Gecenin bu saatinde buraya bir şeyler yazmak pek huyum ve tarzım değildir ama konuşabileceğim, derdimi anlatabileceğim ne bir dostum kaldı, ne de bir arkadaşım. Şöyle bir geçmişe bakınca, birer sene arayla yazmış olduğum iki yazının ne kadar da acınası olduğunu…devamıGecenin bu saatinde buraya bir şeyler yazmak pek huyum ve tarzım değildir ama konuşabileceğim, derdimi anlatabileceğim ne bir dostum kaldı, ne de bir arkadaşım. Şöyle bir geçmişe bakınca, birer sene arayla yazmış olduğum iki yazının ne kadar da acınası olduğunu fark ettim. İnsanoğlu gerçekten zayıf ve besleyip büyüttüğümüz ruh aslında bir paçavradan ibaret. Bilmiyorum, ya da bu şekilde değil. En son ne zaman içten bir "Nasılsın?" duymayalı aylar oldu. Hissizleştim, kendimi olmak istediğim gibi görememeye başladım. Ne kendime yardım edebiliyorum, ne de başkasına. Eh, ne de bana bir el uzatılıyor. Her gece uyumadan önce, içimdeki o kin ve nefret yeniden ortaya çıkıyor. Zihnim durmuyor, düşünmek acı veriyor. Barış ya da savaşın arasında dalgalanıp kül oluyorum. Belli bir yaşa geldiğinde, bazı şeylerin anlamını yitirdiğini düşünüyorsun ama tam aksine, gün ve gün artıyor. Umutsuzluğa düştüğünde sığınacak tek bir mağara bile bulamamak, aldığın her nefeste bir adım daha kaybolup gitmek ve daha hayatının çeyreğini bile yaşamamış iken almış olduğum kararların ağırlığında kimsesiz kalıp o çukurun içinde boğulmak...
Takatim, gücüm ve hislerim eskisi gibi değil. Yorgun, bitmiş ve son damlalarını tek bir kurşun için harcamış vaziyette. Belki de başka bir yaşamda başka bir mutlu son, kim bilir? Her şey yaşanır ve biter. Bu kadar, basit bir şey. Şu yaşımda, henüz daha 20, yolun yarısı demeye bile dilim varmaz iken hayatıma tek eşlik eden insan Mehmet Pişkin. Sonumun kendisi gibi olmasını bekliyorum ama ne zaman bilmiyorum. Bir kendime, bir de hayatıma bakıyorum, arkada sözler, kulağımın içinde ve zihnimde dolaşıyor sesi. Taşan bir bardakta, her şeyi bitiren ve en sonunda tüm suç üstüne kalan o son damla oldum ben. Yaşamıma kırgınım. Samimiyetle yaklaştığım her şey beni sadece ucu dipsiz bir kara deliğe sürükledi. Gerçekten bu hisleri yaşamak ve böyle bir hayatın içinde kaybolmak kötü bir şey. Umarım bunu okuyan kişilerin hayatları, her daim eşsiz olur. Bizler, bir kaç insan bunları başaramadık. Çoktan ölmüş olmayı diliyorum bazen. Fakat içimi o insanoğlunun çözemediği tek ve yegane soru kaplıyor. "Ya sonra?" Hiçlik içinde yüzmek istemiyorum bir yandan. Diğer bir yandan ne burada yaşamak istiyorum, ne de yaşlanmak. En iyisi düşünmemek diyorum, "kaçmak". Nereye, nasıl, kiminle sorusu yanıtsız... Yarayı açıp tedavi etmek istersin, açarsın ama açık bırakırsın. Acır. Kapatmak istersin, kapatırsın. İzi kalır. İp geçmez, iğne dikmez ve bazı insanlar seni bunlarla yaşamak zorunda bırakır. Pek tabi yine en sonunda sorun siz olursunuz. Gülerken bile içten içte ölmek sinir bozucu. Hayatım son bulmadan anlaşılmayı çok isterdim. Sahte bir hayattan çıkıp, gerçekten tanıştığım kişilerin gerçek birer kişilik olduğunu bilerek onlarla geçirdiğim vaktin ne kadar önemsiz olduğunu daha önce bilseydim veya bilseydik, yine de bu şekilde mi davranırdık merak ediyorum. Düşünüyorum, düşünüyorum ve düşünüyorum ama yanıt bulamıyorum. Keşke böyle bir hayatım olmasaydı. Ya da en azından bu düşüncelere sahip olmasaydım. Kendi hayatıma bir türlü yetemedim, denedim, çabaladım ama yapamadım. Her şeyi verdiğin zaman sana sırtını dönen tek varlık galiba bizleriz. Bir köpek, bir at, bir bitki, hatta ve hatta nankör bir kedi bile her şeyini verdiğinde sadık kalır. Peki ya bizler? Daha da küstahlaşıp, memnuniyetsiz tavırlarla yolumuza bakarız. Gerçekten, bu dünya için fazla benciliz. Fazla kötüyüz ve bir çok şeyi hak etmiyoruz. En azından kendim için diyebilirim. Her neyse, buraya kadar okunacacağını zerre kadar düşünmüyorum, böyle bir hayata sahip olan veya olmayıp bile yine de anlamaya çalışacak birilerinin çıkacağını da düşünmüyorum. Kendinize çok iyi bakın, geleceği umutla, neşeyle karşılayın. Bazı kişilerin buna gücü kalmadı artık. Sonunu bildiğim bir hayatı yaşamak çok mantıksız gelmeye başladı.