Filmle ilgili düşüncelerimi aslında dün gece izledikten sonra kaydedecektim. Ama biraz beklemeyi, sindirmeyi, aşmayı istedim. Bu yazıyı dün yazmış olsaydım, hayal kırıklığı ve öfke olacaktı belki sözlerimde. Her ne kadar filmde geçen hikayeyi ve vardığı sonu dibine kadar anlamış olsam…devamıFilmle ilgili düşüncelerimi aslında dün gece izledikten sonra kaydedecektim. Ama biraz beklemeyi, sindirmeyi, aşmayı istedim. Bu yazıyı dün yazmış olsaydım, hayal kırıklığı ve öfke olacaktı belki sözlerimde. Her ne kadar filmde geçen hikayeyi ve vardığı sonu dibine kadar anlamış olsam da, bu sona öfkelenmekten kendimi alamamıştım. Gerçekten her şeyin manasızlaşması, insanın yabancılaşması böyle mi bitmeliydi? Bir yere kadar sakince izlediğim filme bir yerden sonra bağırıp çağırmaya başladım, hatta bir yerde, bütün olup bitenin çark ettiği bir noktada filmi kapatıp hiç izlememiş gibi yapmayı düşündüm. Filmi durdurdum, o karanlık ekranlarda durup durup derin nefes aldım. Böyle anlatınca, fazla dramatik geliyor biliyorum. Ama bu yazıyı bir çeşit analiz olarak değil, bir bakıma iç dökme olarak tasarladım. Bundan sonra daha da ilginçleşiyor işler.
İnsanın mana arayışı bir yana, içinde bulunduğumuz düzenin saçmalığı bir yana. Düşünsenize, sürekli para kazanmak, karnınızı doyurmak, birilerini mutlu etmek, işe gitmek, patronunuzu memnun etmek, ailenizi memnun etmek, çalışmak, tüketmek ve daha çok tüketmek zorunda olduğunuz, daha çok tüketebilmek için nefret ettiğiniz işlere mahkum olduğunuz bir düzen içinde anlam aramaya çalışıyorsunuz. Camus'un bahsettiği absurdluk tam olarak bu değil biliyorum ama, tam da öyle absurd bir durum içinde ölmeyi beklemiyor muyuz? İşte filmi izlerken, 20li yaşların ortasında, yaşadığım anlamsızlık krizleri, bir çeşit mahkum olduğumu hissettiğim anlar hepsi üzerime çullandı. Hatta insanların neden varoluş sorularının ardından, daha da mühimi özellikle 20lerinde, intihara meylettiklerini anladığımı düşünmüş olmasam birkaç kez, belki bu kadar öfkelenmezdim filmin hikayesine. Öfkelendim, çünkü başka bir son olmalıydı, başka bir yol olmalıydı, bu değil. Çocuklar, anneler, babalar, neden böylesi yabancılaşmadan geri dönemesinler, bu çıkmazdan neden çıkamasınlar?
Bugün sokakta yürürken, içimde dün gece Yedinci Kıta'nın çıkardığı ve benim öfkeyle bastırmaya çalıştığım, düşünmemek için ardından Rick and Morty'nin ilk bölümünü izleyip yattığım o kıvılcım, bütün o sorular, sorunlar, ailenin süper dramatik sonu, üzerime çullandı sanki. Metroda insanların tek tek yüzüne baktım, bakarken ağladım. Kimsenin benim ağladığımı görecek hali yoktu, kimsenin kimseyi gördüğü yoktu. Bazıları uyukluyor, bazıları kucağında çocuğunu uyutuyor, bazıları ineceği durağı hesaplıyordu. Herkes aynı boşlukta sallanıyordu, ama hiçbirinin çoğunlukla yorgunluktan ve kibirden bu boşluğu gözünün göreceği yoktu. Metrodan inip caddede yürürken, reklam panolarının önünden geçtim, birinde "Yaş yetmiş ama sigorta bitmemiş" yazıyordu. İki kez yutkundum, iki kez hıçkırdım, yoksa haykıra haykıra ağlayacaktım yolun ortasında. Otobüsler, arabalar, korna sesleri, dükkan ışıkları, ATM sıraları, yeşil yanmasını beklemeden yola atlayan insanlar... İşte tam o anda Yedinci Kıta'yı tekrar düşündüm. İçimdeki ağırlığın sebebini buna yordum. Filmdeki o rahatsızlık veren yarım sahneleri, araba yıkama sahnelerini, kasa seslerini, insanların yemek yerken çıkardığı sesleri, uyanma telaşını düşündüm. Bütün bunlar, filmi izlerken her ne kadar anlamlı gelse de, aşırı rahatsız etmiş, filmi kapatma isteği uyandırmıştı. Bugün o sokakta yürürken ve bunları düşünürken, fark ederken daha da anlamlı geldi. İnsanların ellerinde bu kadar anlamlı bir varoluş varken, bu kadar anlamsızlığa sürüklenmesini affedemiyorum.
Ben bu düşünceler içinde yarı ağlar halde yürürken, yanımdan kayıtsızca geçen sokak köpeğine bakıp, onların kent yaşamı içinde belki de en absurd görüntüyü verdiklerini fark ettim. Olması gereken yerde değilken, böyle kayıtsız yürüyüşü, tüketim toplumunun müthiş bir imgesi gibiydi.
Her neyse, lafı uzattım yine. Ama bu yazıyı dün yazmadığım için memnunum, öfkemi anladığım için memnunum. Bugün beni içine alan mana boşluğu beni insanların gözünün içine baka baka ağlatabiliyorsa, bir aileyi intihara neden sürüklemesin? Yine de sürüklemesin be. Başka bir yol bulalım, kaybolmuşlar olarak birbirimize sarılalım. Buraya kadar okumanız bile bana anlamlı gelen bir şey. Varolun.