Oldukça gizemli ve belki de büyülü denilebilecek bir konuya değinmek istiyorum. Sizin için aşkın tanımı nedir? Şöyle bir dakikalığına durup bunu düşünmenizi istiyorum. . . . . . . . . . Düşündünüz mü? Aklınızda bambaşka birçok yanıt sıraladınız belki…devamıOldukça gizemli ve belki de büyülü denilebilecek bir konuya değinmek istiyorum. Sizin için aşkın tanımı nedir? Şöyle bir dakikalığına durup bunu düşünmenizi istiyorum.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Düşündünüz mü? Aklınızda bambaşka birçok yanıt sıraladınız belki bu soruya. Bir minicik kelime ama ne anlamlar sığdırıyor bünyesine, değil mi?
Benim de aklımda bir tanım var elbet ama belki de bu tanım akla en son gelecek şeylerden biridir. Ne mi? Söylüyorum...
Bana kalırsa aşk tehlikedir. Neden mi? Çünkü ben aşk deyince fedakârlık görüyorum. Peki, neyi mi feda ediyoruz? Kendimizi elbet... Aşkın bendeki anlamı şudur ki kendinden vazgeçip bir başkasında yeniden kendini bulabilme, yokluğun içinde tekrar varolabilme sancısıdır. (Üff, bu da fazla mı romantik oldu ne ahahahhsjssjjk)
Ne yapayım, belki fazla romantik, belki fazla antika, belki fazla saçma ama bu da benim bakış açım...
Sanıyorum, aşkı fazlasıyla yoğun bir duygu olarak gördüğüm için böyle bakıyorum ve belki de benim algıladığım aşk kavramı bu dünyadan göçeli çok oldu, bilemem...
Neden "tehlike" ifadesini seçtiğim noktasına gelirsek ben inanıyorum ki aşk hiçbir kula karşı duyulmamalı çünkü böyle bir vazgeçiş, bir nevi ölüp de dirilme gibi ya da daha doğrusu ölmek garanti de dirilebilmek meçhul gibi... Yok olup da öylece kalma tehlikesi...
Şimdi... Tekrar başa sarıp aynı soruya geri geliyorum. Neden aşkın tanımını sordum, çünkü bazı kavramların yüzeyselleştirildiğine inanıyorum ve hatta anlamlarının da karıştırıldığına...
Ee, ne anlatıyor bu, demeye başladıysanız artık filme geliyorum hemen. Filme yüzeysel bakılırsa klasik bir hikaye gibi görülebilir belki ama ben bu filmde sıradan bir hikayeden çok daha fazlasını gördüm.
Bir şeyin ne kadar çok detayı, derini görülebilirse bir o kadar da anlam kazandığına inandığımdandır belki, ben bu filmi çok sevdim. Oyunculukları, karakterleri, hikayeyi, içerdiği mesajları, filmin her bir detayını ayrı ayrı çok sevdim.
Peki, ne gibi detaylar bunlar? En başta filmin ismi mesela, oldukça anlamlı: The mirror has two faces... Bunu iki açıdan yorumlayabilirim. Birinci açı: Aynanın bir yüzü sırlıdır, yansıtmaz; diğer yüzü ise görünenden sadece kendi payına düştüğü kadarını yansıtır, yansıtır ama gerçeğin ne kadarını? Bir bakıma iki yüz de tam değildir aslında. Aynanın bir yüzüne bakan sadece görebildiği kadarıyla yetinir, diğer yüzüne bakansa görmek için gözlerden fazlasına gereksinir. Bu noktada Gregory'nin derste duyduğu kadarıyla yetinip bundan vardığı sonucun, aslında Rose'un anlattığından uzak bir anlam olması bu açıyla bağdaşıyor.
İkinci açı ise aynanın karşısına birini koyalım ve bu bir kişiyi ikiymiş gibi düşünelim, aynaya bakan ve aynadan yansıyan... Aynaya bakan sadece yansıdığı kadarını görebiliyor, aynadan yansıyan ise daha da fazlasını yansıtabilmek, fark ettirebilmek için didiniyor. Şimdi, ayırdığımız ikiyi toplayıp tekrar bir edelim. Bakan da sen yasıyan da sen... Sanki bilinç ile bilinçaltının kıvranışı gibi bir şey... Ne çok şey var, daha insanın kendisinin bile kendinde keşfedemediği, belki de kendisine itiraf edemediği... Bu açıysa Rose'un kendi içindeki değişimiyle bağdaşıyor.
Bu açılara artı bir bonus daha eklersem -bir madalyonun iki yüzü gibi düşünelim- bir yüzü aşk, diğer yüzü sevgi olsun, ne fark var peki aralarında? Aşk nadirdir, özeldir, sebepsizdir, kısa ömürlü ama etkisi ömürlüktür; sevgi ise karşılıklı emek ve zaman özverisiyle inşa edilendir. Genel bir benzetmedir, aşk tıpkı bir sarmaşık gibidir derler. Nasıl ki zehirli bir sarmaşık dolandığı ağacı istila edip içten içe çürütürse imkansız bir aşk da yüreğine dolanıp insanı soldurur. Fakat sevgi, tam tersi insanı iyileştirir, yüreği yeşertir. Gelelim kilit noktaya, Rose'un sorusuna: "Aşk, bu kadar kısa ömürlü ve acı vericiyse neden insanlar âşık olmak ister?" Rose, öğrencilerin mantıklı cevaplarını fazla entelektüel buluyor ve basit bir dille cevap veriyor: "Bunu istememizin sebebi aşk devam ettikçe kendimizi olağanüstü iyi hissetmemizdir." Demek ki insanın yaşadığını hissetmesi için sadece nefes aldığını bilmesi yetmiyor. İnsan içinde kalp diye boş bir yük taşımadığını da bilmek istiyor.
Bir başka detay, filmde geçen şu ikiz asal sayılar konusu... Bize ilginç bir metafor sunuyor. Bu asal sayıların yalnızca kendilerine bölünebilir olmasının onları özel kılması gibi insan da yalnızca kendisi olabildiğinde özeldir. Sayı basamakları arttıkça bu özel sayıları bulmak zorlaşır, tıpkı el âlemin dilinde bölüne bölüne aynı rutinler içinde boğulup birbirinin aynısına dönüşen insanlar arasında nevi şahsına münhasır kalanları bulmanın zorluğu gibi... Peki, gelelim şimdi şu ikiz asal varsayımına, 3 ve 5, 5 ve 7, 11 ve 13 gibi sayı çiftlerini ayıran aralarında bir sayı olmasıysa insanların gereksiz sıfatlarla birbirlerini ötekileştirmesini düşündürüyor ama bu sayıların aynı zamanda 1'e de bölünebilmesi, isterlerse herkesin ortak bir noktada buluşabileceğini çağrıştırıyor.
Bir detay daha... Gregory ve Rose üzerinden de bir yorum yaparsak aralarındaki aşk aslında sıradanlıktan çok uzak. Toplumun dayattığı kalıpları bir kenara itip insanın insandan inanılmaz ölçüde uzaklaştığı bir çağda birbirlerini gerçekten görebilmelerinin, aralarında oluşturdukları empati ve saygıya dayalı o sevgi temelinin insanı etkileyen bir yanı var, uzun açıklamalar gerektiren yargılayıcı ithamlardan çok uzaklar ve birbirlerini oldukları gibi kabul ediyorlar, birbirlerine kattıkları bir değer, birbirlerinde geliştirdikleri olumlu değişimler var.
Filmde Rose, kardeşi ve annesinin iletişimi, Gregory'nin ilişki üzerine yürüttüğü fikirleri gibi üzerine düşünülebilecek daha pek çok psikolojik detay da var.
Son olarak "Bu filme bu puan mı reva görüldü cidden!" diye İmdb puanına isyan ederek duyguları önemseyen, derinini görebilmeyi seven, ruhunda da bir miktar romantizm bulabilen herkese bu filmi tavsiye ederim. Keyifli seyirler... 🍿🌼
9/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆