(Prestij - 2006) Dipnot : Yazının spoilerlı kısmı devamında belirtilmiştir. Bir arkadaşımın ısrarla önermesiyle izlediğim ve izledikten sonra arkadaşıma film tavsiyesi için, bir paragraf dolusu övgüler yağdırdığım bir film oldu kendileri. Tabi ki de kafamdaki hiç bitmeyen ihtilal türündeki kavgalarım…devamı(Prestij - 2006)
Dipnot : Yazının spoilerlı kısmı devamında belirtilmiştir.
Bir arkadaşımın ısrarla önermesiyle izlediğim ve izledikten sonra arkadaşıma film tavsiyesi için, bir paragraf dolusu övgüler yağdırdığım bir film oldu kendileri.
Tabi ki de kafamdaki hiç bitmeyen ihtilal türündeki kavgalarım yüzünden, her zamanki gibi filmi şuanki yaşadıklarıma göre değerlendirdim. Hatta bazen öyle benzetmeler aklıma geldi ki, okuduktan sonra "Bir sihirbazlık filmi içinde, varoluşsal edebiyat yapmazsın ya Elif." Diyeceğiniz yerler de olabilir. Ki zaten bana göre bu film, havalı bir sihirbazlık gösterisinden daha fazlasını barındırıyor. Daha doğrusu sadece bakmak değil de görmek isteyenler için...
Her neyse efenim, tahlile geçersek eğer ; filmimiz orta yaşlı bir adamın elindeki kuş ile bize sihirbazlık hakkında, bir şeyler anlatmaya çalışması ile başlıyor. Ne diyordu peki bu herif?
" Sihirbazlık da üç adım vardır.
1 - Vaat : sihirbaz sıradan bir şeyler gösterir ve her şeyin normal olduğunu kanıtlar. (Hilesiz)
2 - Dönemeç : sıradan şeyi aniden olağan üstü bir şeye dönüştürür. Ve olan şeyi birden yok eder. (Hileli)
3- Prestij : ortadan kaybolan şeyin geri gelmesini istersiniz.
Prestij kısmı olmazsa eğer, bütün gösteri boşa gitmiştir. Çünkü insanlar ortadan kaybolanın geri gelmesini isterler. "
Pekala, biraz daha sihirbazlıktan ve filmin bizde bıraktığı o havalı sahnelerden bir anlığına kopup, bu üç aşamayı aslında hayatımıza benzetmenizi isteyeceğim.
1. Aşama (Vaat) : hayata yeni başladığımız zamanlardır. Hiçbir deneyimimiz ve bilgimiz yokken bize hayata dair neyin yanlış ya da doğru olduğuyla ilgili bir şeyler söylerler. Her şeyi o kadar kolaymış ve yapması çok basitmiş gibi gösterirler ki, buna bir de "sıradanlık, normallik " derler. ( Tıpkı sihirbazlık da ilk başta hiçbir hilesi olmayan kuş gibi)
Her şeyin onların anlattığı gibi olması gerektiğine, bizi ikna ederler. Mesela uymamız gereken kurallar vardır, yapmamamız gereken olgular vardır. Dürüst, ahlaklı, iyi, çalışkan... Olmalıyızdır. Tabi illa böyle olmak zorunda da değil. Yaşadığımız ve büyüdüğümüz çevre nasılsa ona göre bir "sıradanlık, normallik" algınız oluşur.
Buraya kadar her şey güllük gülistanlıkdır. Çünkü aslında dedikleri şeylerin çoğu da doğrudur. Ama bizim hakkımızda bir şeyi kaçırmışlardır.
Hayatın her zaman sanki yolunda gittiğini, hiç süprzilerle dolu olmadığını bilmiyorlarmış gibi düz anlatırlar. Ki zaten bu hayatın bize attığı tokatları ve çelmeleri de onlar bize tam anlamıyla öğretemezler.
Çünkü bunu öğrenmenin adı : Deneyimdir. Tecrübedir.
Pekala, her şey bize anlatıldığı gibi giderken büyümeye başlarız. Girdiğimiz farklı ortamlar, tanıştığımız farklı insanlar bize ikinci aşamayı gösterir. Artık yıllar boyu alışa geldiğimiz tabiattan ayrılma vaktidir.
2. Aşama (Dönemeç) : hayatınız size anlatıldığı gibi giderken birden alt üst olur. Her zaman yaptığınız şeyler (dürüst olmak, iyi biri olmak ya da doğduğunuz kültür neyi barındırıyorsa.. )
Gibi kalıplaşmış olguları yapmak artık eskisi kadar kolay değildir. Çünkü dünya tahmin ettiğiniz kadar hep iyi insanlarla dolu değildir. Bazen içiniz burkulur, acınız dayanılmaz hale gelir. Sevdiğiniz insanları kaybedebilirsiniz, kendinizi hiç olmadığı gibi kötü hissedebilirsiniz.
Artık 1. Aşamadaki o süslü kuralların ne kadar doğru olduğunu bilseniz bile bir anlığına hepsini inkar seviyesine bile gelebilirsiniz. Çünkü artık yavaş yavaş size öğretilmiş kalıpların dışına çıkıp, içinizdeki toksikleşmiş kültürden kurtulmak istersiniz. Sorgulamadan kabul ettiğiniz bilgileri daha iyi şeylere, size ait olan ve kendi kendinize öğrendiğiniz olgulara dönüştürmek istersiniz.
"Neden Yaşıyorum ?!!, Tüm bunlar ne için? Aldığım her bir nefesin anlamı var mı? Yoksa boşluğa mı haykırıyorum!? Ölümüm de yaşamım gibi anlamsız mı olacak??! " diye sorgulama ve artık yeni birine dönüşme aşamasıdır bu.
Ama tabiki de çoğu insan sadece 1. Aşamada kalır. 2 ve 3 ü kabullenecek cesareti bulamazlar.
Tıpkı sihirbazlık da olduğu gibi. Hani o orta yaşlı herif diyordu ya,
"Siz sırrı ararsınız ama bulamazsınız. Çünkü, sır : Gösteriye dikkatli bakmanızdır. Siz sırrı değil, kandırılmayı bekliyorsunuz. "
İşte daha ilk aşamada kalanlar tam olarak böyledir. Ve gerisine devam etmesi için kesin bir delil ya da büyük bir olay bekleyenler böyle yaşarlar. Hayatlarına dikkatli bakmazlar. Gözlerinin önündeki şeyleri, kalıplaşmış fikirleri yüzünden göremezler. Hep bir sır beklerler. Bir kurtarıcı beklerler. Birinin gelip onlara gerçek mutluluğu göstermesini beklerler. Halbuki pembe hayallere dalıp, kandırılmayı bekliyorlardır.
"Are you watching closely?!!"
Tabi bu dönemeç kısmı çok karışıktır. Türlü yollara girilir, tekrar dönüp başka yollara girilir tam sonuç elde etmeseler bile uğraşırlar.
Zaten bizlerde ne deriz : önemli olan yolun sonundan çok, yolun kendisidir. Çabadır, hayata karşı verdiğin emeklerdir. Çünkü aslında ne uğrunda emek vermişsen bir süre sonra o, senin karakterin olmaya başlar.
Hani deriz ya bazen, "Karakter meselesi Abicim " işte o karakter olgusu gökten inmiyor yani. Yine sen ve senin yıllar içinde ettiğin çabalarından oluşuyor. Sadece sen farkında değilsin. Tabiki de bu karakter meselesinde doğduğun çevre, aldığın kültüründe inkar edilemez bir etkisi var. Ama asıl filmi sen çekiyorsun. Onlar sadece dublör.
Sonra, işte en önemli kısım gelir : Prestij kısmı.
3. Aşama (Prestij) : İnsan dönemeç de ne kadar yol denemiş olursa olsun, tam olarak hangi yoldan gideceğini bilmediği sürece hep bir huzursuz olur. Tam olarak yaşadıklarından tatmin olmaz. Hep bir tarafı eksik olarak kalır. Tam olarak kendini tanımlayamaz. Tam olarak hüzünlü ya da mutlu olamaz.
İşte o yüzden bu kısım önemlidir. Tıpkı sihirbazlık gösterisinde olduğu gibi. İnsanlar ortadan kaybolan şey, geri gelmedikçe rahatalmazlar.
Yani onca yıl aramak ve sorgulamak uğruna kaybedilen değerlerinin ve zamanın anlamalı bir şey uğruna gitmesini isterler. Yoksa o korkunç sonla karşılaşırlar. "Her şey boş muydu? Saçma bir şey için mi yaşadım? Hayatım cevabını bulmadan gideceğim bir sorudan mı ibaret olacak? "
İşte böylece başlangıçtan itibaren süren anlam arayışı Prestijin tamamlanmaması ile acılı bir enkaza dönüşür.
...
UYARI : Buradan sonrası Spoiler içerebilir.
Filmde ise daha çok Prestij kısmı üzerinde durulmuş ve mesela filmin en büyük farklılığından biri ise, son sahnelerde aslında ikizi olduğunu öğrendiğimiz : Alfreddir.
Alfred, aslında iki kişidir. Bir hayatı iki kişi olarak paylaşmıştır. Çünkü prestij kısmı böyle olmasını gerektirmiştir. Yani bence çoğumuz Alfred gibiyiz. Dönemeç kısmında baya bocaladığımızdan tek tip olamıyoruz.
Bazen ne kadar doğruysak, bazen de o kadar yanlış olabiliyoruz. Aslında insan olarak tabiatımızda da bu farklılıklar var.
Robert ise, ne kadar büyü kullanmış olsa da onun klonlarını son sahnelerde görüyoruz. Ama o Alfredin aksine onları öldürüp, yok olmalarını seçtiği için bence başarılı olamadı. Ayrıca Alfrede karşı Hep kinini sakalayamayıp, bir saplantı haline getirdiği için başarılı olamadı.
Yani aslında içindeki farklılıklara saygı duymayıp, yine kendini kalıplara sığdırmaya çalışanlar ve saplantılı olanlar günün sonunda Alfred gibi bocalıyor hocamm!!
Sözün sonu vesselam, demek istediğim Sihirbazlık için çok uzaklara bakmamıza gerek yok. Dünyaya gelişimizden itibaren, küçük bir hücreyken koşan bir varlığa dönüşmemize kadar her şey mucizevi ve olağan üstüdür. Sonraki bütün anlam arayışlarımız ve kendimizi sorgulayışımız da öyle. Sadece bizler gerçekten görerek değil bakarak yaşıyoruz. Sırrı arıyoruz. Oysa dikkatli bakmıyoruz ve kandırılmayı bekliyoruz.
Dünyaya gözlerimizi açtığımızda zaten 1. Aşamada olsak da, anlamlı ve keşke demeyeceğimiz bir hayat için "Neden? "diye sormalıyız. Elbette her zaman cevaplar bulunmayabilir. Ama emin olun, cevabınızı bulmak için son nefesimize kadar çabalamanız, koyun gibi kabullenmenizden daha değerli olacaktır.
Elbette ki sorgulayışımız Robert gibi tamamen hastalıklı bir baş kaldırı, saplantı da olmamalıdır. Geçmişimizi, başlangıçta yanımızda olan insanları da unutmamalıyız. Baş kaldırımız ve sorgulama devrimiz saygı ile olduğu müddetçe ana amacına ulaşabilir. Çünkü insan mükemmel bir varlık olduğundan, onun anlam arayışı da kendine yakışır şekilde olmalıdır. Yoksa etrafı yakıp yıkan bir hayvandan ne farkımız kalır?
Hem son olarak da diyelim ki,
Arayanlar hep bulmasa da bulanlar hep arayanlar olmuştur.
>> Ayrıca ek olarak, vaktiniz varsa :
Hazar - Tuncay Akdoğan şarkısını dinlemenizi tavsiye ederim.
"Sonra fark ettim ki🎶🎶
Su akıyor, rüzgar esiyor, yağmur yağıyor
Her şey yine ve aynı şekilde oluyor
Öyle bir yere geldim ki
Sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış
Üşümek ve sonra ısınmak gibi
Gitsem ayrılık olur, kalsam çöl
Sevdiklerim ve beni sevenler,
Bağışlayın su akıyor ve ben gidiyorum🎶
Bir nehir ki ömrüm
Taşır bin yıllık kavgasını
Yurtsuz aşklarımın🎶🎶
Bir nehir ki ömrüm
Yüreğim baş eğmez bir haylaz.. 🎵"
Filme puanım 10 üzerinden 9.
Saygılar, sevgiler 🌱