Hayal kurmayı sever misiniz? Peki, hiç bunun da bir hastalığı olabileceğini düşünmüş müydünüz? "Gündüz Düşü" yani bir nevi ayakta uyuma hâlinin bir de aşırıya kaçmış "Maladaptive Daydreaming" boyutu varmış ki bu da "Uyumsuz Hayal Kurmak" demekmiş. Anlaşılan o ki hemen…devamıHayal kurmayı sever misiniz? Peki, hiç bunun da bir hastalığı olabileceğini düşünmüş müydünüz?
"Gündüz Düşü" yani bir nevi ayakta uyuma hâlinin bir de aşırıya kaçmış "Maladaptive Daydreaming" boyutu varmış ki bu da "Uyumsuz Hayal Kurmak" demekmiş. Anlaşılan o ki hemen hemen her şeyde olduğu gibi burada da azı karar çoğu zarar noktasına varıyoruz.
Dozu kaçmadığı müddetçe hayal kurmak, insanın önüne muazzam dünyalar seren fevkalâde bir şey... İyi ama neden hayal kurarız ya da kurmaya ihtiyaç duyarız?
Belki sadece insana iyi geldiği için... Ya da ileriye gitme gücü bulmak için... Bir işe girişmeden önce zihinde bir ufak prova için... Veyahut keşfetme ihtiyacı için... Bir şeyler üretme sancısı için... Belki de gerçeklerden kaçma bahanesi için... Benliğimizi yaralara karşı savunmak için...
Bazen hayat istediğimiz yönde akmadığında savrulup da kalakaldığımız yerlerde çaresizliğimizden kaçmak için hayallere sığınırız. Artık mümkünlüğünü yitirdiğini düşündüklerimizi vazgeçemeyip hayalimizde yaşatmaya devam ederiz.
Ya da fazla zorlamaya gerek yoktur, sadece hayalperestizdir ahahshsjsj 💫👁👄👁💫
Ben inanıyorum ki her insan kendince bir anlam arayışındadır. Herkes bu dünyadaki yerine dair bir mânâ bulmak ister. Dolayısıyla geçmişinde de bu yönde dikkat çekici hikayeler biriktirmek ister.
Şayet ki kişi bu yönde biriktirebileceği kıymetli hikayeler yaşayamamışsa bu açığını kapatmak gayesiyle hayallere başvurabilir. Yani hayaller de bir nevi kendine veya dünyaya dair anlam arayışı olabilir. İnsan kendi değerini bir anlama bağlamak isteyebilir.
İsteyebilir istemesine de tabii her arayan aradığını bulsaydı bu dünyada ne dert ne de tasa kalır mıydı? Gerçi her isteyen istediğini alsaydı bu da başlı başına ayrı bir dert olmaz mıydı?
Peki bu anlam arayışının sonu nereye varmalı? Hadi bulduk diyelim, bulduğumuz anlam bulmamız gereken anlam olacak mı? Peki ya bu buluş bizi neye dönüştürür dersiniz? Ya dönüştürmezse asıl o zaman bir anlamı kalır mı, buna ne dersiniz?
Bu filmin zihnime üşüştürdüğü zibilyon tane soruyu es geçerekten ve "Raftaki konusu ne alaka" da diyerekten asıl konusunu minicik izah etmek istiyorum :)
Film fantastik etiketi barındırıyor lakin bu karakterin iç dünyasına yönelik bir etiket. Şöyle ki filmimizin başrolünde içine kapanık, birazcık da özgüvensiz ve hayalperest mi hayalperest bir abimiz var. Öyle ki damarlarında kan yerine hayal akıyor desek yeridir😂 Neyseciğime işte bu abimiz şartlar gereği bir nevi hapsolduğu sıradan hayatına bulduğu her fırsatta anında bir hayal sıkıştırıyor. Ta ki iş yerinde başı belaya girene kadar... Mecbur kaldığı yolculukla hayallerinin ötesinde bir macereya atılmış oluyor. Yüzeysel, spoilersız konu bu şekilde ama gelelim asıl konuşmak istediğim derin konusuna...
⚠️Buradan sonrasına bir tutam spoiler katacağımdan dilerseniz spoiler bitim noktasına kaçabilirsiniz, benden söylemesi⚠️
.
.
.
.
Filmin dikkatimi çeken pek çok detayı var ama ilk önce Walter'ın iş çevresi tarafından hor görülüşüyle başlamak istiyorum. Bana kalırsa bu dünyada canlı, cansız her şeyin anlatacak bir hikayesi vardır ve her bir hikaye en sıradanından en sıradışı olanına kadar hepsi tamamıyla nevi şahsına münhasırdır, eşsiz ve paha biçilemezdir.
Dolayısıyla hiçbir hikaye değersiz, önemsiz görülmemeli, her ne kadar absürt olsalar bile... Ve kimse kimsenin hâlini yargılamamalı zira hayatının sadece birkaç dakikalık bir kesitine şahit olduğumuz birinin ne neleri nasıl aştığına, nelerden vazgeçtiğine ne de korkularına, düşlerine, düşüşlerine şahidiz lakin ne de güzel bilgimiz olmadan hemencecik yorumumuz oluveriyor, değil mi? (Bu noktada Ted sana müthiş gıcık oldum, bilesin🧔🏻🤛🏻)
Walter karakterine yüzseyler baktığımızda biraz özgüvensiz imajı çizse de bunun altında aslında her şeyi ince eleyip sık dokuyuşunun yattığını görüyoruz. Her bir riski o kadar tartıp biçip düşünüyor ki en sonunda harakete geçmeye mecali kalmamış gibi bir hâle geliyor, gerçi bu durumda tekdüze hayatının payı da mevcut tabii.
Ayrıca içine attığı her derdiyle, bastırdığı her duygusuyla kafasının içinde ayrı bir dünya yaratıyor. Duygularını ifade etmiyor. Belki anlaşılmayacağına inandığından, belki kimseye dert olmak istemediğinden, belki de sadece anlatmaya gerek görmediğinden... Sonuç olarak elinde nur topu gibi iletişim eksikliği kalıyor. Yaptığı fedakarlıkların, üstlendiği sorumlulukların sancılarını tek başına çekiyor. Hayalleri bir bir ellerinden kaydığından sıradanlaşan hayatına daha da batıyor ve geriye elinde olmak istediğiyle olduğu arasında koskoca bir boşluk kalıyor. Bu boşluğu da hayalinde bambaşka bir dünya yaratmasıyla doldurmaya didiniyor ve sanki bu boşa didinişleriyle içindeki yarayı daha da dağlıyor çünkü olabileceklerden, olmasını istediklerinden ne kadar koptuğunu iliklerinde hissediyor.
Tüm bunların ötesinde atladığı bir detaysa bir ufak icraat meselesi... Walter hayalet kedi gibi dolandığı hâlde değer ve ilgi görmeyi bekliyor ama hiçbir şey olmuyor zira ortada mevcut şartları değiştirebilecek bir eylemi yok. Bunu da hoşlandığı kadın Cheryl ile yüz yüze konuşamayıp arkadaşlık sitesinden ilgisini belli etmeye çalışmasından anlayabiliyoruz, ayrıca profiline ekleyebileceği kayda değer, anlatacak bir şeyinin olmamasından da... Sonunda hem Cheryl'in ilgisi hem de kayıp 25. poz için yolculuğa çıkmasıyla da anlıyoruz ki Cheryl'in köpeğini patlamadan kurtardığı hayali ile patlamaya hazır bir yanardağa yetişmeye çalıştığı gerçeği arasında bir fark yok. Velhasılıkelam hayal ettiklerimizden daha fazlasını yaşamak bir küçük adım meselesi, bir ufak icraat...
Bu icraat meselesini ayrıca iki temelde ele almak istiyorum:
İlk temele gelelim, sizce bu gerçeklikten kopuşta sadece kendi payımız mı var?Bence daha fazlası teknoloji, sosyal medya ve günümüz şehir hayatının insanı ne denli monotonluğa hapsedebileceği üzerinden ilerletebiliriz bu temeli. İhtiyacımız olmayan şeyleri almak zorundaymışız gibi, sanki kaliteli yaşamak için çantalar dolusu paramız olmak zorundaymış gibi saatlerimizi, günlerimizi harcıyoruz ve hayatın pahalılığından yakınıyoruz. Haftanın her gününe ayrı bir kıyafet, her saatine ayrı bir kahve, son model araba, telefon, havuzlu villa... bunların hayalini kuruyorsak, istediğiniz hayat buysa şayet o hayat hep pahalıydı zaten. Bunlar olabilirse ne âlâ, buna sözüm yok ama olmuyorsa da bunlar mutluluğumuzu çalmamalı. "Walter gibi kendinizi kapitalist düzene kurban edip hayallerinizden, kendinizden vazgeçmemelisiniz" mesajı da veriyor film. Kendini şirketin bodrum katına sıkıştırıp hayatı başkalarının fotoğraflarından deneyimlemeye değer mi kazanacağınız para?
Bir de karşıt okuması yapılabilir bunun ki Walter'ın aynı zamanda işini tutkuyla da yaptığı söylenebilir. Elinden binlerce fotoğrafın negatifi geçmiş ve Sean O'Connell'in ifadesiyle çektiği fotoğrafların hayal ettiği gibi hayat bulması için en çok çalışan kişi olması Walter'ın işini özenle, layıkıyla önemseyerek yaptığını gösteriyor ama sorun şu ki hayatın tamamen işinden ibaret olduğunda ihtiyacın olan heyecan ve öngörülemezlik hayal dünyana kalıyor. Sonuçta her birimizin her gün başımızı o yastıktan kaldırabilmesinin bir nedeni de o yeni günün neler getireceğine yönelik heyecanımızdır, değil mi? Bu açıya örnek, Sean'ın kar leoparının fotoğrafını çekmeyip o anın içinde bulunmayı seçtiği sahneyi sevdim, güzel mesajları vardı.
İkinci temelse hani bazen düşünüyoruz ya... Mesela daha çok param olsaydı sorunlarım çözülürdü, daha iyi bir ailem olsaydı çok daha iyi yerlerde olabilirdim, o yanımda olsaydı, bu destek olsaydı daha başarılı olurdum, dış görünüşüm daha güzel olsaydı hiç derdim kalmazdı, daha zayıf olsaydım, daha kaslı, daha uzun, daha kilolu, daha zeki, daha yetenekli, daha, daha, daha...Sonsuz daha...
Fark etmediğimizse ya da belki fark etmez istemediğimiz, mesela o fazla kilolarımızdan kurtulsak aniden sihirli değnek değmiş misali insanlarla iletişimimiz düzelmeyecekti, insanlar bizi daha çok sevmeyecek, başarımız artmayacak, sırf daha zayıfız diye kariyerimiz tavan yapmayacaktı. Yani hani o sırf bahane ettiklerimiz ortadan kalktığında da sorunlar yine ortada kalacaktı. O zaman çözüm neydi? Mutluluğu arar arar da neden bulamazdık ki... Aslında hata belki aramaktı, ne dersiniz?
Doğan Cüceloğlu bu konuyu gayet güzel açıklamış: "Mutluluk aramakla bulunacak bir şey değildir, onu inşa etmek gerekir."
Yani ne demek istiyor bu cümle, bakalım. Tüm o dahalarımız olduğunda, geçse dediklerimiz geçtiğinde, bitse dediklerimiz bittiğinde, tüm o sınavlar, borçlar, işler bittiğinde, belki de emekli olduğumuzda ve hatta çocuklar büyüdüğünde bir bakacağız ki hiç de beklediğimiz o değişiklikler beklediğimiz gibi olmamış ve boşuna beklediğimizle kalmışız.
O hâlde beklememek icraata geçmek gerek zira mutluluk mevcut şartlardan ziyade o şartlara bakış açısıyla alakalı bir durum... O mutlu olan tüm insanlar hiç sorunları, dertleri olmadığı için değil şikayet bağımlılıklarından, bahanelerinden sıyrıldıkları için mutlular. Bu bakış açısını kazanmak ve her şerdeki hayrı, her olaydaki şükrü görmeye çalışmak ciddi mânâda işin özü. Tıpkı Walter'ın kovulması yıllardır ertelediği Dünya turu hayaline bir kapı açması gibi...
.
.
.
.
.
⚠️Spoiler Bitim Noktası⚠️
Film herkesin içinde az çok olan bir yanı tatlı, çılgın, komik, hoş ve sıcakkanlı bir üslupla aktarıyor. Herkesi hayal kurmanın ötesine o hayalleri yaşamaya davet ediyor ve bazen de hayatın akışının spontaneliği hayallerinizden bile daha heyecan verici olabilir, diyor. Hayatın yeterince kenarından kıyısından dolandın, sıyrıl durağan tekdüzeliğinden, artık içine atla, daha da bekleme, izleme, harekete geç ve yaşa, anı biriktir, diyor. Böylece bizlere tam bir motivasyon dolu harekete geç filmi sunuyor ✨
Son olarak bu filmin hatrına uzun zamandır ertelediğiniz bir hayaliniz için harekete geçmeye var mısınız 🐣
Buraya kendi hayallerimden birini not düşüyor ve uzun zamandır ertelediğim yüzmeyi sonunda öğrenmek için bu yaz bir adım atmaya karar veriyorum, hadi bismillah 🏊🏻♀️
Ee, hadi ama sıra sizde 👀
10/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐