Bir insanın kendine ne kadar yabancılaşabildiği, kendi tabiatını ne kadar inkar edebildiği ve belli sınırları aştığında bunun cezasından ne kadar kaçabildiğini anlatan bir Dostoyevski başyapıtı. Şuan olduğumuz insanla, Raskolnikov arasında kaç duygu, durum var bilemiyorum. Delilikle dahilik arasında incecik bir…devamıBir insanın kendine ne kadar yabancılaşabildiği, kendi tabiatını ne kadar inkar edebildiği ve belli sınırları aştığında bunun cezasından ne kadar kaçabildiğini anlatan bir Dostoyevski başyapıtı. Şuan olduğumuz insanla, Raskolnikov arasında kaç duygu, durum var bilemiyorum.
Delilikle dahilik arasında incecik bir çizgi vardır derler.
Olmak istediğimiz kişi bizim tabiatımıza uygun değilse hâlen ona ulaşmaya çabalamak gerekir mi?
Bunu uğruna kendi tabiatımıza karşı çıkmak gerekiyorsa bunun cezasını çekmeye hazır mıyız?
Raskolnikov, ekonomik sıkıntılarından dolayı hukuk fakültesini yarıda bırakan çevresi tarafından kötü bilinmeyen, tek başına, kendi halinde bir gençti. Her ne kadar başlangıçta bunu insanlara yansıtmasa da kendi içinde çok derin düşüncelere sahipti. Dostoyevski kitapta bizi bunları anlatarak karşılıyor.
Raskolnikov insanları 'Olağanüstü İnsanlar' ve 'Sıradan İnsanlar' olarak ikiye ayırıyor. 'Sıradan İnsanlar' kurallara uyan, otoriteye karşı çıkmayan normal insanlardır. Bu tür insanlar hayatlarını değiştirmek için risk almazlar, tekdüze bir yaşam içindedirler. Bu sıradanlık Raskolnikov'a göre onların tabiatıdır. Olağanüstü insanlar ise kuraltanımaz, kendi yaşam biçimlerini oluşturur, idealleri uğruna her şeyi yapabilecek insanlardır. Kitapta bu insanlara tarihten örnekler verilmiştir (Newton, Muhammed, Napolyon gibi) Raskolnikov'u en çok etkileyen Napolyon olmuştur.Raskolnikov kendini Olağanüstü İnsanlardan olduğuna inandırmak ister bu konuda şüpheye düşer. Ancak şüpheye düşmesi bile kendisinin o gruba ait olmadığının kanıtıdır.
Kimlik arayışı ve kendi içindeki çatışmasının onu aslında yapmayacağı bir hataya sürükler.
Onu kurtarmak için istemediği, varlıklı bir adamla evlenmek isteyen kız kardeşini; yoksul annesini ve kendisinin ekonomik imkansızlıklar sonucu hukuk fakültesini bırakışını düşünür. Uzun bir süre kendi içinde verdiği mücadelenin sonucu ev sahibi olan Tefeci kadını öldürmeye ve ondan çaldığı paralarla yeni bir hayata başlayacağına inanır. Tefeci kadının kötü bir insan oluşu, etrafına nefret saçışı ona onu öldürünce topluma yarar sağlayacağına inandırır. Ve bir gün bu düşüncesini gerçekleştirir.
Tefeci kadını öldürür ancak sonrasında onu beklediğinden çok farklı bir hayat karşılar. Düşündüğünün aksine rahat bir yaşam sürmek bir yana bunu yaptığı için vicdani yükümlülüğünden kurtulamaz, hayatına devam edemez olur.
Kitabın sonundan bahsetmeyeceğim ama yazıldığı yıla göre ağırlığı fazla olan bir kitap. Kesinlikle okunmalı ve insana kendisini (sonuçları Raskolnikov'daki kadar ağır olmasa da) Sıradan İnsan mı yoksa Olağanüstü İnsan mı diye sorgulatmalı.
Eğer buraya kadar okuduysan bil ki seviliyorsun, keyifli okumalar ve acılar dilerim..