Bir süre sadece warhammer yazacağım. Çünkü artık takibi kaybettim. 10-15 tane ekleyeyim hangisinde ne olduğunun takibini tutayım. Belki birilerinin gözüne çarparda bi yerinden başlar. Öncelikle hazır bu kitaplada ilgiliyken sorulması gereken bir soru var. Neden bu kadar pahalı, zor ulaşılan,…devamıBir süre sadece warhammer yazacağım. Çünkü artık takibi kaybettim. 10-15 tane ekleyeyim hangisinde ne olduğunun takibini tutayım. Belki birilerinin gözüne çarparda bi yerinden başlar.
Öncelikle hazır bu kitaplada ilgiliyken sorulması gereken bir soru var. Neden bu kadar pahalı, zor ulaşılan, karmaşık ve yüzlerce kitap ile beraber kafa karıştırıcı bir seri bu kadar uzun süredir hala devam edip, grimdark bilim kurgunun tahtına oynuyor?
Çünkü resmen bir mühendislik çalışması. Seri okuyorum diye giriyorsunuz ama bakıyorsunuz ki aslında okuyucuya her kitapta okumaya devam edecek kadar bilgiyi sinsice yedirerek veriyor. Böylece bir iki kitap okuyup çıksanızda, arada atlasanızda, hikayeye ortadan dalsanızda eğer hardcore bir okuyucu değilseniz bir şeyiniz eksik kalmıyor.
Peki ya sürekli aynı evren yüzlerce hikaye hep aynı şeyler nasıl sıkmaz?
Bir kere burada aşk veya pek hissi bir şey de yok dolayısıyla sıkılırmışsınız gibi geliyor ama burası çok büyük bir dünya ve çok fazla konu, karakter, olay, meslek grubu, kültür ve gezegen var. Yazarlar bir anda makas atarak sizi yoran bir hikayeden sonra bambaşka bir konuya dalıp hikayeyi sinsice ilerletiyor. Bunda birden çok yazarın olması çok faydalı oluyor. Hepsi kendi stiliyle kendi bakmak istedikleri yerden yazıyor, sizi canlı tutuyor. Demem o ki bir kitapta askeri bir tutum varken diğerinde polisiye, gizem, chill, felsefe ve daha bir çok janraya geçiyor. Bazı yazarlarda bazı janrlarda daha yetenekli ve onları tercih ediyorlar.
Bunu keskin bir şekilde farkettiğim ilk kitap Descent of the angels. Bunu fark ettikten sonra geriye baktım ve neredeyse ard arda aynı tarzda yazılmış bir kitap olmadığını gördüm. Her kitap bir öncekinden farklı şekilde yazılmış, mesajları farklı ve farklı metotlarla iletilmişti.
Geleceğin karanlığında, uzayda devasa bir imparatorluğun birbirine girişini okurken bir anda kendimizi hiçbir şekilde hazırlanmadan Caliban adında bir gezegende bulduk. Burası insanların yerleştiği binlerce gezegenden birisiydi ve bağları uzun zaman önce kopmuştu. Ama o kadar iyi ve umarsız yazılmıştı ki bir ara yanlışlıkla başka bir hikaye serisine mi geçtim diye sorguladım ama hoşuma gitmişti öyle olsa bile okuyacaktım.
İmparatorun 20 oğlundan biri olan Lion’un hiçbirşeyden habersiz oranın halkıyla beraber yaşam mücadelesini konu alan bu kitapta hikaye Lion gibi bir baba orada olmasına rağmen iki genç şövalye adayı üzerinden anlatılır. Bu bile aslında warhammer ile ilgili fikir verici bir şey.
Caliban diğer koloniler birbirinden koparken kaybolmuş. Neredeyse orta çağa yeni giriş yapmış fantastik bir şövalye hikayesinden fırlamış bir gezegen ve orayı şövalyelikler yönetiyor. Başları ise Calibanın yerli yaratıklarıyla dertte. Bu mücadele süregiderken bir gün göklerden altınlar içine sarılmış bir ateş gibi, kayıp oğlunu bulan İmparator iner ve hiçbirşey eskisi gibi olmaz. İmparatorun Lion için hazırladığı lejyon adeta zırhlı melekler gibi gökten yere inerken bütün Caliban bundan sonra ne olacağını ve bu meleklerin neyin peşinde olduğunu merak etmektedir. Siz ise bu ortaçağ fantazisinin tadı damağınızda hikayenin nasıl bağlanacağını merak içinde diğer kitabı beklersiniz.