Daha önce hiç Japon Edebiyatı okumadığım için bu yabancı kültürü tanımadan önce biraz önyargılıydım. Ama bu kitapla başlamak kesinlikle doğru bir tercihti. Her ne kadar ağır konular işlense de kitabın dili çok sade ve akıcıydı. Böylelikle bir oturuşta bitirebiliyorsunuz. Özellikle…devamıDaha önce hiç Japon Edebiyatı okumadığım için bu yabancı kültürü tanımadan önce biraz önyargılıydım. Ama bu kitapla başlamak kesinlikle doğru bir tercihti. Her ne kadar ağır konular işlense de kitabın dili çok sade ve akıcıydı. Böylelikle bir oturuşta bitirebiliyorsunuz. Özellikle ilk defa Japon Edebiyatı okuyacaklara tavsiyem bu kitaptan başlamalarıdır.
Kitapta iki adet hikaye var.
Birinci hikaye yargılanmayı bekleyen bir mahkum olan Eizō Shimamura'nın eski bir dostu olan Savcı Hachirō Tsuchida'ya yazdığı bir mektuptan oluşuyor. Mektupta bu ikili arasındaki ilişkiyi ve geçmişi öğreniyoruz. Eizō küçüklüğünde Tsuchida'nın onu ilginç yönleriyle etkilediğini anlatıyor. Onun deyimiyle Tsuchida şeytan, o da şeytanın çırağıdır. İkilinin yolları bir yerde ayrılıyor ama Eizō eski dostunun ona verdiği karanlık özellikleri keşfetmeye başlıyor. Sosyal hayatında ve özellikle de kadınlarla olan ilişkilerinde bu durumu fark ediyor ve bir yandan huzursuz olsa da bir yandan bundan acayip zevk alıyor.
••••••••••••••••••••SPOILER••••••••••••••••••••
Eizō'dan kitabın en başından beri özellikle karısına olan davranışları yüzünden nefret ettim. Her ne kadar Tsuchida'nın onu etkilediği ve bu hale getirdiği anlatılsa da ben Eizō'nun da zaten içinde böyle bir kişilik olduğunu düşünüyorum. Kitapta şöyle bir bölüm var. "Tsuchida-san, bunu hiç utanmadan söylüyorum. Ben küçük bir şeytandım. Fakat kendimi geliştirip daha büyük bir şeytan olabilmek için bir veya iki kadını feda etmenin yanlış bir tarafı yok, değil mi?" Burada anlıyoruz ki Eizō içinde zaten bir şeytan taşıyor ve Tsuchida'nın yaptığı tek şey bu şeytanı uyandırmaktı.
•••••••••••••••••SPOİLER BİTTİ•••••••••••••••••
'Onları Öldürdü Mü?' hikayesi ise bir çiftin cinayetini bizlere anlatıyor. Bir iş adamı olan Seizō ve karısı Michiko bir gece villalarındaki yatak odalarında öldürülür. O sırada yatak odasında bulunan bir kişi daha vardır ve bu kişi de Michiko'nun bir arkadaşı olan Ōdera'dır. Ōdera elinde bir bıçak tutmaktadır ve üstü başı kan içindedir. Böylelikle cinayetin baş şüphelisi olmuştur. Tüm kanıtlar katilin Ōdera olduğunu göstermektedir ve üstelik kendisi de cinayeti işlediğini itiraf eder. Ama yine de avukatı olaylara inanmaz ve olayda bir bityeniği olduğunu düşünür. Hikaye, 'Acaba o mu öldürdü, öldürmediyse sebebi neydi,' gibi sorularla kendini okutmayı başarıyor.
••••••••••••••••••••SPOILER••••••••••••••••••••
Ōdera'nın cinayeti işleme sebebi bana çok saçma geldi. Duygularının çok kuvvetli olduğunu ve bir aşk uğruna bu şekilde kendisini işlemediği bir suç yüzünden idama götürmesi romantik falan değil aptallıktı. Hikayede sevdiğim tek kısım sanırım Ōdera'nın babasının ölümünün intikamını almak için adaletle ve kanunlarla savaşmasıydı.
•••••••••••••••••SPOİLER BİTTİ•••••••••••••••••
Birinci hikayeyi ikinciden çok daha fazla sevdiğimi söylemeliyim. Hatta ilk hikayeyi okuyunca ikinciye olan beklentim de doğal olarak arttı. Ama maalesef beklentimi karşılayamadı. Yine de ilk defa Japon Edebiyatı okuyacaklar için bu kitabın mükemmel bir başlangıç olacağını düşünüyorum.