Öte Dünya Üzerine (Bir manifesto) ❕: Bu dünyada arzu ettiklerini gerçekleştirebilen bir insanın, öte dünyaya gereksinim duyacağını zannetmiyorum. Gereksinim duyanlar açısından karşımıza iki farklı durum çıkabilir; birilerini öte dünyaya inandırmaya çalışanlar veya kendilerini inandırmaya çalışanlar. İlkinin gayesi inandırmak istediği kişinin…devamıÖte Dünya Üzerine (Bir manifesto) ❕:
Bu dünyada arzu ettiklerini gerçekleştirebilen bir insanın, öte dünyaya gereksinim duyacağını zannetmiyorum. Gereksinim duyanlar açısından karşımıza iki farklı durum çıkabilir; birilerini öte dünyaya inandırmaya çalışanlar veya kendilerini inandırmaya çalışanlar. İlkinin gayesi inandırmak istediği kişinin hoşnutsuzluk düzeyini düşürmek istemesidir, örneğin keyif içinde yaşayan, insanların emeklerini sömüren bir patron tahayyül edelim. Ve bunun yardakçısı bir din adamı. Eğer dışarıdan hiçbir etki olmazsa, sömürdükleri kişiler bir süre sonra isyan edecektir, bu duruma karşı çıkacaktır. Ama ne şanstır ki, öte dünyada onları mükemmel bir yaşam beklemektedir. Orada haksızlığa yer yoktur, ilahi adalet vardır. Aslında bu yere inanmak ve inandırılmak herkesin işine gelir. Patron istediği gibi yaşar, din adamı akıl hocalığı yapmanın keyfini sürer, sömürülenler Don Kişot misali tatlı bir rüyanın içinde mutlu mutlu çalışırlar. Hatta ve hatta bu durumu bozmaya çalışanlara en çok tepkiyi onlar verir. Çünkü kendilerini inandırmak için din adamından daha çok uğraş vermişlerdir. Öteki dünyaya inansalar da inanmasalar da sömürülmeye devam edecekleri için bir nevi çektikleri acıyı anlamlandırma ve hayatlarının yok yere heba olmadığına dair kendilerine karşı çıkma ihtiyacı hissetmişlerdir. Uğradıkları veya tanık oldukları haksızlıklarla anında hesaplaşamadıkları için, hesaplaşmayı ertelemektedirler. Ve hesaplaşmanın mutlaka bir gün gerçekleşmesi dileğindedirler.
Sanırım intikam da bu durumun bir türevidir. Olay gerçekleştiği anda içimizi bir nefret kaplar, fakat uygun zaman olmadığı için eyleme geçemeyiz. Hemen nasıl hesaplaşacağımızı planlamaya koyuluruz veya durumu öteki dünyaya bırakırız. Çünkü haklı olduğumuzu düşünürüz, ve orada hakim rolünde bulunacak olan yüce varlık haklı olduğumuza kanaat getirecektir. Bundan eminizdir. Kendini haklı görmeyen bir insan tanımadım. Haksız bile olsa ona verilen cezanın yeterli olduğunu düşünür veya haksızlığı ona zevk verir. Çektiği acı içerisinde tatmin olur. Öte dünyaya inanıp, yüzde yüz cehenneme gideceğini düşünen birisini bulabilmek imkansıza yakındır. Zihninin bir köşesinde mutlaka affedileceğini umar. İronik tarafı ise, cennette sahip olacağımıza vaat edilen şeylerin bu dünyada yasaklanmış olmasıdır. Onları güzel ve eğlenceli buluruz, onlardan uzak durmak için bir ömür boyu zorlanırız. Ama sonunda ödül olarak bize onlar verilir… Bunda ne anlam aramak gerekir? Komik bir oyundan başka bir şey olmasa gerek. Ders çalışması için küçük bir çocuğa vaat edilen ödüller gibi. Din adamlarına sorarsanız tanrı bizim iyiliğimizi düşünür, ve yalnızca ona kulluk etmemizi ister. Çok insancıl bir düşünce değil mi bu? Tanrının bu kadar insansı bir figür olması tesadüf müdür? Konudan sapıp tanrıya girmeyelim.
Sonuç olarak öteki dünya düşüncesi sömüren, sömürülen ve buna çanak tutan herkesin oldukça işine gelir. Çünkü herhangi bir insan bundan zarar göreceğini düşünmez. Öteki dünyanın olmadığını düşünen ben bile var olma ihtimalinden keyif alıyorum. Çünkü ilahi bir varlık varsa beni suçlu bulmayacaktır. Kendimce yüzde yüz haklıyım (herkes gibi). Bu yüzden de; öteki dünya yoktur, var olduğuna inanmayın diye kendimi yırtmayacağım. İnanan için de, inandıran (ne kutsallık ama!) için de kutsal bir gaye mevcut. Çok yazdım bu kadar yeter.