Ah, ah... Erkek ve erkeğin etrafında dönen dünya; o hep mağdur, her şey onun hakkı, sadece o insan. Bir de demez mi "Hayatımın en mutlu anıymış" diye. Kitap benim için Kemal'in aşk hikayesi değildi, başından sonuna kadar da olmadı. Bu…devamıAh, ah... Erkek ve erkeğin etrafında dönen dünya; o hep mağdur, her şey onun hakkı, sadece o insan. Bir de demez mi "Hayatımın en mutlu anıymış" diye.
Kitap benim için Kemal'in aşk hikayesi değildi, başından sonuna kadar da olmadı. Bu kitap, Sibel'in "öteki kadın"laşıp Füsun'un ise solup giden hayatı, mahvolan psikolojisiydi. Bu kitap benim için Batı medeniyeti ile anadolu gelenekleri arasında sıkışmış toplumda ahlak kavramının ne kadar vicdani degil de toplumsallaştığının, tabulaştığının sosyolojik bir tahliliydi. Ah Türkiye, sevgili Türkiye'm; yüzyıllarca bu sıkışıklık arasında kaldın. İnsanın sana hep yabancı, hep kafası karışık kaldı.
Yıllar geçtikçe soldu Füsun. Onu çok sevdiği iddia edilen Kemal dâhil kimse onun bir kadından önce bir insan olduğunu düşünmedi.
Kemal Füsun'u sevdi mi peki, bence hayir. Füsun'un; kendi duygusal servetinin, doyumsuzluk koleksiyonunun en değerli parçası olmasını istedi. Diğerlerinden farkı sadece takıntılı olmasıydı. Bu takıntılar silsilesi dolayısıyla ne Füsun'un hayallerini önemsedi, ne de arzularını ve isteklerini.
İşte, hayatı sadece kendi yarattığı Dünya'dan ibaret sanan ve "Hem sosyete hayatıma uygun şık bir karım, hem de içimdeki azgın hayvana uygun bir sevgilim olsun." hevesiyle yola çıkıp her şeyini kaybeden ve üstelik çevresindeki herkesin hayatını da mahveden "Erkek" ve onun etrafında dönen Dünya. Buyrun, iyi okumalar...