Çok fazla anime izleyen birisi değilim fakat bu anime daha ilk gördüğümde aşırı ilgimi çekmişti. İyi ki de izlemişim, gerçekten müthiş bir seyir deneyimi yaşattı bana. Şimdi konuya kısaca değinecek olursam Kaiba distopik bir evrende geçen bir anime. Bu evrende…devamıÇok fazla anime izleyen birisi değilim fakat bu anime daha ilk gördüğümde aşırı ilgimi çekmişti. İyi ki de izlemişim, gerçekten müthiş bir seyir deneyimi yaşattı bana.
Şimdi konuya kısaca değinecek olursam Kaiba distopik bir evrende geçen bir anime. Bu evrende en çok göze çarpan şeylerden biri sınıf ayrımı. Çünkü burada insanlar eğer zenginse, bedenleri ölse dahi yeni vücutlar satın alarak sonsuza kadar yaşamaya devam edebiliyorlar. Yok eğer insanlar fakirse, sevdiklerinin daha iyi bir yaşam sürmesi için fedakarca bedenlerini zenginlere satıyorlar. Artık bedene sahip olmayan zihinleri bir çipin içinde tıkılı kalıyor. Bu zihinler ise arafta gibi, hiçbir şey yapamıyor ve ya yok olmak ya da bir bedene kavuşmak için öylece bekliyorlar.
İlk bakışta sevimli gibi gözüken animede aslında depresif bir anlatı var, görsellik açısından da kendine has bir tarzı var. Tıpkı bedenlere bakıp içinde nasıl bir karakter olduğunu bilemeyişimiz gibi, animenin yalnızca çizimlerine (yani genel görünüşüne) bakıp içeriği hakkında peşin hükümlü olmamamız gerekiyor. Çünkü açıkçası ben ilk açtığımda neden bilmiyorum ama bu kadar iyi bir içerik beklemiyordum, eminim ki izleyen kişiler de beklentilerinden daha iyisiyle karşılaşmışlardır. Ne animenin genel görünümüne, ne de karakterlerin görünümüne aldanıp iyi/kötü fikir yürütmemek gerekiyor. Akışa bırakıp sadece izlemek en doğrusu olacaktır.
Animenin ilk yarısına kadar farklı gezegenlerde farklı karakterlerin hikayelerini dinliyoruz. Gerçek hayata ait somut görüntüler çok az ve buna zıt olarak gerçek hayattaki duygular göz önünde.
İkinci yarıda ise olaylar karmaşık bir hal alıyor ve esas hikayeye (ana karakterin hikayesine) daha fazla giriyoruz. Buralar biraz kafa karıştırıyor ama yine de çok güzel.
Bence benim fark edemediğim pek çok ayrıntı vardır fakat fark ettiklerim bile bu animeyi çok çok sevmeme yetti. En çok dikkatimi çeken şeylerden biri de insanların sürekli bir arayışta olmasıydı. Her zaman daha iyisine ulaşmaya çalışıyorlar, daha iyi bir bedene sahip olmak, daha iyi bir gezegende yaşamak gibi arzulara kapılıyorlar ve bundan dolayı gözlerinin önünde (hatta ayaklarının dibinde demek daha yerinde bir benzetme olacak) olan güzellikleri fark edemiyorlar. 4. bölümde farklı diyarlara merak salan torunları için büyükanne şöyle söylüyor:
"Dünyanın her tarafı aynı, büyük ya da küçük. Asıl önemli olan yüreğin büyüklüğü."
Kocaman gezegende küçücük kalbimiz iş görmüyor, hal böyle olunca yeni bir gezegen mi aramak gerekiyor yoksa gönlümüzü genişletmek mi?
Tüketim çılgınlığının getirmiş olduğu hep daha iyiyi isteme ve elindekiyle hiçbir zaman tatmin olamama durumu pek çok bölüme azar azar yediriliyor. Zihinlerin değiştirdiği bedenler ve bir bedene sahip olduğuna şükretmesi gerekirken daha iyi bir bedeni arzulayan insan buna yerinde bir örnek olur.
Aslında en başından beri bize söylediği şey kısaca bu arzu ve isteklere kapılırsak yavaş yavaş benliğimizi yitireceğimiz gerçeği...
Eminim ki değinmem gereken çok nokta var ve ne kadar yazsam da eksik kalacak gibi. Yine de yorumumu böylece paylaşmak istiyorum. Çünkü bu animenin konusuyla, mesajıyla, müzikleriyle ve görselliğiyle daha fazla izlenmeyi hak ettiğini düşünüyorum.