“Yaşam hep böyle zor olacaksa, onunla nasıl baş edebileceğimizi bilemiyorum.” Bence bu kitabın kendisi o zorluklarla baş etmeye yardımcı olabilir. İçerisinde bolca aile sıcaklığı, dostluklar ve erdemli bir insan olma, hep kendininin daha iyi bir versiyonu olma çabalarını barındırıyor çünkü.…devamı“Yaşam hep böyle zor olacaksa, onunla nasıl baş edebileceğimizi bilemiyorum.”
Bence bu kitabın kendisi o zorluklarla baş etmeye yardımcı olabilir. İçerisinde bolca aile sıcaklığı, dostluklar ve erdemli bir insan olma, hep kendininin daha iyi bir versiyonu olma çabalarını barındırıyor çünkü. Belki karakterlerin adeta birer “iyilik meleği” olması ve sürekli iyi bir hristiyan olma yolundaki yolculukları size rahatsız edici gelebilir ya da inandırıcı gelmeyebilir. Ama bu tarz kitapları dönemine göre değerlendirmek gerek ve bence bu açıdan bakıldığında oldukça iyi bir kitap. Okurken beni duygudan duyguya sürüklemesi de bu durumu kanıtlıyor bence. Buna başka bir örnek de ilk görüşte kurulan insan ilişkilerini çok güzel anlatmış olması olarak verilebilir bence.
Kitabın adı neden Küçük Kadınlar diye durup düşündüğümüzdeyse bence yazarın kendisi sayfa 58’de açıklamış. Şöyle: “Büyük kızlar birbirleri için çok şey ifade ediyorlardı, ayrıca her biri küçüklerden birini himayesine almıştı ve kendi yöntemleriyle onlarla ilgileniyordu. Buna ‘annelik oyunu’ diyorlar ve küçük kadınların annelik içgüdüsüyle kız kardeşlerini artık bir kenara bıraktıkları o oyuncak bebeklerin yerine koyuyorlardı.”
Gelelim kitapta en sevdiğim karaktere: Jo. Bunun ilk sebebi kendime çok benzetmem: “Jo sabahleyin Laurie’yle nehirde kayıkla dolaştı; öğleden sonrasını ise elma ağacının tepesinde The Wide, Wide World okuyup ağlayarak geçirdi.” :D
Bir de şu kısımda karakterle çok bağ kurdum ve sımsıcak hissettim okurken: “ Jo’nun nefesi bu noktada kesildi, başını gazeteye gömerek hikayesini birkaç damla gözyaşıyla ıslattı; çünkü özgür olmak ve kendisini seven insanların takdirini kazanmak kalbindeki en büyük dilekti ve bu, o mutlu sona doğru atılan ilk adımdı”.
Kısacası Joe’yu çok ama çok sevdim devam kitabında nasıl büyüyüp geliştiğini görmeye can atıyorum doğrusu.
Louisa May Alcott’un her biri karakteri çok doğal ama bir o kadar da derinlikli anlattığını düşünüyorum. Bu nedenle de bence bu kadar sevilmiş kitap. Jane Austen’ın kitaplarının daha çocuksu ve masum bir halini okuyormuş gibi hissettim ben. Ama okuyacaklara tavsiyem çok beklentilerini yükseltmemeleri yönünde çünkü genç yaştakileri daha çok etkileyebilecek bir kitap bana kalırsa. Fakat daha ileriki yaşlardakiler okursa zaman kaybı olur gibi bi şey demiyorum asla. Herkesin alacağı şey farklı olacaktır ve kesin olan bir şey varsa o da bu kitabın size çok keyifli vakit geçirteceğidir. Çünkü kitap boyunca çok sıcak ve kucaklayıcı bir annenin göğsüne başınızı yaslamışsınız ve saçınız okşanırken bir yandan yüreğinizi ferahlatacak şeyler dinliyor bir yandan da kendinizi güvenli kollara bırakmış gibi hissedeceksiniz.
Son olarak birkaç alıntı daha bırakayım ve gideyim:
“O halde size yüklerinizi yeniden sırtlamanızı öğütleyeceğim, bazen ağır görünseler de bizim için yararlılar ve taşımayı öğrendikçe hafifleyecekler.”
“Keşke yüreklerimizi de yıkayabilseydik
Geçen zamanın kirlerinden,
Ve tıpkı onlar gibi benliklerimizi de,
Arındırabilseydik su ve havanın büyüsüyle
İşte o zaman yeryüzü gerçekten de
Bayram yeri olurdu çamaşır gününde!”
(Jo’nun yazdığı ‘şiirimsi’. İsmi: Sabunlu Sulardan Yükselen Şarkı)