Brazil, Sam Lowry adlı karakterin başından geçen olaylar üzerinden bürokrasi, totaliter tahakkümcü iktidar yapısı, tüketim toplumu, çevre sorunu kritiği yapan ve bunu yaparken de kara mizaha, absürtlüğe ve fantazyaya başvuran harikulâde bir film. Brazil’de kesif ve yılgınlaştırıcı bürokrasi ve diktasyon…devamıBrazil, Sam Lowry adlı karakterin başından geçen olaylar üzerinden bürokrasi, totaliter tahakkümcü iktidar yapısı, tüketim toplumu, çevre sorunu kritiği yapan ve bunu yaparken de kara mizaha, absürtlüğe ve fantazyaya başvuran harikulâde bir film.
Brazil’de kesif ve yılgınlaştırıcı bürokrasi ve diktasyon temelli bir devlet sistematiği karşısındaki bireylerin ahvâli değerlendiriliyor.
Filmdeki iktidar mekanizması, baskı ve terör yaratımı, propaganda ve bunlara eşlik eden tüketim diktasyonu ile hareket ederek insanlar üzerinde tahakküm kurma çabası içindedir.
Filmde iktidarın toplumsal kontrol için başvurduğu metotlardan biri olan baskı ve terörü ve bunun ihdas ettiği neticeleri dile getirmek icap ederse, evvelâ insanların yanıbaşlarında realize olan bir terör olayını olağan karşılayacak kadar derin bir aymazlık ve duyarsızlık içine düştüklerini söyleyebiliriz. Baskı, terör ve şiddet öylesine normalize edilmiştir ki çocuklar, oyunlarında bu hususların canlandırmasını yapmaktadırlar.
Filmde devletin bir kontrol ve manipülasyon yöntemi olarak kullandığı propaganda üzerine bilhassa eğilmek gerekiyor. Sözgelimi “Be safe, be suspicious”, “Don’t suspect a friend, report him.”, “Loose talk is noose talk.”, “Happiness… We are all in this together.”, “Mind that Parcel. Eagle Eyes Can Save A Life.” , “Trust In Haste Regret A Leisure” ve “The Truth Shall Make You Free” vb. bu propaganda silsilesi, bireylerin düşünceleri ve eylemleri üzerinde iktidarın dominasyonunu sağlamak üzere formülize edilmiştir. İktidar, otobanlarda dahi propaganda posterlerini konuşlandırarak bireylerin akılları ve fiilleri üzerindeki hakimiyetinin tesisini kalıcı kılmaya çabalamıştır.
Filmde sistemin üçüncü bir kontrol metodu olan tüketim diktasyonu üzerine de birkaç kelâm edilmesi gerekir. Evvelâ “Consumers For Christ” propagandası ile bireyler, dini bir anlamı olan Noel için alışverişe yönlendirilir. Sistem, dini veçhesi olan bu günü bile tüketim şöleni hâline getirir. Bu husus dışında toplumda mütemadi bir alışveriş çılgınlığı ve estetik çılgınlığı durumu hâkimdir. Bu hususlar, derin bir bilinçsizliği ve benliğin yok oluşunu beraberinde getirir.
Mezkûr satırlarda bahsedilenlerin haricinde önemli bir meselenin daha üzerine eğilmek lüzumu mevzubahis. Devletin, hukuk ile münasebetinin kesilmesi. Öyle ki güvenlik güçleri tarafından yakalanan kişiler konuşamayacak, sesini çıkaramayacak vaziyete getirilir. Bu tablo, müdafaa hakkının olmadığının nişanesidir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin iktidar aygıtı tarafından hiçe sayıldığına, iktidar nazarında işkence metodunun “yapılması gereken” olarak görüldüğüne ve ifade hürriyetinin iktidar tarafından kaldırıldığına da ayrı bir parantez açılmalıdır.
Filmin metaforlar bağlamında son derece doyurucu olduğunun altının çizilmesi gerekir. Kameranın Bilgi Bakanlığı’nda çalışan bir görevliyi gösterdiği kısımda, görevlinin hemen arkasında bulunan “Loose Talk Is Noose Talk” söylemi düşünce ve ifade hürriyetinden azâdeliğin göstergesidir. Sam Lowry’nin rüyalarında gördüğü Jill’ın demir parmaklıklar içinde olması bir heyulâ olan bürokrasinin varlığına ve Sam’in kanatlarıyla onu kurtarması ise Yunan Mitolojisi’ndeki Ikarus’a göndermedir. Filmde sürekli izleyicinin karşısına çıkan borular, devletin tek güç olarak varlığına ve köhnemişliğe delalettir. Filmde hataen tutuklanan adamın evine polis tarafından baskın yapıldığı esnada polisin açtığı deliğin daha sonradan gelen devletin başka bir birimince tamiratının yapılamaması iktidar aygıtının da yanlış yapabildiğinin ifadesidir. Bilgi Bakanlığı’nın büyüklüğü ve onun karşısındaki bireyin küçüklüğü devletin, birey karşısındaki üstünlüğünü vurgular. Filmde gösterilen çeşitli birimlerdeki çalışanların kıyafetlerinin aynı oluşu, tektipleşmenin varlığını kanıtlar. Sam’in hayâl görmesi, rüya görmesi iktidarla farklı bir usûlde mücadele olarak okunabilir. Filmdeki karakterlerden biri olan Müdür Bay Kurtzmann’ın mütemadi biçimde Sam’den yardım istemesi esas olarak devlet dairelerindeki alımların liyakate göre şekillenmediğinin ifadesidir. Benzer biçimde Sam’in Bilgi Bakanlığı’na annesinin dolayımıyla girmesi, torpilin geçer akçe olmasına, sistemin bozukluğuna işarettir. Sam’in, annesi ve bildikleriyle yemek yedikleri sahnede yemeklerin menüde gösterilenleri yansıtmayışı, kapitalizmin esasında salt cepleri umursadığının ve onları hedef aldığının göstergesidir. Ayrıca sahnenin devamında yemek yenildiği esnada restoranda bir patlamanın meydana gelmesi ve ölülerle yaralıların söz konusu olmasına rağmen garsonların behemahal masaların önüne paravan çekmeleri ve insanların hiçbir şey olmamış gibi yemeklerini yemeleri ve sohbetlerini devam ettirmeleri; yozlaşmışlığın ve aymazlığın nişanesidir. Filmde işçilerin hırpani ve pejmürde görüntü sergilemeleri, kapitalizmin emek gücünü hiçe saydığının göstergesidir. Sam’in rüyalarında çayır çimen görmesi, gerçekteki gri tablodan en azından rüya aleminde realiteden kaçma ihtiyacına işarettir; gerçekte ise tam bir çevre kıyımı ve iklim değişikliği peydah olmuştur. Filmde göz biçimindeki kameraların varlığı, panoptikonun mevcudiyetine delalettir.
İnanın bu film üzerine daha çok şey konuşulabilir ve konuşulmalı da. İlgili filmin birden fazla kez izlenmesi gerektiğini düşünüyorum; zira çok dolu bir eser.