Her zaman diyorum ki çevreme, yakınlarıma İlk önce güzel ülkemizi gezin, dolaşın, farklı yörelerimizin yemeklerini tadın diyorum. Şu güzel ülkemizin, güzel Anadolu’muzun, güzel insanlarımızın o kadar çok sıcak, samimi, ve bir o kadar da güzel yaşamları ve gezilecek görülecek yerleri…devamıHer zaman diyorum ki çevreme, yakınlarıma
İlk önce güzel ülkemizi gezin, dolaşın, farklı yörelerimizin yemeklerini tadın diyorum. Şu güzel ülkemizin, güzel Anadolu’muzun, güzel insanlarımızın o kadar çok sıcak, samimi, ve bir o kadar da güzel yaşamları ve gezilecek görülecek yerleri varki. Aklımız havsalamız almaz. Bırakın bu avrupa aşkını diyorum. Bizdeki yerlerin yüzde biri olsa nasıl pazarlarlar ama. Zaten en iyi yaptıkları şey pazarla ve sat. Aynı şekilde diyorumki bizde de ne yazarlar var. Arayın bulun okuyun. Ondan sonra yabancı klasikleri, yabancı yazarları okuyun diyorum. Okumak ve gezmek güzel bir şey ama ;
İlk önce kendi ülkemizi gezelim ve yine ilk önce raflarda yerli romanlarımızı gezelim..
Böyle biraz milli duygularla bir giriş yaptıktan sonra kitaba geçeyim.
Öncelikle bu kitabı bana hayatımda çok önemli bir yeri olan. Çok değer verdiğim bir kişi tavsiye etti. İyiki de tavsiye etti. İyiki bu kitapla beni tanıştırdı.
Ben ihsan Oktay Anar’ı bu kitapla tanıdım.
İlk etapta adından ve kapağından da anlaşılacağı üzere, kitabın bizi fantastik ve tarihsel olayların içine atacağı zaten belli oluyordu. Fakat İhsan Oktay Anar öyle bir düş dünyası oluşturmuşki. Tarih, din, felsefe, mitoloji ve fantastik ögelerinin hepsini bir arada karıştırmış. Ama bunu yaparken, bu ögeleri, bir puzzelın parçaları gibi bir bir yerine yerleştirir gibi bize anlatıyor bu romanda. Tam anlamıyla postmodern bir roman örneği sunuyor bize İhsan Oktay Anar.
Kitap ilk başta okurken biraz yoruyor okuyucuyu. Çünkü Osmanlı dönemine ait oldukça eski kelimeler yer alıyor kitapta. Hatta ben kelimelerin anlamlarına bakarken bir arkadaş bana sen ne dersi çalışıyorsun dedi ☺️
Daha sonraları ilerledikçe sayfalar artık kitabın dili daha da sadeleşmeye başladı.
Akıcı bir şekilde devam etti. Belki de yazar bilerek ilk başta okuyucuyu zorluyor. Belki de bilerek böyle bir kıymetli hazineyi( evet yanlış okumadınız “kıymetli bir hazine” bu kitap) herkesin bulmasını, okumasını istemiyor.
Kitap bir düşler kitabı. O kadar çok alıntı yapılacak söz varki kitapta. Cümlelerin altını çize çize kitabı komple karaladım. En son Paulo Chloe’nin meşhur simyacı kitabında bu kadar altını çizmiştim bir kitabın herhalde.
Kitap da bir sürüüü altını çizdiğim sözlerden birinde şöyle diyordu;
“Düşlere dokunmak mümkün olabilirmi ?”
Ben dokundum o düşlere bu kitapta. Kitabın başkahramanı olan Uzun İhsan Efendiyle ben de gezdim o düşleri. Hiç bitmesin istedim bu düş. Umarım sizler de okursunuz bu kitabı da sizlerde gezersiniz o düşlerde. İnanın hiç bitmesini istemeyeceksiniz. Ben 10 günde bitirdim kitabı sindire sindire okudum. Seve seve..
Kitabı hiç okumayıp yeni okumaya başlayacakları kıskanıyorum. Mutlu günler mutlu okumalar dilerim ☺️