Evet, bütün düzen bir tahterevalli... Öyle olduğuna inandığım kimi düşüncelerimin maalesef ki tarihin tanıklığıyla da doğrulanması beni her ne kadar karamsarlık ve kedere boğsa da bugünün sözde kendine has koşullarının meydana çıkardığı zihnimde ki (keşke sadece orda kalsaydılar) o kimi…devamıEvet, bütün düzen bir tahterevalli...
Öyle olduğuna inandığım kimi düşüncelerimin maalesef ki tarihin tanıklığıyla da doğrulanması beni her ne kadar karamsarlık ve kedere boğsa da bugünün sözde kendine has koşullarının meydana çıkardığı zihnimde ki (keşke sadece orda kalsaydılar) o kimi düşüncelerin (bedenleşmiş haliyle ve yine aynı kafa yapısı ve zihniyetiyle) karşıma çıkmaları ve onlarla muhatap olmaya zorunlu kalmam , çevremi sarıp, kuşatmaları
ve bu koşulların beni dört bir yanımdan ölesiye sıkmaları, boğmaları...
Aynı çıkarcı, hırslı, kendi dışındanın azılı düşmanı bu zihniyetin hakim olduğu dünyamın getirilerinin ve bizden götüreceklerinin dehşet verici ölçüsüzlüğüdür beni karanlığa, karamsarlığa hapseden.
Tarih bana şu gerçeği hep bir gölge gibi önüme, ardıma serip durdu; her şey politiktir, her şey sınıfsaldır, bütün yıkım ve yok oluşlar aç gözlülerin gaddarlığının, doymazlığının sonucudur. İnsan, dışında gerçekleştiğini iddia ettiği çoğu şeyi (savaş, entrika, iktidar mücadelesi, yıkımlar...) Tanrı, Din, Uğruna ölesi yüce değerler vs. yine insanın kendi çıkarına, kendi ben merkezliği uğruna yaptığıdır.
Kitabı okumaya başlayalı aklıma sık sık tür olarak da çok sevdiğim tarihsel, fantastik, iktidar ve güç ilişkilerini merkeze alan dizi-filmler geliyor; Tudors, Vikings, Game of Thrones, Marco Polo, Spartacus, Peaky Blinders, Succession, Yüzüklerin Efendisi, Muhteşem Yüzyıl... Ve bu aralar ülkemde haddinden fazla popüler ve revaçta olan! olağanüstü yanlı, tarihi sanki kör baykuşun gözlerinden izliyormuşçasına tüm gerçekleri görmezden gelme ve çarpıtmada biri diğerinden geri kalmayan sözüm ona tarihsel dizilerimiz.
Hem bu kitabı hem de yukarı da zikrettiğim baba (şahsımda çoğu kült) dizi-filmleri ve hatta (eli yükseltiyorum) şu olağan üstü yanlı dizi-filmler ortak bir noktada buluştuklarını rahatlıkla söylebilirim.
İktidar ilişkisinin, Mutlak Hakimiyet ve Güç arzusunun olduğu her yerde kaos, entrika, taht oyunları, sözüm ona kutsal amaç ve yüce değerler kisvesinin arkasına gizlenmiş hırslar...
Söyleyeceklerimi burada kenara çekip kitaptan okuduğum bölümlerde ilgimi çeken ve kendi öznelliğimde yoğurarak yazmaya heves ettiğim pasajlarla devam edelim;
-Bazen Hasan Sabbah ya da onun bir fedaisi olmanın vereceği "nefesim ensende rahat değilsin, olmayacaksın da. Tüm bu lüks, iktidar, şatafat alemini sana zehir zemberek edecek bir yara, bir hastalık gibi beni kalbinin en derinlerinde bir korku olarak taşı" hissi merak etmiyor değilim.
- Ne Frenk, ne Arap, ne Türk, ne Hristiyan ve ne de Müslüman kimliğini büyülü bir kaftan gibi sırtına geçiren adına iktidar dediğimiz bu çarpık ve kan kokan çürümüş entrika-kaos imparatorluğu kendini bana 'kendi yüce ideallerinin' kılıfı içinde olsa dahi sevdiremeyecek.
- inancınız (kimi zaman benliğinizde en saf haliyle dursa bile), ideolojiniz, o çok kutsal ve yüce değerleriniz sizi kendisine esir kıldığında onun yüce emelleri uğruna kıyamayacağınız can, yok edemeyeceğiniz düşman, talan edemeyeceğiniz şehir kalmaz. Batıniler katleder hak dava uğruna Zahiriler katleder daha yüksek değerler uğruna. Bu nasıl bir hak ki varlığını sürdürmesi karşısında gördüğünün helakına bağlıdır.
- - 12.yy Doğusunda aynı tarihsel zamanda yaşamalarına karşın Frenkler, Müslümanlardan (Araplar) sosyal, kültürel ve sağlık alanında (özellikle sağlık-tıp) çok daha gerideydiler. Müslüman tarihçilerin Frenklerden yana öykündükleri yegane hasletin onların savaşçı taraflarıdır. Gösterdikleri cesaret ve gaddarlık onlara Ortadoğu'da olağanüstü bir ganimet ve iktidar sundu. Aynı şekilde Arapların gözünde oluşturdukları bu korku ve hayranlık onları kolaylıkla hatta kimi zaman savaşmaya daha gerek kalmadan alt etmelerine veya kendilerine bağımlı kılmalarına fayda sağlamıştır. Ta ki sahneye bu döngüyü nispeten de olsa tersine çevirecek bir Türk emir* çıkana kadar. Zengi.
** "Emir" in ilk anlamı, "bir komutayı, bir yönetimi üstlenen kişi" dir. "Emirü'l müminin" tüm müminlerin, Müslümanların emiri, başı, yöneticisi anlamına gelir. Ordudaki "emirler" bir anlamda yüksek rütbeli subaylardır. "emirü' l bahr" (amir el-bahr) ise kaptanı derya veya donanma komutanı anlamına gelir; Batılılar bu kelimeyi "amiral" biçiminde alıp benimsemişlerdir. (s. 247)
--Selahaddin'in babası Eyyub, Zengi' yi Halife ile girdiği savaşta ipten almış, tam esir düşeceği sırada imdadına yetişip sağ salim Halep'e ulaşmasını sağlamıştır. İsteseydi Halifenin takdirini de fazlasıyla kazanarak onu teslim edebilirdi ama siyaset, politika, çıkarlar...
-- Zengi kudretli iktidarına yaraşır bir sonla ölmez. Alkolden kafayı bulduğu bir gece vakti duyduğu sesten uyanan Zengi, hadımağasının yatağının başucundaki şarabını içtiğini görünce küplere biner ve sabahında ona neler neler yaptıracağını söyleyip tehdit edince efendisinin böylesi gazabına uğramaktansa onu öldürmeyi daha makul bulur. Zengi, sarhoş yatağında yatıyorken aldığı sayısız hançer darbesiyle ölür. Bitti denilen devir yeni başlıyordur; Nureddin Mahmud Zengi.
-- Dindar, erdemli, şatafat ve gösterişe tamah etmeyen bir lider. Halkının dini duygu ve değerlerini körükleyen, kendisini ulema ve sofular aracılığıyla sevdiren bir lider. Ve onun sağ kolu olan daha doğrusu olacak olan Yusuf(Selahaddin).
-Suriye'yi tek çatı altında, kendi iktidarı altında, birleştirmeyi başaran Nureddin, babası Zengi'nin hayali olan Şam'ı da fethetmiştir en nihayetinde.
--Nurettin'in yanında onu güçleriyle koruyan ve destekleyen iki önemli figür karşımıza çıkıyor ;Selahattin Yusuf ve amcası Şirkuh
-- Meliki Nurettin'in onayıyla Mısır'a onlarca sefer düzenleyen Şirkuh yanında Selahattin ile nihayetinde Mısır'ı fetheder. Fatımilerin veziri Şaver'i ortadan kaldırdıktan sonra Şirkuh fatimi hilafetinin yeni Sünni veziri olur.
- savaşı aksiyonu kaosu hep at üstünde o Savaş senin bu savaş benim diye Ömür tüketen nice komutanın ölümü ne ilginçtir ki savaş meydanında olmaz çoğu zaman. Halid Bin Velid mesela. Nurettin Zengi ya da. Hatta Büyük İskender.
ve bizim Kürt komutan Şirkuh. Bir ziyafet esnasında boğazına kaçan yemekten dolayı ölüp gitti.
Selahattin'in Devri başlıyor; Mısır'ın yeni veziri.
- Selahattin de diğer birçok Kral, komutan, siyasetçi gibi her zaman öncelik olarak kendi konumunu sağlamlaştırmayı, kendi menfaatini öncelemeyi seçer, Bu, Meliki Nurettin ile karşı karşıya gelmesi pahasına olsa bile.
-- Nurettin selahattin'den Fatimi halifesi el-Adid'i ortadan kaldırmasını ve Şii Fatimi hanedanını ebediyen tarihin kanlı satırlarına kazımasını emretti. Sıkı bir Sünni olan Nurettin kendi emirinin bir Şii kralın hükmü altında olmasını kabul edemezdi.
- Selahattin yürüttüğü iyi siyasetinin meyvelerini yavaş yavaş toplamaya başlar. Meliki Nurettin ile karşı karşıya gelmeleri bir yana Selahattin Mısır'da iktidarını tam pekiştirmiş artık Mısır'ın asıl hükümdarı konumundadır.
-- Selahattin bir diğer Meliki ve halifesi olan fatimi lider el-adid ile dostane bir ilişki kurmuştur. Hem onun hem de Mısır halkının güvenini kazanmıştır. Nurettin'in Şii halifeyi ortadan kaldırma emrini bu yüzden gerçekleştirmek istemez. Çünkü onun güvenine ihanet etme fikrini benimseyemez ve Talih yüzüne güler. Fatimi halifesi hastalanır ve ölür. Ondan kısa bir süre sonra da Nurettin.
sahne artık Selahattinindir.
- Kitabın ele aldığı ilk komutan, emir ve sultanlardan Selahattin'e kadar olanlarından neredeyse hiçbiri kendisini zaferin, iktidarın ve kısmi başarının cazibesinden kurtaramadığını, işin sonunu getirmeden köşesine çekildiğini okuduk ancak Selahattin öyle olmadı. Karakterve mizacı bakımından dömemin hakim Sultan- Kral anlayışına aykırı olması bir yana, (adil merhametli savaş ahlakını benimsemiş vs.)hedefini de seleflerinin dar görüşlerinin çizdiği ufukla sınırlandırmamıştır. Hıttin'de frenkleri yenmesinin hemen akabinde zafer sarhoşluğuna kapılmayıp düşmanın eli kolu kırılmışken artık tamamen işini bitirmek için hiç vakit kaybetmeden yola devam etmiştir.
-- 3 Mart 1193 Selahattin Şam'daki sarayında son nefesini verir.
- Selahattin'i bekleme kendin Selahattin ol
-- Selahattin'in öldüğü 1193 yılından 1218 yılına kadar ki süreçte frenkler uygun koşullar sağlanıncaya ve sağlam bir darbe vuracak kadar askeri güce ulaşıncaya değin ( bu güç batıdan gelecekti) Eyyübilerin mutlak sultanı Selahattin'in kardeşi el-Adil ile sürekli ateşkesler imzalayıp yenilediler. Gücünün zirvesindeki el-Adil, iktidarını savaşşa değil ateşkeslerle ve batılılarla yaptığı ticaret anlaşmalarıyla sürdürdü. Ancak Nisan 1218'de el-Adil, karşısında muazzam güçleriyle frankleri görünce hayli şaşıracaktır.