Yazarın okuduğum ilk kitabı olduğunu ve kütüphanede denk gelerek okumaya karar verdiğimi yani tatlı bir karşılaşma vesilesiyle okuduğumu söyleyerek başlamak istiyorum çünkü her ne kadar yazarı okumak istesem de "Kendine Ait Bir Oda" gibi daha popüler bir kitabıyla başlarım diye…devamıYazarın okuduğum ilk kitabı olduğunu ve kütüphanede denk gelerek okumaya karar verdiğimi yani tatlı bir karşılaşma vesilesiyle okuduğumu söyleyerek başlamak istiyorum çünkü her ne kadar yazarı okumak istesem de "Kendine Ait Bir Oda" gibi daha popüler bir kitabıyla başlarım diye düşünüyordum ama pişman mıyım? Asla. Neyse yazarla tanışıklığım (?) hakkında gevezelik etmeyi bırakıp kitaba geçiyorum. Kısaca bahsedecek olursam ana karakterimiz Mrs. Dalloway'in parti vereceği bir gecenin sabahı, parti hazırlıkları sırasında beklenmeyen bir misafirin gelmesiyle başlıyor roman. Bütün olay bir gün icerisinde gerçekleşiyor. Gerçi olay demek doğru olur mu bilmiyorum çünkü olaydan ziyade karakterlerin iç dünyası, anıları, düşünceleri ile gelişen bir roman. Bilinç akışı ile yazılmış kitap ki benim en sevdiğim şey de buydu, aynı olaya birçok kişinin gözünden bakabilmek. Yalnız biraz takibi zor bir kitap çünkü bazı kısımlarda aniden anlatılan kişi değişiyor ve okuyucu ilk anda bu değişimi algılamakta zorlanabiliyor. Karakterlere gelecek olursak ki bundan sonrası spoiler ve bolca öznel yorum içeriyor. Mrs. Dalloway yani Clarrisa'nın sevdiğim ve eleştirdiğim fazlaca yönü vardı, Richard'in ve Peter'ın da öyle ama onların dünyalarını okumak keyifliydi. Bunun dışında Clarissa'nın Peter'ı Richard'dan daha çok sevmesine karşın kendisini sürekli eleştiren ve, iyiliği için bile olsa, sürekli hesap vermesi gereken bir adamdansa onu sevmediği yanlarıyla birlikte kabul edip serbest bırakan Richard'ı seçmesini anlıyorum. Peter Clarissa'yı anlamak için daha çok çabalasa her şey daha farklı olurdu demek istiyorum ama sanırım olmazdı çünkü ne kadar birbirlerini sevseler de gerek yaratılış gerek yetiştirilme şekilleri itibariyle tamamen zıt karakterlerdi. Clarissa toplumun ve ailesinin ona çizdiği çizgiye delicesine bağlı kalırken Peter hiç tanımamıştı o çizgiyi ve önemli olan hangisinin haklı olduğu değildi bence. Clarissa ile hayata bakış acılarımız genel itibariyle zıt olsa da onun özgürlüğü ya da öz saygısını yitirmektense aşkından vazgeçmeyi tercih etmesi haklı bulduğum bir karardı. Fazla öznel yorumladığım bir kitap oldu ve okuduğunuzda ya da okuduysanız fikirlerimin çoğuna katilmayabilirsiniz belki de başka bir zaman okusam ben de başka türlü düşünürdüm, bilmiyorum. Ama eğer okumayı düşünüyorsanız ve iç monolog seviyorsanız düşünmeden okuyun derim.
"İnsanların onuru vardır; yalnızlıkları; karı ile koca arasında bile bir uçurum bulunur ve insan buna saygı duymalıdır, diye düşündü Clarissa, Richard'ın kapıyı açmasını seyrederken; çünkü insan özgürlüğünü ya da öz saygısını yitirmeden kendiliğinden vazgeçmez ondan, ya da arzusu dışında kocasının elinden almaz - ne de olsa paha biçilmez bir şeydir onur."
" 'Seni seviyorum.' dememişti Richard; ama Clarissa'nın elini tutuyordu. Mutluluk budur, budur işte diye düşündü."