Spoiler içeriyor
Sıkça karşıma çıkan Reprise'ı izlemek bugüne kısmetmiş. Üçleme olduğunu biliyordum ama üçlemenin birbirinden bağımsız hikâyelere ışık tuttuğunu yeni öğrendim.
Burada bu kadar az kişi tarafından izlenmiş bir film olacağını tahmin etmemiştim.
Bir zamanların çok izlenen dizisi Skam'ı birçoğunuz biliyorsunuzdur, ilk…devamıSıkça karşıma çıkan Reprise'ı izlemek bugüne kısmetmiş. Üçleme olduğunu biliyordum ama üçlemenin birbirinden bağımsız hikâyelere ışık tuttuğunu yeni öğrendim.
Burada bu kadar az kişi tarafından izlenmiş bir film olacağını tahmin etmemiştim.
Bir zamanların çok izlenen dizisi Skam'ı birçoğunuz biliyorsunuzdur, ilk izlediğim Norveççe yapım o olmuştu. Skam sonrası Norveççeye biraz ilgi duymuştum. Reprise'ı bitirir bitirmez kısacık Norveççe notlarımı açtım baktım. Konuşmalar içinden bazı kelimeleri seçebilmek beni bir hayli memnun ve mutlu hissettirdi.
Philip, Erik, Geir, Morten, Lars arkadaş grubunda neredeyse son anlara kadar Geir ve Morten'in hangisi olduğuna dair kafam karıştı. Bu arkadaş grubunun tanıtılması üstünkörü mü oldu yoksa ben mi oraları kaçırdım tam anlayamadım.
Bir ara açıp tekrardan izlemek istediğim filmlerden biri oldu benim için. Adına yakışır şekilde bir kere daha izlenilmeyi hak ediyor.
Fangirllüğümü konuşturuyor gibi olacağım ama Erik karakterini canlandıran Espen Klouman Høiner bey yakışıklılığıyla beni büyüledi ahahaha. Gülümsemesi de bayağı bir hoştu, cidden.
Philip ve Erik'in dostluğunun karşı tarafa geçmediğine dair bir yorum okudum ve buna katiyen katılmıyorum. O arkadaş grubunda ikisinin en yakın arkadaş olduğu bence gayet belli oluyordu. Yeri geldiğinde konuştukları şey ile birbirlerine bakıp gülmeye başlamaları, Erik'in davet edildiği bir organizasyonda bu davete kim katılır diye konuşurlarken ikisinin Sten Egil Dahl nidaları. Ve şu küçük detayı da eklemeliyim ki Philip'in evinde fotoğrafların asılı olduğu o panoda arkadaş grubundan sadece Erik'in fotoğrafı vardı.😌
Erik ve Lillian'a dair daha fazla şey görmek isterdim. Erik yurtdışı dönüşünde düğünde bir araya gelip Philip'le konuşurlarken, Philip "İntihar etti" dediğinde nedense benim aklıma direkt Lillian geldi. Erik ve Lillian arasındaki ilişkiyi bir iki telefon görüşmesi ve birkaç muhabbette adı geçmesinden daha fazla görebilirdik ama böyle de iyiydi. Ayrılmalarından önce Lillian'ın yüzünü hiç göremememiz peki?
Erik, Philip'in uzunca bir süreden sonra yazdığı şeyleri okumak için ona gitmişti ya, oradan ayrıldıktan sonra yolda Svein'ı görmesi ve bir yumrukta kendini yerde bulması. Svein gene de nazik bir şekilde yere bıraktı... ondan sonra köpek saldırısının (pek emin değilim, düşürmesi mi demeliydim?) başına gelmesi. Bu tür olaylardan sonra sevdiğimiz bir yazarı göreceksek ve o yazar kitabımıza olumlu ve bizi geliştirici yorumlar yapacaksa bu günün artılarının daha fazla olduğu anlamına gelir mi acaba?
Philip'in Sten Egil Dahl ile fotoğrafını çekmeye çalışan ama lensin önündeki kapağı çıkarmayı unutan Erik yüzünden simsiyah bir kare yakalamaları. Hayatta çok istenilen bir şeyin olmaması diyelim mi buna.