Yine bir Zweig, yine hayran olan ben... Öncelikle Stefan Zweig'in, bir kez tattıktan sonra insanda dilinin bir tür madde bağımlılığı yaptığını söylemeden geçemeyeceğim. Böyle bir üslubu başka bir yazardan yakalamanız çok nadirdir, belki olanaksızdır benim açımdan. Yaşadığım tek hayal kırıklığı…devamıYine bir Zweig, yine hayran olan ben... Öncelikle Stefan Zweig'in, bir kez tattıktan sonra insanda dilinin bir tür madde bağımlılığı yaptığını söylemeden geçemeyeceğim. Böyle bir üslubu başka bir yazardan yakalamanız çok nadirdir, belki olanaksızdır benim açımdan. Yaşadığım tek hayal kırıklığı Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu idi, ki onda bile sırf yazarın dili için arada açıp okurum.
Bu yine üzerinde fazlasıyla düşüneceğim bir kitap oldu ve çoğu zaman yazarla düşüncelerimiz ortaklaştı. E haliyle bu hoş düşünce ortaklığı beni kitaba biraz daha çekti ve bağladı.
Fransız Riviera'sında geçen bu novellada bir kadının yaşamının yirmi dört saatte nasıl değiştiğine ve bir kadının hayal kırıklığına şahitlik ediyoruz. Her insanın hayatında bir dönüm noktasının olduğunu duymuşsunuzdur, genelde 40'lı yaşlarda karşımıza çıkar bu bizim için olağandışı durum, kitapta da olduğu gibi.
Mrs. C. adlı karakterimiz, sancılı bir düşünce akışına sürüklüyor bizi. Özellikle kitabı okurken kendinizi bu kadın karakterimizin yerine koymanızı tavsiye ediyorum, şahsen empati duygusunu bende derinlemesine yaşatmış bir kitap oldu. Anlatıcı karakterimiz ile girdiği tartışmada kendini bize pek açmıyor Mrs. C., fakat sonradan derinlemesine bir girdapla karşı karşıya çıkıyorsunuz. Bu tartışmadan küçük bir kesit;
" 'Eğer doğru anladıysam siz, Bayan Henriette'nin ya da herhangi bir kadının, masumca ani bir serüvene itilebileceğini, böyle bir kadının bir saat önce imkan ve ihtimal vermediği olayları eyleme dökebileceğini, bu olaylar nedeniyle asla suçlanmaması gerektiğini düşünüyorsunuz, değil mi?' (Mrs. C.)
'Kesinlikle böyle düşünüyorum hanımefendi.'
'O zaman her etik yargı tamamen anlamsız, her etik kuralın da hiçe sayılmasının bir mezareti var demek ki. Gerçekten Fransızların dediği gibi crime passionnel* suç değildir diyorsanız, devlet hukuku ne için var? Hukukta fazla iyi niyete yer yoktur; gerçi siz de insanı şaşırtacak kadar iyi niyetlisiniz, o zaman her suçta bir tutku unsuru bulmak, bu tutkuyu da mezaret saymak yeterli.' (Mrs. C., *Tutku suçu.)" s. 9
Bu tartışmada da görüldüğü gibi Mrs. C. ciddi bir savunma haline geçmiştir, hukuk ve devlet hukuku adına. Oysaki Bayan Henriette'yi savunan birini bu denli iğnelemesi garip olacaktır, bunu kendisi de belirtmiştir çok sonra zaten. Bu Riviera ortamında bir yemek masasında geçen konuşmalardan Zweig'in yine dönem siyasetini küçük ama ince sözlerle belirttiğini görüyoruz, özellikle İngilizler hakkında -kitabın Birinci Dünya Savaşı'nın ardından yazıldığını göz önünde bulundurursak- pek dikkat çekmeyen ama olasılık durumu taşıdığını düşündüğüm birkaç nokta bulunmakta. Yani, Zweig yine dönemini en başarılı şekilde yansıtmaktan kaçınmamış.
İlgimi çeken bir diğer konu ise, Mrs. C'nin derdini anlatmasından sonraki minnet duygusudur. Vicdanını bu şekilde dindirdiği ve geçmişinden bu şekilde kurtulma çabası... Her ne kadar ölüm yaklaştıkça olaylar üzerinde artık pek de düşünmememizi ve geçmişin o can alıcı, tehlikeli yönünü kaybettiğini söylese de; en derinlerde geçmişi hâlâ farklı yaşadığını görüyoruz anlattıktan sonraki ruh halinden.
Gelelim kumar masasına: Sanırım defalarca okusam da usanmayacağım üç adet sayfa var bu kitapta; 18, 19 ve 20. Ondan gerek olsa ki hiç üşenmeden kelimesi kelimesine not ettim bu sayfaları. Tekrar belirtmek istiyorum: Stefan Zweig'in betimlemesini beğenmeyecek bir okurdan şüphe duyarım, çok açık ve net bir şekilde söyleyebilirim bunu, kuşkusuz.
"İnsan kendini kumar oynarken ele verir, bunun çok sıradan bir söz olduğunu biliyorum: Ama benim demek istediğim şu: Kumar oynarken insanın eli, kendisini daha açık olarak ele verir." s. 19
Çünkü, diye devam ediyor kısmı. Çünkü, Zweig, kumarbazların çoğunun artık yüz ifadelerini oyun esnasında nasıl yöneteceğine dair fazlasıyla bilgi sahibi olduğunu vurguluyor burada. Bu sebeple eller her zaman en bilinmeyeni açıklayan birer lügat gibi çıkıyor karşımıza. Buna da fazlasıyla katılmaktayım, ani bir durum karşısında -elbette mimiklerimizi tamamiyle kontrol altına almamız imkansız derecededir; illaki her türlü insan bir açık verecektir lakin karşı tarafın bu açığı farketmesi pek de olası değildir, bu yüzden devreye eller girer- kişinin o anki hal ve hareketlerinin ellerine yansıması bize çok büyük bulgular sunar. Aynı zamanda sadece hal ve hareketler de değil; el şeklimizin, parmak uzunluklarımızın bile bizde belirlediği bazı karekteristik özellikle vardır ki bu özellikler her ne kadar herkes için geçerli olmasa da çoğu kişide tutmaktadır. Psikolojinin beden dili ile ilişkisini de, çok yerde örnek vererek, en iyi şekilde açıklamış Stefan.
Yeşil bir dikdörtgen masa, etrafta çeşit çeşit insan ve ruhsuz, duygusuz bir krupiyer. Kumar bağımlılığını delice hissettirmesine rağmen kumarın acizliğini ve rezilliğini de yine en güzel şekilde kalemine konuk etmiş Zweig. Yüzünde bir mimik dahi oynamayan krupiyer çevik bir el hareketiyle savaşı başlatır ve yeşil ringde parmakların olağanüstü dövüşü sergilenir. O kadar çaba ve hırsa rağmen sonunda herkesin kaybetmesi ve bunu her seferinde tekrarlamaları... Ortada ise tek bir kazanan var ki o da, kumarhane sahibi.
• spoiler içerebilir. • Yine de kumara karşı bu sergilediği görüşe rağmen Zweig; kumarbaz karakterimizin kilisede affedilmek için yalvarmasının, Mrs. C.'ye duyduğu minnet duygusu üzerine verdiği şeref sözünün dahi neticesinde yeniden kendini o yeşil dikdörtgen masada bulmasına yönlendiriyor okuru. Kumarın insanı nasıl da elinde oynatabildiğini gösteriyor en içtenlikle ve artık biz mi kumar oynuyoruz, yoksa biz mi kumar olmuşuz onu da çözemiyoruz. • spoiler son. •
Psikoloji adına Bir Stefan Zweig kitabı yine bana çok şey kattı. Yine beynimi elinde ufaladı ve beni derin bir geceye sürükledi. Uzun süren kitap kıtlığından kurtulmuş oldum şu kitap sayesinde şükür ki. İlk kitap incelememi de yapmış oldum. Klasik bir şekilde kesinlikle okuyun diyerek bitiriyorum.
İyi okumalar.