Merhabalar, bugün neredeyse 1 buçuk yıldır listemde olan bir film ile karşınızdayım.. ~ Filmimiz Çanakkale/Gelibolu savaşından 4-5 yıl sonraki zaman aralığında geçiyor. Gelibolu'daki muharebe kazanılmış kazanılmasına da, ne zorluklarla ne şehitlerle.. Bunun üzerine düşmanla barış yapılmış ve İngilizler'de aralarındaki barışı…devamıMerhabalar, bugün neredeyse 1 buçuk yıldır listemde olan bir film ile karşınızdayım..
~ Filmimiz Çanakkale/Gelibolu savaşından 4-5 yıl sonraki zaman aralığında geçiyor. Gelibolu'daki muharebe kazanılmış kazanılmasına da, ne zorluklarla ne şehitlerle.. Bunun üzerine düşmanla barış yapılmış ve İngilizler'de aralarındaki barışı bahane ederek, kendi ölülerinin mezarlarını bulup başlarına haç dikmek için, bizim nice kanlar döktüğümüz topraklara rahatça gelip bir oradan bir buraya at koşturmaktadırlar. Tabi bir de bu yetmezmiş gibi İngilizler'in baskısı altında olan İstanbul Hükumeti de Gelibolu'ya, İngilizler'in ölülerini bulmasına yardım etmesi için, o savaşta orada komutanlık yapmış ve o toprakları avucunun içi gibi bilen Binbaşı Hasan'ı oraya göndermişlerdir..
~ Tabi bütün bunlar yaşanırken Avustralya'da da oğullarını Anzak kuvvetlerinin yanında savaşmaya göndermiş olan, kovboyumsu kılıklı bir abimiz, daha doğrusu babamız vardır; Russell Crowe..
Russell abimiz hem oynayıp hem de filmi yönettiği için tabi o zamanlar daha bi maharetli, elinden 50 metrelik su kuyusu açmaya kadar her iş geliyor. Neyseciğime işte, günler geçiyor, aylar geçiyor hatta ve hatta yıllar geçiyor ama Russell abinin çocukları bir türlü gerisin geri çöl ortasındaki çiftliklerine geri dönmüyor. Eşi de çocuk hasretinden hakkı rahmetine kavuşunca bizim Russell abi, "Sokarım su kuyunuza da, çöl arkaplanlı çiftlik evinize de" deyip vuruyor rotayı İstanbul'a, savaşta öldüklerini düşündüğü çocuklarını aramaya..
§ Aslında buraya kadar yazdıklarımın içeriğinde spoilerımsı olduğunu düşünmüyorum. Etse etse filmin ilk 10 dakikası falandır. Hatta yukarıdaki yazıyı kitap için kalbinizi hoplatan bir kitabın arka kapağı veyahut sizi filmin içine sürükleyen bir filmin fragmanı gibi de düşünebilirsiniz..
Şimdi filmin birkaç hoşuma giden ve gitmeyen taraflarına da değinip gönderimi sonlandırmak istiyorum.
~ Filmin gerçekten de tarafsız bir şekilde çekildiği o kadar belli ki.. Yani ne İngilizleri, ne Yunanları, ne de Osmanlıyı övüyor veya gömüyor. Her millete eşit şekilde yaklaşıp, eşit bir şekilde eleştiriyor gibime geldi bana şahsen. Ama abi her İstanbul dendiğinde şu siktiğimin sarı filtresini vermek zorunda mısınız ya? Ulan Arabistan bu kadar sarı değil amq @_@. Onun haricinde film bir savaş filmi olmasına rağmen savaş sahnelerinin çekimleri vasattı, o yüzden film daha çok macera-drama türüne yatkındı. Ayrıca bu filmle birlikte kılık, kıyafet ve şapka kanununun önemini daha iyi anlamışızdır diye umuyorum..
¶ Süresi birazcuk uzun olsa da, yer yer verdiği mesajlar ve Yılmaz Erdoğan'ın o yavaş, kelimelerin üstüne bastıra bastıra konuştuğu ingiliççesi filmin süresini size unutturacaktır :D.
Bu filmi de; boş bir vakitte izleyip, sindirilmesi gerekenler kategorisine alıyor ve buraya kadar okuyan herkese teşekkürlerimi sunuyorum efem 💫
💭 He is the only father who came looking..
🍿 9/10 🍿