"Bir kitapta yazmadığı sürece hiçbir şey bilmiyorum."
Filmde geçen ' Filozof krallar yetiştirdik.' cümlesi bize filmdeki ebeveynlerin hangi eğitim felsefesini benimsediğinin mesajını veriyor. Film Platon' un 'ya krallar filozof olmalı ya da filozoflar kral' sözüne bir selam çakıyor. Filmdeki ebeveynlerin…devamı"Bir kitapta yazmadığı sürece hiçbir şey bilmiyorum."
Filmde geçen ' Filozof krallar yetiştirdik.' cümlesi bize filmdeki ebeveynlerin hangi eğitim felsefesini benimsediğinin mesajını veriyor. Film Platon' un 'ya krallar filozof olmalı ya da filozoflar kral' sözüne bir selam çakıyor. Filmdeki ebeveynlerin Platon' un eğitim anlayışını son derece benimseyip uyguladığını görmekteyiz. Platona göre eğitime çok küçük yaştan itibaren kız erkek ayrımı yapılmadan eşit bir şekilde başlanmalıdır. Platon bilgiye zaten doğuştan sahip olduğumuzu ve bunu ortaya çıkarmamız gerektiğini düşünüyor. Filmde Noam Chomsky günü kutlanıyor. Chomsky' nin fikirlerine baktığımızda o da Platon ' a paralel olarak dil öğrenme yapısının her insanda zaten doğuştan var olduğunu ortaya koymuştur. Filme bakınca bu düşüncelerin yansımasını şu şekilde görüyoruz. Filmdeki öğretmen rolündeki baba, 6 çocuğunu da yaşları, cinsiyetleri fark etmeksizin aynı şekilde bir eğitime tabi tutuyor. Platon' un hayatına baktığımızda adının bile geniş göğüslü anlamına geldiğini hocası Sokrates ile tanışmadan önce edebiyatla ilgilendiğini ve sonrasında kendi kurduğu okullarda diyalektik yani karşılıklı konuşma veya monolog şeklinde bilgileri öğrencilerine aktardığını, bedeni dinç tutmak için spora önem verdiğini ve tüm bunları uyumlamak amacıyla da müzikten yardım aldığını görüyoruz. Filmde de çocuklar sabah kalkıp güne sporla başlıyor, babalarının seçtiği kitapları okuyor ve akşam beraber müzik aleti çalıyor. İdealizm ve realizmin etkilerini görüyoruz. Öğretilecek bilgiyi seçen baba ( çocukların okuyacağı kitapları o seçiyor), baba süreci takip edip notlar alıyor ( hangi sayfaya geldiklerini soruyor ve okumak için belli sürelere sahipler) bilgileri kitaptan alıyorlar yani somut ve nesnel bilgilerin öğretimi ön plandadır.Psikolojik ve sosyolojik olarak bakarsak babanın bunlara pek de önem vermediğini görüyoruz. 8 yaşındaki çocuğuna insan hakları bildirgesini öğretmiş ve yorumlamasını istiyor ama bizler çocukların belli bilişsel gelişim basamaklarına sahip olduklarını ve 8 yaşında bir çocuğun soyut işlemler dönemine daha girmediğini biliyoruz. Zaten dikkatli bakarsak daha küçük yaşa sahip olanlar ailedeki büyüklerinin cümlelerini ve hareketlerini taklit ediyor aslında. Psikososyal gelişimde açısından da tamamen eksik olduklarını düşünüyorum. Örneğin Erikson' un bahsettiği yakınlık karşısında yalnızlık evresini büyük çocukta ele alalım. Bu dönemde insanlar aile kurar, statü kazanır ve cinsellik yaşar. Fakat büyük çocuk karşı cinsle yaşadığı ilk fiziksel teması bile bilimsel duygudan yoksun açıklıyor ve daha ilk defa gördüğü kıza evlenme teklif ediyor. Gerçek hayatta neyi ne zaman yapması gerektiği hakkında fikri yok. Zaten filmin kırılma noktalarından olan şu sözü babasına söylüyor, 'Kitaplarda yazanlar dışında hiçbir şeyi bilmiyorum.' Sosyolojik olarak çatışmacı kurama yakın olduklarını söyleyebiliriz. Toplumla yaşamayı reddediyor ve toplumun çıkarları için birbirlerini sömürdüklerini düşünüyorlar. Bunları açıkladıktan sonra şu soru aklımıza geliyor evet çocuklar liseye giden birinden çok daha fazla şey biliyor ( kuzenleriyle karşılaştıkları sahne bunun altını çiziyor) ama önemli olan sadece somut bilgiyi bilip bunda uzmanlaşmak mıdır? Toplumdan tamamen kopamayacağımız ortadayken tamamen ona anarşik şekilde karşı çıkmak çocuklara hırsızlık yaptırmak mı doğru yoldur? Hastalandığında kızını hastaneye götürmek zorundaysan demek ki eninde sonunda birilerine ihtiyaç duymak zorunda kalınıyor. Ayrıca çocuklara seçme hakkı verilmemesi kendi savunduğu görüşlere bana göre tamamen ters. Çocuklardan Rellian' ın film boyunca böyle bir hayattan memnun olmadığını görüyoruz. Yani acaba çocuklara baştan sorulsaydı onlar bu hayatı seçerler miydi ki?