Merhabalar, son dönemde daha önce izlediğim ve aklımda halen soru işareti olarak kalan filmleri tekrar izliyorum, en son izlediğim ve bana göre değeri tam olarak bilinmemiş bir filmi sizlere önermek istiyorum. Darren Aronofsky ‘e ait The Fountain ilk defa izleyenlere…devamıMerhabalar, son dönemde daha önce izlediğim ve aklımda halen soru işareti olarak kalan filmleri tekrar izliyorum, en son izlediğim ve bana göre değeri tam olarak bilinmemiş bir filmi sizlere önermek istiyorum.
Darren Aronofsky ‘e ait The Fountain ilk defa izleyenlere yeni bir deneyim yaşatma vaadinde olan cidden benzersiz bir yapım, bir erkeğin zamanın ve mekânın dışına çıkarak, insanoğlunun en kadim düşmanı olan ölümle savaşını, aşka adanmışlığını ve hayat ağacı ile olan sonsuz yolculuğunu sembolik bir dille ve ezoterik öğelerle anlatan film, macera dolu hikayesiyle hem ruhunuza hem de kalbimizi derinden işleyecek yapım. Zamanın izafiliği, mitler, semboller, yaşamın amacı ve anlamı
Üzerine düşündüren bununla birlikte duygulara akan tam anlamıyla bilinci aşan bir film.Hiçbir karenin amaçsızca çekilmediği, her karesi ve detayında farkı bir anlam barındırıyor. Filmin konusu ve sahnelerin içerdiği anlamlar hakkında net bir karar vermek hiç kolay değil. Hatta bu filmi yönetmen dışında hiç kimsenin tam olarak açıklayamayacağı yönünde yorumlar olduğunu da belirtmek isterim.
Bana göre bu film Aronofsky'nin duyarlılığı, Kubrick'in insanlık keşfi ve spielberg'in duygusallığı arasına yerleştirilebilir, çünkü kubrick'in insanlık durumunda görünür olan ve bizi saplantı ya da çılgınlık içinde varoluşun sınırına doğru götüren aşırılığının unsurlarını ve Spielberg'in duygusu ve geride kalma arzusu ile birleşiyor filmde, durum ne kadar umutsuz görünürse görünsün.
Ölüm ve sonsuzluk kavramlarını oldukça sakin, yormadan işlemiş. insanlık tarihi boyunca çare aranan ölüm ve karşı koyamadığımız sonsuzluk arayışı aslında mümkün mü? aşk mıdır aslında bu sonsuzluğu bize verecek olan? yüzyıllar boyunca anlatılacak kahramanlık öykümüz mü? tarihe geçecek buluşumuz mu? yoksa acı mı? belki sonsuzluk dediğimiz şey aslında ölümün ta kendisidir, belki de hem hepsi hem de hiçbiridir, kim bilir?
Benzeri sorular sormanızı sağlıyacak oldukça katmanlı bir film her izleyişte farklı bir anlam çıkarmak mümkündür, ilk izlediğim de bana karışık gelen fazla detay bulunduran filmleri seviyorum özellikle Aronofsky’nin eseriyse cidden benim için değeri fazla oluyor.
Yönetmenin her filmini izlemedim ancak izlediğim her filminde beni düşünmeye iten, hayatı sorgulatan ve bu sorulara kendimce anlam vermemi sağlayan bir aktarıma sahip bende ki yeri çok başka, yaşamı tasvir ediş şekliydi belki etkileyen belki de bakış açısında ki özgünlüktü bilemiyorum sadece seviyorum, yeni pencerelerden baktığımda başka biri gibi düşünmeyi bana tam olarak hissettirmesiydi beni etkileyen.
Aronofsky’nin kendine olan tarzı ve yapımlarında birden fazla detayla yormadan anlatmak istediklerini aktarması, aslında ona karşı büyük bir merak içerisindeyim yapımlarını izledikçe kendisine olan hayranlığım merakım ile aynı oranda artmaya devam ediyordu ve açıkçası ona karşı hissettiğim sevgiyi besleyen bir nevi bu merakımdı.
Ayrıca değinmek istediğim en önemli nokta filmin müzikleri, Aronofsky'nin diğer filmleri olan pi ve requiem for a dream'in de müziklerini yapan Clint mansell yapmış.
Böyle müziklerinin kelimelere ihtiyacı olmadan duyguları bu denli mükemmel bir şekilde yansıtması çok ayrı ya arada kendimi bu filmin müziklerinin içine sürüklenirken buluyorum ve açıklayamadığım birbirinden bağımsız ortaya çıkan bu ruh boşluklarını açıklamaya edebi becerim yetmese de (belki de benim beceri eksikliğimden bağımsız olarak, dil hislerimi iletmek için yeterli bir araç değildir).
Kısaca yönetmene şans verirseniz pişman olmayacağınızdan eminim, iyi akşamlar.