Film değerlendirmeyeli 1 yıldan fazla olduğunu fark ettim. Öğrenciliğin ve sınavların gözü kör olsun:) Döneceksek bu güzel filmle ve bir soruyla dönelim bari: "Gerçeğin ne kadarına dayanabiliriz?" Bu soruya cevap vermek epey zor. Buna cevap verebilmek için hayatımızda gerçeği nerede…devamıFilm değerlendirmeyeli 1 yıldan fazla olduğunu fark ettim. Öğrenciliğin ve sınavların gözü kör olsun:) Döneceksek bu güzel filmle ve bir soruyla dönelim bari:
"Gerçeğin ne kadarına dayanabiliriz?" Bu soruya cevap vermek epey zor. Buna cevap verebilmek için hayatımızda gerçeği nerede ve nasıl konumlandırdığımız önemli biraz da. Başka bir deyişle, kimin doğruları ya da kimin gerçeği? Benim, gerçekliğin acıdan beslendiğini düşünen bir yanım hep olmuştur. Çünkü acıda sahtelik olmaz. Herhangi bir şey; bu film olur, kitap olur, şiir olur ya da bir insan yaşamı olur acıyı barındırıyorsa o şey gerçektir. Bunları söyleme nedenim İnarritu'nun filmlerinin de bu acıyı, insanoğlunun acısını tüm çıplaklığıyla yansıtması. Ve belki bundan dolayı İnarritu filmleri bir o kadar gerçek. Aşk, kan, ölüm ve bunların doğal sonucu trajedi. Sıradan insanların sıradan olmayan trajedileri. İnarritu filmi deyince aklıma bunlar bir de bu filminde ve diğer filmlerinde de işlediği insanların yaşamlarının bir noktada kesişmesindeki raslantısallığı, ya da kaçınılmazlığı (doğru kelime hangisi bilemiyorum) geliyor. Her yaşam nereye varacağı bilinmeyen bir ışıltı gibiyken, beklenmedik bir şekilde yolları kesişen canlılarız hepimiz. Kimileri sönerek ve sönümleyerek, kimileri de güçlenip güçlendirerek devam ediyorlar yollarına. Solgun ya da parlak, o ışığın söneceği an bulanık bir fantezi. Neyse şimdi biz metaforları bırakıp konumuza dönelim. Gerçeğe. Gerçekliğe. Gerçeğin acılığına ya da acının gerçekliğine. Raslantıdan kaçınılmaza doğru yolculuğa. Yani tüm bunları barındıran filmimize... Birbirinden bağımsız hayatların, rastlantısal ya da kaçınılmaz bir şekilde birleşmesinin filmi bu film de. Hayatı istenilen şekilde sürmeyen insanların filmi. Birbirinden farklı üç insanın hayatını kronolojik olmaksızın parça parça gösteriyor bize yönetmen. Film ilerledikçe de sahneleri, yaşamları birbirine bağlayan bağlantıları... Siz kendiniz kafanızda sahneleri bir sıraya koyuyor, karakterlerin birbiriyle bağlantısına anlam yüklüyorsunuz. İnnaritu filmlerini diğerlerinden ayıran ve özel kılan noktalardan biri bence bu.
Filmin içeriğine çok da değinmek istemiyorum fakat kapanış sahnesinde ekrana yansıtılan yazıyla ekrana bakıp uzun süre donakaldığımı hatırlıyorum. "Bizler aslında biraz da kaybettiklerimiziz!"
Buna değinmeden edemedim. Çünkü bu, bütün sahnelerin gözünüzün önünden hızla geçip gitmesine neden oluyor. Ölüm gibi bir şey yani anlayacağınız, neyseki kimse ölmüyor😁
İyi seyirler dilerim sevgili Raf ailesi.