Aylar önce hayatımın büyük şaşkınlığını yaşamaktaydım. Hayatımda ilk defa kitap okuyamıyordum. Belki dünyadaki başka ihtiraslar, belki de akıl havada geçirilen günlerden ötürü duygularımın üzerinde bıraktığı etki sebebiyle.. Okuyamamın nedenini anlayamasam da müthiş bir vicdan azabı çekiyor, defalarca okumaya çalıştığım herhangi…devamıAylar önce hayatımın büyük şaşkınlığını yaşamaktaydım. Hayatımda ilk defa kitap okuyamıyordum. Belki dünyadaki başka ihtiraslar, belki de akıl havada geçirilen günlerden ötürü duygularımın üzerinde bıraktığı etki sebebiyle.. Okuyamamın nedenini anlayamasam da müthiş bir vicdan azabı çekiyor, defalarca okumaya çalıştığım herhangi bir kitaplara utanıp sıkılsam da boynu bükülebilecek bir çiçek muamelesi yapıyor, içimdeki değişik hislerle birlikte kenara koyuyordum. Olduğu gibi söylemek gerekirse, kapağını açıp kapatmam bir oluyordu.
Hülasa -bu denli ehemmiyet verdiğim kitaplara arkadaşlık edememek- hürriyetine kavuşamamış bir kuş gibi içimi burkuyor, mamafih ulaşamadığım yerleri muhayyel ettiriyordu.
Ta ki Sabahattin Ali ile tekrar bir münasebet içerisine girene kadar.
Sabahattin Ali beni her zaman büyük bir saadet kuyusuna atmış mühim insanlardan biri oldu. Arzu etmediğim, belki ihtimalini bile düşünmeye teşebbüs etmediğim duygulara riayet ettirdi. Nahif cümleleri, fikirleri ve kalemiyle beni bütün kasvetlerin içinden alıp çıkaran, içimde bulunan bütün kudreti önüme seren, bilhassa müteessirli duygularımı açığa çıkardığı vakitler olsa bile beni müsterih birine çeviren, her şeyiyle beni tesiri altına alıp teskin etmeye çalışan biri oldu.
İçimizdeki Şeytan aylar sonra bana tekrar itiyatlarımı elde etmemi sağladı, ayrıca eserde bazı tafsilatlara tesadüf etmek içimdeki farklı yerlere pencere açtırdı.
Azizim, konusunu anlatacağım bir kitap değil bu, ne anlattığından bahsedip geçebileceğim bir yazar değil...
Hayatımda ilk defa kalem aldım ve altını çize çize okudum bir kitabı. (Yetmedi post-it bile yapıştırdım, böylece mükemmel bir detay olan Sabahattin Ali denilen bu adam bana başka alışkanlıklar da kazandırmış oldu artık.) Başka yerlerde gördükçe içimi hep bir garip eden o çizgiler bilhassa huzur çukurunun içine attı beni, belki de kitabın tesirinin peşimi bırakmaması arzusu içinde boğulduğum için yaptığım şeydi bu. Mütemadiyen günlerde açıp altını çizdiğim cümleleri kaderimi çizmiş gibi büyük dikkatle okuyacağımı biliyorum.
Okusanız sizin de bu kadar çok seveceğinizden emin olduğumdan değil, ileride bugünleri daha rahat tasavvur edebilmek için yazacağım bunları.
Beyefendi yapıtlarıyla öyle karşılıyor ki bizi, son sayfayı okuyup kitabı kapattığınızda içinizde güneşli bir havada fırtına kopuyormuşçasına oturduğunuz yerde kalıyorsunuz. Sükunet içindeki bütün yeknesa benliğiniz, ses tellerini aşacak düzeyde içinden bağıran bir başka sükunet içindeki mahlukata dönüşüyor. Bütün zıtlıklarıyla dünyayı daha sair gözlerden fark ediyorsunuz. Onları tanımlamak da en melun işlerden bile müşkül durumda bırakıyor.
İçimizdeki Şeytan.. Bu kadar basit bir konu, nasıl bu kadar derin duyguların etkisiyle yazılabilir, nasıl bu kadar okuyucuya hissettirilebilir?
Sabahattin Ali sen nasıl bir insansın?
Kendi içimizdeki kişiyle mükameleye neden olan, başımıza gelmiş olan şeylerin ve gelecek olan şeylerin ihtimali üzerine insanı uzun uzun münakaşa ettiren bu kitapla insan neler neler düşünmüyor...
Bile bile buz yeyip hasta olan insan, bile bile bunları mı düşünmeyecek? Kaldı ki hasta olmayacak? Hem de gerçek hasta... İnsan nasıl tanzim edecek düşüncelerini?
Acıklı vaziyet içerisinde sürünüp gidecek, intizamsız şekilde devam edeceğiz. Evet, evet.. ancak bir insanın muktedir olduğu en iyi şey budur.
Karakterleri anlamaya çalışırken siz de en az olanlar kadar büyük çelişkiye atılıyorsunuz. Böyle olmak zorunda mıydı, diye düşünerek yazara isyan ediyor, sonra hayattaki kusurlu şeyleri aklınıza getirerek her şeyi kabulleniyorsunuz.
Her zaman olmasını umut ettiğimiz şeyler başımıza gelmiyor. Bir çocuğun istediği balon, bir adamın istediği iş, bir kadının istediği sevgi.. Sabahattin Ali iyi olmasını umduğumuz her şeyi ters köşelerle tamamlıyor, bir şeylerin peşini bırakmayı insana kabul ettirirken aslında her şeyin ne kadar kolayca olabileceğini ama zor geldiğini fark ettiriyor. Pipetle içtiğimiz bir içeceği yavaşça içebiliyoruz, ama o içeceği bile pipetin içinden yavaşça geri bırakamıyoruz, heves ettiğimiz şeyleri mi yavaşça bırakabileceğiz? Hangi mahlukat bunun doğru olduğunu düşünür de muhayyile aleminde iyi olmayı umut eder?
Hayattaki her şeyin aslında kusurlu olduğunu daha iyi fark ettiğinizde sorumlu olduğunuzu hissetiğiniz şeylerin sayısı artıyor ama hafifliyorsunuz. Sabahattin Ali bana bunları yaşattı ve öğretti. Birçok defa cevaplarını kelimeleri sıralayarak değil, hissederek bulmaya çalıştığım sualler sordurttu.
•••
Bırakın yarını, bir saniye sonrasını bile büyük bir değişiklik içinde yaşama isteğine, vücut bulup karşına geçse yumruklarla yüzünü dağıtabileceğin -bazıları vardır ki karşısına geçebilse sadece yüzüne bakmakla yetinir, hatta belki ona hayranlık duyabilecek kadar fena bir mahluktur- bu kafanın içindeki sesle yapılan savaşa rağmen kolunu kıpırdatmasına bile engel olan, insanın içine çöken bu ağırlığın nedeni nedir? Nedir bu arkamızda hiçbir iz bırakmadan, not dahi yazmadan intihar etme isteği? Nedir bu içimizdeki yaşam isteği, neye inanıp güvenerek devam edebilme arzusu? Bakıldığında ikisi de aynı şey değil mi? İkisi de belirsiz, ikisi de acı dolu, ikisi de belki de insanı pişman eden şey değil mi? Sevgi-nefret, iyi-kötü, doğru-yanlış... şöyle salim bir kafayla düşünüldüğünde aynı şey değil mi hepsi? Nedir içimizdeki bütün duyguları yaşatmak ve öldürmek arasındaki bu çizgi? Nedir yapmadığımız ve yaptığımız her şeyin sebebi?..
Daha başka hangi hüzünlü duyguların baş köşelere oturduğundan bahsetmek isterdim de, kime ne faydası olacak bazı çırpınışların? Olmayacak iş...
♪ Evgeny Grinko - It's Foggy Today
📖 "Gözümüzü kör eden yedi renktir, kulağımızı sağır eden sesler, ağzımızı paslandıran yediklerimiz, kalbimizi önce coşturup sonra durduran sonsuz koşmalarımızdır. Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir."
📖 "Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin." (Bu kısımda kalbim yere fırlatılarak binlerce parçaya ayrılan cam gibiydi. Sahiden dünyanın altında kalmış gibi hissetmiştim. Kitapta beni mahveden en büyük konuşmalardan biriydi.)
📖 "İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir."
📖 "Acaba şu an ne düşünüyor? Herhalde beni değil... Niçin? Onun kafasında bir müddet yaşamak için neleri feda etmem ki? Her şeyi..."
📖 "Dünyada şimdi onunla yan yana bulunmamamız kadar mantıksız ve lüzumsuz ne vardır acaba?"
📖 "Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var..."
-İçimizdeki Şeytan / Sabahattin Ali