Kitabın arka kapağında “roman türünü kendi içinde tartışan bir roman. Yazma eylemine okuru da ortak ediyor.” yazıyordu. Daha sonra kitabı okumaya başladığımda bir yanlışlık mı var yoksa ben mi yanlış okudum diye düşünürken okudukça bu yazının ne anlama geldiğini anladım.…devamıKitabın arka kapağında “roman türünü kendi içinde tartışan bir roman. Yazma eylemine okuru da ortak ediyor.” yazıyordu. Daha sonra kitabı okumaya başladığımda bir yanlışlık mı var yoksa ben mi yanlış okudum diye düşünürken okudukça bu yazının ne anlama geldiğini anladım. Son bölüm ise gerçekten son noktayı koymuş bu anlamda.
Daha önce yazardan Çatı Katı isimli öykü kitabını Storytel’den dinlemiştim. Deneme süresi bittiğinden yarım kalmıştı kitap ama hep aklımın bir köşesinde kaldı çünkü içerisindeki kısacık öyküleri ve yalın anlatımıyla beni etkilemişti. 1-2 gün önce de bu kitabına başladım. Şöyle bir bakayım, en fazla 1 öykü okur bırakırım, sonra devam ederim diye düşünürken bir baktım kitap beni içine alıvermiş.
İçerisinde 14 adet öykü (hepsi bir araya gelince bir romanı oluşturuyor aslında) var ama ben sadece birkaç tanesinden bahsedeyim.
Kazlar isimli öyküde yazar bence farklı bir teknik denemiş. Özünde roman yazmanın kendisiyle ilgili ama metin içerisindeki ipuçları konuşan iki karakterin gerçekten de 2 karakter olup olmadığını sorgulatıyor size. Öyküyü okurken kafamda yankılanan kelime delilik oldu sürekli ki diğer öykülerde de çokça var bu. Tırnak içinde bir delilik ama.
Sular isimli öyküyü okuyunca ise Nihan Kaya bir gerilim romanı yazsa çok iyi yazarmış diye düşündüm. Uzun bir hikaye (min 30 sayfaydı sanırım) olmasına rağmen sizi sürekli tetikte tutuyor ve sayfa atladıkça hikayeyi dallandırıp budaklandırıyor (iyi anlamda).
Kar ismli öykü ise beni binlerce yerimden bıçakladı sanki. Şöyle başlıyor hikaye: “Varlığım kimilerini çok incitiyor. Bu yüzden hep, hafif olmak istedim. Ayaklarımı yere bir kar tanesi kadar hafif basmak. Ayaklarımı yere basmıyormuş gibi basmak. İz bırakmadan yaşamaya öyle çok gayret ediyorum ki, kendim de kendime karşı görünmez oluyorum bazen. Arasam da kendimi bulamıyorum. Doğduğumda kırmızıydım. Aslım parlak, ateşli bir kırmızıdır. ‘Kar beyazı’ diyorsunuz ya, herkes bunu unutmadan önce bu deyimin orijinali ‘kar kırmızısı’ idi. Herkesi mutlu etmek için, yavaş yavaş beyaza döndüm. Şimdi dışım beyaz, içim kırmızıdır.”
Ve bu minvalde de ilerlemeye devam ediyor hikaye. Bir feryat gibi, binlerce yıldır duyulmayan kadınların feryadı. Üşümek, beden algısının eğilip bükülmesi ve bununla birlikte “giyecek hiçbir şeyinin olmayışı”. Hikayenin adının kar olmasının sebebi hem rengi hem de soğuk olması bence. Bu da hikayenin -ya da anlatım diyelim inanılmaz gerçek çünkü anlatılanlar- kalanıyla harika bir bütünlük oluşturuyor.
İçindeki Öyküler
—————————
•Kuşlar da Gitti
•Kazlar
•Sular
•Kar
•Duvar
•Duvardaki Sarı Leke (Bu öykü bana Charlotte Perkins Gilman’ın Sarı Duvar Kağıdı isimli öyküyü hatırlattı.)
•Michèle’nin Geçmişi ve Ayakkabı Dolabı
•Petunya
•Kırmızı
•Süt
•Ses
•Divane
•Paf
•Kuğu
Genel olarak öykülerin teması kadın, “deli”olma hali (çoğunlukla kadınlar özelinde, erkeklerin olduğu örnekler de var elbette) toplum ve çocuklardı bana kalırsa. Çok değişik bir okuma deneyimiydi (her ne kadar ilk başlarda çok ayırdına varamasam da). Çok ama çok keyif aldım. Nihan Kaya keşke daha çok yazsa.
P.S. : Kitabı çok ara vermeden okumanızı tavsiye ederim böylece aradaki minik bağları ve göndermeleri kaçırmazsınız.