Japon bir yazardan okuduğum ikinci kitap: Kasiyer. İki kitabin da yazım dilinin benzediğini söyleyebilirim. Bu durum açıkçası biraz japon edebiyatına olan ilgimi arttırdı.Merak ediyorum, genele vurulduğunda japon edebiyatının yazım dilinin bu olup olmadığını. Şimdi daha önce yapmadığım bir şey yapıp…devamıJapon bir yazardan okuduğum ikinci kitap: Kasiyer.
İki kitabin da yazım dilinin benzediğini söyleyebilirim. Bu durum açıkçası biraz japon edebiyatına olan ilgimi arttırdı.Merak ediyorum, genele vurulduğunda japon edebiyatının yazım dilinin bu olup olmadığını.
Şimdi daha önce yapmadığım bir şey yapıp az da olsa kitabın konusundan bahsederek payalaşacağım bu yazıyı.{Sizi bilmem ama ben genelde okuduklarımın ve izlediklerimin konusuna bile bakmıyorum.Böyle olunca alacağım zevk artıyor.}
Baş karakterimiz Keiko çoçukluğundan itibaren anormal olduğuna inanarak yaşamış birisi çünkü etrafında ki tüm insanlar bu konuda hemfikir ; ebeveynleri, kardeşi, öğretmenleri, arkadaşları.Bu yüzden etrafındaki insanları taklit ederek normal biri gibi görünmeye çalışıyor. İş arkadaşlarının kızdığı şeylere kızıyor, 36 yaşında biri gibi gözükebilmek için 37 yaşındaki iş arkadaşının gittiği mağzalara gidiyor vs . Zaten bu yüzden marketi çok seviyor. Orada yapılması gereken her şey belli ve bir kitapta yazıyor, ayrıca insanlar üniformalarını giydiğinde sadece bir market çalışanından başka bir şey değil. Yaş, cinsiyet,din ayrımı yok. Sadece market çalışanı olmak var.
📠"Aslında bugünkü ben, neredeyse tamamen çevremdeki insanların parçalarından ibaretim."
Keiko işşsiz bir erkekle yaşamaya başladığını söylediğinde etrafındaki insanların hemen buna uygun hikayeler üretip buna inanması çok iyi bir detaydı.
Gerçekten de insanlar için ne yaşadığımızın pek bir önemi yok. Onların kafasında oluşacak 'olması gereken ,normal' senaryolara bir taslak ve karakter lazım o kadar.Ama her insan için normal farklıyken kimin normaline göre yaşayacağız? Şireha'nın nasıl bir adam olduğunu bilen yengesi Keiko'ya kesinlike çocuk sahibi olmamaları gerektiğini söylerken , arkadaşları çoçuk yaparlarsa adamın düzeleceğini savunuyorlardı.Kimin normali 'olması gereken' şimdi?
Kitapta dikkat çeken bir diğer konu ise: etiket.Kendimize yapıştırdığımız etiketlerimiz ve toplumsal etiketler.
Keiko çocukluğundan itibaren anormal olduğuna inandığı ve inandırıldığı için ortaokul ve lise yıllarında tamamen sessizliğe gömlüyor.Kİmseyle konuşmuyor ve birisi ona nasıl yapılması gerektiğini söylemedikçe kendi başına bir işe kalkışmıyor.
Kasiyerlik yapmaya başadıktan sonra ise tam bir market çalışanı gibi yaşıyor. Sırf işine sağlıklı,dinç ve özenli gidebilme düşüncesiyle uykuya dalabiliyor,besleniyor ve kişisel bakımına dikkat ediyor.
Sizi bilmem ama bu durumu ben de yaşıyorum. Hem insanların hem de kendimin bana yapıştırdığı etiketlerle savaşmaya çalışıyorum.Bazı arkadaşlarım depresif ve sessiz olduğumu söylediği için ister istemez onların yanında öyle davrandığımı hissediyorum. Bazı arkadaşlarım da hiç bir şeyi kafaya takmadığım ve hep neşeli, konuşkan olduğumu söylediği için onların yanında söylediği şeylere bürünüyorum. Kendime mantıklı düşünebilen bir insan olduğumu söylüyorum ama her zaman öyle davranmıyorum. Sevdiğim şarkıcıların tüm şarkılarını sevmiyorum....Bu liste daha da uzar gider.
Kısacası her duruma ve insana yaklaşma biçimimiz farklı.Aynı olaylarla ve kişilerle karşılaştığımız zamanlar farklı.Yarın ki Kübra bugün olduğum kişiden farklı.(Babam bana dakikan dakikana uymuyor der.)Tek tip olamayız ,olmamalıyız da zaten.
📠 Yaşadığımız dünya ilkel çağlardan farklı değil. Köyün işine yaramayan insanlar silinir gider. Ava çıkmayan erkekler, çocuk doğurmayan kadınlar… Günümüz dünyasına bak. Sürekli bireyselliğe vurgu yapılır ama köye aidiyet göstermek istemeyen insanların yaşantılarına karışılır önce, sonra zorlamalar gelir, en sonundaysa köyden kovulurlar.
Kitap zaten kısa , bir kaç saat bile sürmedi bitirmem.Bence şans vermelisiniz.
Son olarak :
Şiraha Allah sana uyuz versin de tırnak vermesin inşallah.