❕SAVAŞ VE SAVAŞÇILAR ÜZERİNE❕
Haydi bugün bir farklılık yapalım ve yazıya tanım araklayarak başlayalım. Savaş: Devletlerin, aralarındaki ekonomik ve siyasal anlaşmazlıklar vb. nedeniyle, Siyasal ilişkilerini keserek, birbirlerine karşı ordularıyla giriştikleri silahlı eylem. Bu şekilde düşününce etkisi tam olarak anlaşıIamamakta. Bir…devamı❕SAVAŞ VE SAVAŞÇILAR ÜZERİNE❕
Haydi bugün bir farklılık yapalım ve yazıya tanım araklayarak başlayalım. Savaş: Devletlerin, aralarındaki ekonomik ve siyasal anlaşmazlıklar vb. nedeniyle, Siyasal ilişkilerini keserek, birbirlerine karşı ordularıyla giriştikleri silahlı eylem. Bu şekilde düşününce etkisi tam olarak anlaşıIamamakta. Bir de savaşçı kelimesini düşünelim. Sizce de kulağa görkemli gelmiyor mu? Toplumdaki algıyı aklımıza getirirsek bu kelimenin her zaman onurlandırıldığını fark ederiz. Savaşçılık her zaman övülmeye değer bir özellik olmuştur. Peki bunun sebebi nedir? Gerçekten övülmeye değer midir, yoksa hemen hemen her kültürde savaşa atfedilen önem midir? Hemen hemen her kültür diyorum çünkü, savaşa ve savaşçılığa gereken önemi göstermeyen toplumlar yok edilmiş veya asimile olmuştur. Bu ne kadar acı da olsa kabul edilmesi gereken gerçektir. Özellikle de tanrının bir yarattığı düşünülen bir dünyada bu gerçekten çok saçma değil midir?
Barışçıl, pasif toplumlar her zaman diğerlerinin müdahalelerine maruz kalmaktadırlar. Bireysel olarak da benzer bir durum söz konusu olsa da bunu en aza indirgemek mümkündür. Kişisel mücadeleler, husumetler daha az çabayla ve uygun kurumların müdaheleleriyle çözüme kavuşturulabilmektedir. Ama söz konusu büyük toplulukların savaşı olduğunda, çatışma bir çığ gibi büyümektedir. Bunun önüne geçmek için gereken çaba çatışmayı kazanmak için gereken çabadan daha fazla bile olabilir. Sanırım bu yüzden insanlar savaşmayı bu kadar kolaylıkla tercih edebilmekte. Tabii burada yöneticilerin hırsları, buna yönelik halkı manipüle etmeleri de oldukça etkili. Savaşın sonucunda toplumsal bir kazanç sağlayacaklarını halka inandırmakta başarılıdırlar. Reddedilmesi çok zor vaatlerde bulunurlar. Çok ileri gidip cenneti müjdeleyenler bile alabilir. Ama asıl düsündükleri kişisel kazançlarıdır. Bir toplum diğer topluma acılar çektirip, onları öldürüp, haklarını gasbederek nasıl mutlu olabilir? Bunun için onların insan olduğunu unutabilmek, inanılmaz boyutlarda ayrıştırılmak şart. Bir diğer kolaylık da kitle psikolojisi sayesinde sorumluluktan kaçınabilmek. Eylemlerinin sonucunu düşünmeden herkese uyum sağlamak. Sorumluluk kesrinin paydası büyüdükçe vicdan azabının sıfıra yakınsaması…
Tüm etik konular dışında kaybetmenin riski bile bence savaştan caydırıcı bir etki oluşturmalıdır. Ama ne yazık ki insanoğlu açgözlüdür. Her şeyi kendisine ister. Nasıl ele geçirdiği, elindekini kaybederse ne olacağı tamamen ikinci plana atılır. Aslolan kazanma hedefidir. Mevcut medeni dünyada bile ilkeI hırslar aşılamamaktadır. Rakipleri alaşağı etmeye çalışmak ayıplanmamaktadır.
❓Rekabet bazen gerçekten de eğlenceli olabilse de abartmaya lüzum var mıdır? Kendiniz, toplumunuz için ne kadar kutsal olursa olsun gerçekte sıradan bir amaç uğruna, savaşmak istememiz gereken bir eylem midir? Sırf kendi çıkarlarımız uğruna birçok canlının (elbette etkilenen yalnızca insanlar olmamaktadır) yaşamına onarılamayacak zararlar vermeli miyiz? Sırf onları geçmek adına gecemizi gündüzümüze harcayıp başka hiçbir işe yaramaz silahlar üretmeli miyiz? Kendi fikirlerimizi ve inançlarımızı yaymak için onlara baskı yapmalı mıyız? Kendini savunma kisvesi altında kirli emellerimizi gerçekleştirmeli miyiz? Karşılıklı iyi niyete bir gün kavuşabilecek miyiz? Evrimi kendimizi haklı göstermek için kullanmaktan vazgeçecek miyiz? Doğanın kanunlarını ne zaman yenilgiye uğratacağız? Bunların gerçekleşeceği günü gerçekten merak ediyorum. Barış dolu bir dünya umuduyla…