Spoiler içeriyor
İncelemeye başlamadan önce, kitabı bitirdikten sonraki içimde oluşan tarifsiz coşkuyu başa almak isterim. Çünkü Ece ablamız neden HEPBERABER olmamız gerektiği üzerine satırlar dolusu (benim için yol haritası niteliğinde ) nedenleri 10 başlık altında bir bir sıralamış. Hepsini buraya almam mümkün…devamıİncelemeye başlamadan önce, kitabı bitirdikten sonraki içimde oluşan tarifsiz coşkuyu başa almak isterim. Çünkü Ece ablamız neden HEPBERABER olmamız gerektiği üzerine satırlar dolusu (benim için yol haritası niteliğinde ) nedenleri 10 başlık altında bir bir sıralamış. Hepsini buraya almam mümkün değil. Bu değerli kitabı alıp okumak gerekiyor. Bu şahane eseri bize sunduğun için sana ne kadar teşekkür etsek azdır. şimdi başlıkları tek tek, kimi yerinde alıntı yaparak kimi noktalarda kendi düşüncelerimi ekleyerek başlıklar hakkında incelemeye başlayabilirim.
1-UMUT YERİNE İNANCI SEÇ
"İyi de Umut nerede?"
cümlesiyle başlıyor bu kısım. Sonra satır aralarında şu cümle gözüme çalındı
"Hiçbir şey yapmadan umudun nerede olduğunu merak edenleri o kadar çok gördüm ki, sözcüğün kendisi, baskı karşısında dik durmaya yanaşmayanlar için duygusal bir koltuk değneği gibi gelmeye başladı"
Açıkçası beni yakalayan, daha doğrusu içinde bulunduğum durumu özetleyen cümle oldu bu. Hayatımın belli döneminde mücadele etmiş ve şimdi umudunu kaybetmiş biri olarak kendimi bulduğum bir cümle... madem umutlarımızı kaybettik, peki neye sarılmamız gerekiyor. Ya da neye inanmamız gerekiyor. Yazarımız bu başlıkta tam olarak bunu irdeliyor. UMUT-İNANÇ kavramları . Umudun yorucu bir tarafı olduğunu ve koltuk değneği niyetine kullanılabileceğini belirtiyor. Ama inancın (dini anlamda kullanılan değil) insanların güzeli yaratma eğilimin olması inancını içimizde taşımamız gerektiğini vurguluyor.
İnsanlığın, ahlaki yozlaşmanın yaşandığı bu kirli (kapitalist) labirentten kurtulması için her birimizin güzel günlere olan inancımızın ihmal edilmemesi gerektiği sıkça yineleniyor.
"Umut aramaktan daha iyisini yapabiliriz. Ben sana inanıyorum, sen de bana inanabilirsin... İnanmalısın " sözüyle bitiyor.
2-GERÇEKLİĞİN TAMAMINI SEÇ
Başlangıçta anlatılan (gerçek olan) kafese kapatılmış ayı gerçekliği gözümüze sokularak hemen yanıbaşındaki bireysel özgürlüklerin yaşandığı oda arasında adeta gerçeklik algımıza tokat gibi göndermeleri olan bir bölümdü. Özellikle 80'li yıllardan itibaren "Gerçeklikten korkma" anlayışı çoğumuzu şekillendirmeye başladı. Egemen güçler satın alma gücümüzle orantılı olarak kendi kusursuz, bireysel gerçekliğimizi kurma fikrini bizde normalleştirdi. Deyim yerindeyse "bireysel özgürlükçü" insanlar haline geldik.
"Sağlıklı kalabilmek için çok çalışmalı, kişisel alan ve zaman stoklamalıydık; böylece dünyanın kirli yükü bireysel gerçeklerimize bulaşmayacaktı. "
Artık kafesteki ayıyı kurtarmak bir yana sırf içimizi rahatlatmak için görmezden gelen "bireyseller" haline geldik. Ve kafesteki ayıya sadece üzülmekle kaldık Çünkü yine birinci bölümde anlatıldığı gibi umudumuzla kaybettik, yönümüzü kaybettik ve kendi kafeslerimizde özgürlüğümüzü kovalayan insanlar haline geldik. Ama ilginç bir şekilde halimizden memnun olmasakta bu konfor alanlarımızı da terk etmekten korkuyoruz. Yazarımız bunun için de çok güzel bir gönderme yapmış. Hepimizin bildiği Samed Bahrengi'nin Küçük Kara Balık kitabıyla. Bildiğiniz gibi küçük Kara balık "konfor alanını" terkedip maceralara atılır. Ve bir pelikanın geniş gagasında hapsolur. Daha sonra oradaki küçük balıkları örgütleyerek pelikanın ağzından kurtulurlar.
3-KORKUYLA ARKADAŞ OLMAYI SEÇ
Genetik kodlarımızda bulunan, bir durumla karşılaştığımızda refleks olarak ortaya çıkan korkularımızı anlatan bir bölüm. Ve bu bölümü günümüzde yaşadığımız küresel korkularla (korona virüs, 3.Dünya Savaşı Korkusu!, Sosyal medya) karşılaştırıyor ve kesintisiz bir türbülans halinde olma durumuna benzetiyor. Ama doğal korku anlarında başkalarına güvenme içgüdümüze güvenmemiz gerektiğini de vurguluyor. Şu güzel cümle sanırım bu bölümün özeti gibi ;
"Dayanışma varsa koyun kadar korkak insanlar bile ayakta kalabilir"
4-GURUR YERİNE ONURU SEÇ
"Onur ve Gurur, anlam açısından birbirine karıştırılacak kadar yakın görünüyor. Ancak çok önemli bir fark var: Gurur, kitleleri 'biz ve onlar' şeklinde bölerken, Onur, kimseyi dışlamayan bir BİZ'e işaret eder. "
5-ÖFKE YERİNE DİKKATİ SEÇ
İstanbul trafiğinde öfkelerine yenik düşüp (öfkeyi seçmeleri) kavga eden biri zengin diğeri fakir iki insanın kavgasıyla başlar bu başlık. Kavgayı izleyenlerden biri fakir olanın kazanacağını şu sözlerle ifade eder "sonuçta güçlü olan değil, öfkesi büyük olan kazanır".
Yazarımız bu olayı şimdilik rafa kaldırarak devam eder anlatmaya. Öfke ve Dikkat arasındaki felsefi tartışmaya. Bizi de ortak eder bu ikileme. Hangisini seçmeliyiz. Tarifsiz bir haz olan, ayaklarımızı yerden kesen, saf bir duyguyla içimizi dolduran Öfke'yi mi seçeriz, yoksa daha enine boyuna düşünüp, ayakta kalmak için Dikkatli olmayı mı seçeriz. Peki bunu bireysellikten uzaklaşıp toplumsal hareketler için düşünürsek nolur!!! Örneğin kitlesel hareketler. Şüphesiz Öfke anlıkta olsa bize inanılmaz bir özgürlük sağlar. ama (tecrübeyle sabit) bu özgürlük kısa sürer. Dikkatle planlanmış kitlesel hareketler ise daha iyi sonuçlar elde etmişlerdir.
Yazarımız bu tartışmayı güçlendirmek için Davut ve Golyat efsanesiyle anlatıyı güçlendirmiştir. Şöyle ki bizim gibi sosyal adaletin tam oturmadığı toplumlarda bizler öfkesini en iyi dile getiren liderin peşinden gideriz!!! Ve haklı ya da haksız o liderin sözleri bizim için yasa olur. Eleştiri kabul etmeyiz bile.
Son olarak yazarımız öfke'nin günümüz sosyal medya araçlarında çok tehlikeli kullanıldığının da altını çizer.
6-KUDRET YERİNE GÜCÜ SEÇ
"Güçlü görünmek ile güçlü olmak arasında fark vardır." Tarih boyunca kadının varlığının hep baskılanma üzerine olduğunu, ancak sesi iktidar (baba, abi, koca...vs) tarafından kısıldığında saygı duyulan bir varlık olması üzerine bir bölümdür. Ve günümüzde inanılmaz bir şekilde artan "Radikal-Erkekliğin" çok tehlikeli bir hal aldığını belirtir.
7-AZ YERİNE YETERİ SEÇ
Bu bölümde küresel Covid salgınıyla birlikte özellikle ekonomik kriz algımızın değiştiğinden bahsediliyor. Şimdiye kadar bize anlatılan ekonomik kavramların yerine toplumun çok çok büyük bir kesiminin kapitalizmin bize sunduğu "özgür tüketici" "istediğini yapma arzusu" gibi kavramlarla yaşıyor oluşumuzdu. Artık sosyalizme gerek yoktu!! Biz kapitalizmin mutlu köleleriyiz adeta. Peki nedir mutluluk?
İlerleyen sayfalarda yazarımız inanılmaz tespitler yaparak beni canevimden yakaladı.
"Mutluluk, sahip olduklarının kâfi olduğu bilgisidir'. Peki kapitalizm ne söyler bu konuda. Mutluluk "üretilen arzu ve bu arzunun tüketilmesi" midir?
"Kapitalizm, arzularımızın tatmin olması korkusuyla yaşar" hissini bize kodlamıştır.
"Bizi yöneten şey mutluluk efsanesi değildir. Aksine bizi düzenin işbirlikçileri haline getiren , yeterince sahip olmadığımız hissidir. "
8-ENKAZ YERINE MERCAN KAYALIKLARINI SEÇ
Günümüz parlamenter sistemimde oy vermenin umutsuz bir çaba olduğu üzerine bir bölüm. Ve bu bölümü en güzel özetleyen cümle "sosyal adaletin yokluğunda demokrasinin teatral bir gösteriden öteye geçemediğini, en yoksul olan en zengin olanla eşitlenmediği sürece toplumsal sözleşmenin safsata olacağını çok iyi biliyorlar" cümlesiydi.
9-ARKADAŞLIĞI SEÇ
Toplumsal ayrışmanın üst düzeyde olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu durum haliyle insanları nihilist ve kinci bir yapıya büründürüyor. Bu durumdan kaçmak için toplumun bazı kesimleri kendi güvenli alanlarını seçerek soyutlanmayı tercih ediyorlar. Eskiden söylenen "hepimiz kardeşiz" sloganı artık işe yaramıyor. Çünkü bunu içi boş bir cümle olduğunu , gerçekliğimizi ve eşitsizliği törpüleyen bir tarafı olduğunu göremiyoruz. Bunun yerine farklılıklarımızı kabul edip, kutuplaşmayı bir kenara bırakıp "arkadaşlığı" seçmemiz gerektiği üzerine bir bölüm.
10-HEP BERABER OLMAYI SEÇ
Artık "demokrasi" sözcüğü ya da "insan hakları" işimizi görmüyor, bizi bir yapıp nefes almamızı sağlamıyor. Bunun yerine bizi siyasi kutuplara ayırmayan, ortaklaşabileceğimiz , her dilde, her kültürde ortak değerlere ihtiyacımız var. İşte yukarıda özetlenen 10 maddenin özü aslında bu bölüm . bu yüzden insanlığa güvenmeyi seçmeli ve "HEPBERABER OLMAYI" seçmeliyiz.
İncelemeyi bitirmeden önce yine Ece ablamızın sözleriyle bitirmek isterim
"... Dünyanın bana borçlu olduğu hissiyle ölmek istemiyorum.....
.....Bu kitabı kendimi iyileştirmek için yazdım.....
.....Bu kitap Yaşam sevincimi koruma çabası...
.....Vardım, varım ve varolacağım demek için yazdım....
Sana inanıyorum.
Vardın
Varsın
Ve HEPBERABER varolacağız."