama şeklinde belli ediyorlar gülüşlerini… zaman zaman geriliyorlar bazıları her zaman geriliyorlar…gergin insanlar da okuyor bunları hep…bazıları dayanamıyor pes ediyor “bu ne menem bir şeydir yahu” diyorlar…şeytanla ilişkilendiriliyor bu yazılar bazen leş böyle dışkımsı şeylerle…ben de teessüf ediyorum…yok yok etmiyorum…ben kabulleniyorum genelde… insandır diyorum geçiyorum…bütün ruh hastalarını bağrıma basıyorum şefkatle…bir tık intihara meyilli nihilist torbacılar…sürekli olarak bıkmak usanmak bilmeden gördüğü her pencereden bir yerlere bakan birtakım insanlar…kaliteli çarlara dönüşmek adına acaba denk gelir de karakterime buff verecek bir materyal tüketir miyim diye çok yanlış yerlerde dolanan talihsiz yeni yetmeler…zaman zaman ikindi namazının sünnetini terk edip küçük kaçamaklar yapan ehli sünnetler…ichimoku bulutuyla aşk yaşayan ama spekten de bir türlü vazgeçemeyen teknik analizciler filan hiç fark etmiyor…hepsi şahsımca bir şekilde kabul görüyor…onlar da bunu pek takmıyorlar zaten okuyorlar geçiyorlar…zaman zaman okuyamayanlar da oluyor…karakter sayısının fazlalığıyla problemi olduklarından yakınıyorlar…ben de karakter sayısının yokluğundan yakınıyorum bu durumlarda…siktiri çekiyorum…
Siktir demişken…bazen de mecra faşistlerine denk geliyorum…hemen mecraları kalıplara sokuyorlar dramatik ve öfkeli mevzuatlar yazma girişimleri başlatıyorlar…tahammülsüzlüklerini birtakım kurallarla dayatma arayışına giriyorlar…düşünceden ve erdemden yoksun ağlak girişimler sergilemek suretiyle o “öyle olmaz” “bunun yeri burası değil” gibi birtakım söz öbeklerini sayıklamak suretiyle önüne geleni yadırgayıp dışlıyorlar…kolektif bir etki filan da yaratıyor bu durum haa…ecnebicesi “gate keeper” olan bir insan yığını…bunlar biraz tadımı kaçırmıyor değil…bunlar zaten okumuyor çok…bazıları da hep okuyor…bunu bile okuyor…durmuyor başkasını da okuyor…bazen yavaş yavaş okuyor anlamıyor cümleyi…dalgın filan da olabiliyor…bazen de objektif birtakım unsurlar anlamasını etkiliyor…belki yazıda namevcut olan noktalama işaretleri sonucu kaçırılan vurgu ve tonlamalardan... belki biraz ebleklikten…belki de bu anlayışsızlık doğanın gereği olagelen bir şeydir…aynı benim bu yazıyı yazmam Türk Lirasının bu yazıyı yazarken dahi herhangi bir şey karşısında değer kaybediyor olması ve Fenerin şampiyon olamaması gibi…
Filme geçecek olursak…
Sayın okur şu an geleceğin Yüzüklerin Efendisi efsaneliğinde olma ihtimali olan bir filme tanıklık ediyoruz…evet bu konuda yüzde yüz ciddiyim…hatta bu evrenin düşünsel altyapısının daha kaliteli ve derinlikli olduğu kanaatindeyim…lakin ilk bölüm için muazzam bir iş çıkarılmış olsa da ilerleyen bölümlerde bunu devam ettirip ettiremeyecekleri meçhul…aslında bileniniz vardır bu yapım Dune evreni için yapılan ilk film girişimi değil…yıllar önce yapılan bir deneme mevcuttu (merak eden bir göz atabilir) Allahın kötüsü gibi bir şeydi…bu filme başlamadan da böyle bir tedirginlik mevcuttu lakin bu kez sağlam olmuş…
Yönetmen Denis Villeneuve’ü Arrival ve Blade Runner 2049 filmlerinden tanıyoruz ve gerçekten bu filmlerdeki gibi değişik bir hissiyat Dune’de de mevcut…hani böyle her yer görsel efekt bir bilimkurgu değil gerçek hayatla bağı olan bir bilim kurgu hissiyatı…evrene dair öğeler çok orijinal ve sağlam olmasına rağmen doğal geliyor karmaşık değil daha yalın…sanıyorum bu hissiyatı ancak böyle tanımlayabiliyorum…ama şunu söyleyebilirim ki tam da bu evrenin hak ettiği bir hissiyat…gerçekten cuk oturmuş…
Film içerik itibariyle de ilk film olması sebebiyle kurguyu ilerletirken bir yandan evreni tanıtma misyonunu üstleniyor…bilirsiniz bilim kurgularda bu mesele biraz kafa yorar tat kaçırabilir…lakin bu mesele de muazzam kotarılmış… evrene yabancı birisi bile hiç farkında olmadan rahat biçimde neyin ne olduğunu öğreniveriyor…anlayacağınız kafanıza durup durup muazzam miktarda bilgi fırlatılmıyor…
Oyuncu kadrosu zaten efsane... saymakla uğraşmayacağım…
Hans Zimmer olayını da es geçmeyelim…yine popüler bir bilgi…adam bu film yüzünden Tenet filminin müziklerini yapmayı reddetti…Dune filmi çocukluk hayalimdi demiş…bakın o kadar önemli diyorum…sen koskoca Hans Zimmer’den daha mı iyi bileceksin ey gafil…
Bu kadar övdük tadımı kaçıran birkaç noktaya da değineyim…çoğu kostümün tasarımları bana sorarsanız rezalet… gerçekten okyanus geçip derede boğuluyor bu adamlar…bu çölde giyilen özel bir giysi var yahut bu savaşçıların giydikleri filan…abi anlayamıyorum para mı yok koskoca WB’da…resmen plastikleri birbirine sarmalayıp tutturmuşlar gibi…bayaa kötü duruyor…
İkincisi belli başlı aksiyon ve dövüş sahneleri eğreti durmuş…çok uğraşılmamışlar izlenimi veriyor…olay örgüsüne etkisi az olanlar özellikle yan sahneler vs.
Tüm bunlara rağmen bence bu film senenin en iyi filmlerinden hatta en iyisi de olabilir…zaten pandemi filan ayağına iyi film kalmadı piyasada boyuna çöp tüketiyoruz…alın size kaliteli film oturun izleyin…bu zamanlarda az bulunur cinsten…bende direkt devam filmini izleme isteği oluştu…yapacak bir şey yok artık tekrar tekrar izlerim bunu…
Velhasılıkelam bu filmi önermeyi bırak sanıyorum izlememe ihtimalinizin olması insan hakları örgütlerine başvurmanızı gerektirebilir…lakin eğer aklıevvellik yapacağım ayağına gayrimemnun ifadeler takınan ve kendine ve düşünsel derinliğine boyundan büyük roller biçen bir bilgiçseniz…veyahut dışkılama deneyimlerinizde yaşadığınız kıvam sorunlarını ruh halinizdeki sallantılarla bağdaştıramayan yorgun bir demokratsanız…ya da simli yaldızlı şekül şükül renkli harfler ve diagramların kombinasyonlarıyla tasarlanmış kapakları olan ve genellikle aşk entrika ihtiras mafya vampir bok püsür gibi birçok unsuru bünyesinde barındıran… nicelik ve görüntüden başka bir işe yaramayan kalın kalın kitapları raflarına dizip kitap okuma alışkanlıklarıyla övünen ağlak bir asalaksanız bu film sizlik olmayabilir…
Bonus...
Dune’den bir diyalog…
-Bizi işaret ediyorlardı…ne diye bağırıyorlardı…
+Lisan al-Gaib…dış dünyadan gelen ses…Mesih için kullandıkları kelime…demek Bene Gesserit (ruhban sınıfı büyücü tarikatı gibi bir olay)buradaki çalışmalarını yapmış…
-Hurafelere inandırmak mı…
+Yolu hazırlamak Paul..bu insanlar yüzyıllardır Lisan al-Gaib’i bekledi…seni ve işaretleri görüyorlar…
-Kendilerine görmeleri söyleneni görüyorlar…