Spoiler içeriyor
Dikkat! : "Sevme sanatı " isimli kitabın gönderisinde karakter sınırı aşıldığı için, iki post halinde paylaşılmıştır. Bu ikinci kısımdır. İlk kısmı okumadıysanız ikinci kısmı okumanız tavsiye edilmez. İlk kısmı okumak için hemen üstteki gönderiyi okuyabilirsiniz. Ya da profilden ulaşabilirsiniz. ......…devamıDikkat! : "Sevme sanatı " isimli kitabın gönderisinde karakter sınırı aşıldığı için, iki post halinde paylaşılmıştır. Bu ikinci kısımdır. İlk kısmı okumadıysanız ikinci kısmı okumanız tavsiye edilmez. İlk kısmı okumak için hemen üstteki gönderiyi okuyabilirsiniz. Ya da profilden ulaşabilirsiniz.
......
"Ben sevdiğim insanın bana hizmet etmesini değil, dilediği gibi büyüp gelişmesini isterim. Eğer bir başkasını seviyorsam onu bir nesne olarak, değiştirerek değil de olduğu gibi alırım ve kendimi onunla bir kılarım." kuramı etrafında şekillenmelidir.
...
Mesela az önce sadistlik - mozaşistlik ilişkisinden bahsettik. Aslında bu zorla ve parçalayarak, yok ederek elde edilmeye çalışan
" sevgi" nin amacının, insanın yalnızlığından koparak başka biriyle bütünleşmesinde "insanın sırrı " yatmaktadır. Yani yalnızlığımızı bastırmak için o kişi hakkında elde edebildiğimiz kadar bilgi almak isteriz. Ama malesef insan sürekli devinim halinde olduğundan, sabit kalamaz. Yani değişir, gelişir ve büyür. O yüzden onun hakkımda tam bir bilgi alamayız. Ama eğer bu bir eşya olsaydı alabilirdik.
Sadistlik ve zorla, kendine bağımlı hale getirilen sevginin altında da bu yatar : bir insanın sırrını tamamen ele geçirmek. Bu yüzden de o kişiyi, zorla kullanır ve artık her istediğini yapma eğilimi göreren bir eşyadan farksız hale getirir. Böylece sadist kişi, karşıdakinin bütün sırrını öğrenimiş ve yalnızlığından kurtulmuş gibi bu zorbalığına tutkuyla bağlanır. Aslında ihtiyacı olan şey, her şeyi bilmesinin mümkün olmadığı ve hayatın sırrının çözümlenecek kesin sınırlara bağlı olmamasıdır. Her şeyin onun elinde olmadığı gerçeğini kabullenmesidir. Halbuki gerçek sevgi eylemini gerçekleştirse : kendini, karşıdaki kişiyi ve insanı keşfedeceğini, onun elde edilecek bir sır olmadığını ve sürekli canlı olan bir keşif - buluş üretkenliği olduğunu fark edecektir.
Bu zorla sevdirme ve tamamen kendine bağımlı bir eşya haline getirmekten yola çıktığımıza göre, buradan insanın içindeki anne - baba sevgisine göre tanrı sevgisini ve buna bağlı toplum kurallarını şekillendirdiğini de ortaya çıkarabiliriz.
Şöyle ki anne - baba sevgisinin ikisi de çocuk üzerinde farklı duyguların temsilcisi oluyor.
Anne (buradaki anneden kastımız ideal olandır) genellikle çocuğa şefkat, merhamet, güven duygusu ve her an sevildiğiyle ilgili hisleri yaşatmasına ve sürdürmesine izin verir. Çocuk yaklaşık 8 yaşına kadar sevmeyi değil, annesinden aldığı "sevilme " duygusu ile büyür.
Sonra yavaş yavaş çocuk, bu duyguyu aşmaya ve artık sevmeyi öğrenmeye başlar. İnsanların hepsinin kendisi için sadece bir araç olmadığını fark eder.
Ama bugün hala sevmeyi öğrenememiş, sadece sevilmek için bütün enerjisini harcayan koca koca "çocuk ruhlu "insanlar vardır.
Her neyse, bu sırada baba devreye girer ve çocuğun hayatındaki otoriteyi, yol göstermeyi, sorumluluk bilincini çocuk da temsil eder. Sanırım tek olumsuz tarafı, çocuk tarafından itaat ve ödev sorumluluğu yerine getirilmediğinde bu sevginin yitip gideceği inancıdır. Ama anne aksine bütün varlığı ile çocuğu sever.
Anne, onu sevgi tohumları ile dünyaya bırakırken baba onu yönlendirir, şekil verir ve olgun bir insan olabilmesi için, onun hayatında otoriteyi ve disiplini öğretir. Açıkcası benim aklıma bu anne baba rolleri yüzünden, şuanki 21.yüzyılda neden çoğunlukla iş yerlerinde ve dijital dünya da erkeklerin çok olduğundan, kadınların oranla neden az olduğu geldi. Mesela bir ara "yönetmenlerin çoğu neden erkek de, kadın değil?"gibi sorular doğmuştu. Sanırım altında yatan sebep, erkeklerin daha çok düzen, kurallar ve disiplin ile ilgilenmesi iken ; kadınların ise daha çok temel değerler ve" bireysel ben" lik bilinci içinde bir sevgi taşımlarıdır.
Aradan zaman geçer ve çocuk bu iki temsilciyi de sağlıklı şekilde ruhunda büyütebilirse, içindeki sevgiyi ve "ben " kavramını geliştirmiş olur. Farkındaysanız "sağlıklı " dedim, çünkü bazı anne babaların zehirli bağımlıkları ve çocuğun onlardan ayrı bir birey olduğunu unutmaları sonucunda, çocuk onların zincirlerine bağlı kalarak anne babasının ; aynı sadistlik ilişkisindeki gibi onu bir eşya gibi kontrol etmesine izin verir. O yüzden anne - baba gerektiği yerde çocuğun kendi başına bir birey olduğunun farkında olmalıdır.
Pekala, buradan tanrı sevgisine nasıl gidebiliriz?
İçimizde büyüttüğümüz ve ayrı kutuplarda beslediğimiz anne - baba rolleri tanrıya olan bağlılığımızda da etkilidir. Çünkü aslında tanrı sevgisi bu iki kutbun birleşmesi ile oluşur. Tabi bu inandığınız din ile de ilgili. Yani mesela Hristiyanlık ve yahudilik gibi çoğu din : ataerkildir. Onlara göre tanrı : kuraldır, yasadır, sorumluklarını yapmazsan sana olan sevgisi yiter ve cezaya mahkum burakılırsın.
Tabi ben Müslüman olduğum için, aslında islamın Anne - Baba temsilinin ikisini de kendisinde barındırdığını fark ettim. Allah (c.c) hem her zaman şefkat ve rahmet doludur ve bir anne gibi hep sevildiğimizi, "ben olduğum" için özel olduğumu hissettirir. Ne yaparsam yapayım, ellerimden tutup beni tekrar kucaklayacağını ve affedeceğini bilirim. Evde hep beni bekleyen bir annemmiş gibi, ne yaşarsam yaşayayım tövbe ile tekrar ona sığınabilirim.
"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
(Zümer/ 53)
Ama aynı zamanda islam bana yol gösterir, ne yapacağımı ne yapmayacağımı, nasıl büyüyeceğimi ve hayatımı şekilkendireceğimi bana öğretir. Bunları yerine getirmesem de, bedelini ödeyeceğimi ve kendimden uzaklaşacaşımı bana bildirir.
" (Hatırlayın!) Hani biz İsrailoğullarından: 'Yalnızca Allah’a ibadet edin, anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere ve miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara iyilik yapın. İnsanlara güzel söz söyleyin. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.' diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç (büyük çoğunluğunuz) sözünüzden döndünüz ve hâlâ yüz çevirmeye devam etmektesiniz. "
(2/Bakara 83)
Yani velhasıl, sevgi dediğimiz şey : arkadaş ilişkilerimizden, anne baba rolerimizden, anne babalarımızın bıraktığı izlerden, kardeş sevgimizden, kendimize olan inancımızdan, tanrıya olan bağlılığımızdan, kardeşçe yaşama duygusundan, kendimize verdiğimiz bir sözdür.
O yüzden basite alınmamalı. Kendimizden başlayarak bunun için sabırla, disiplinle ve yoğunluk ile uğraşmalıyız. Hayatımızın merkezindeki çoğu sorunun ya da sıkıntının sevgiyi tam anlamıyla öğrenememekten ve ona duyduğumuz ihtiyacı yanlış yollar ile karşılamamzıdan geliyor.
Ek olarak yazar gerçekten bahsettiğim bütün konuları daha kapsamlı ele almış ve psikoloji alanında cidden önemli bir çalışma yapmıştır. O yüzden mutlaka kitabı tekrar okumanızı ve salt okuma ile kalmayıp hayatınıza da yavaş yavaş katmanızı tavsiye ederim.
Dipnot : 5 sayfalık gönderi için izin alınmıştır. (!)
Duyurulur 📢