yazarı renata salecl olan; sanayi sonrası kapitalizmin dayattığı seçim ideolojisi ile kararsızlık, kaygı, başarısızlık, utanç, suçluluk vs.nin ilişkisini psikanaliz bağlamında sorgulayan metin. önemli yerleri kendimce ve olabildiğince basit üslupta anlatmaya çalıştım: rasyonel seçim teorisi bu teori bir despotluk biçimidir. çünkü…devamıyazarı renata salecl olan; sanayi sonrası kapitalizmin dayattığı seçim ideolojisi ile kararsızlık, kaygı, başarısızlık, utanç, suçluluk vs.nin ilişkisini psikanaliz bağlamında sorgulayan metin. önemli yerleri kendimce ve olabildiğince basit üslupta anlatmaya çalıştım:
rasyonel seçim teorisi
bu teori bir despotluk biçimidir. çünkü hem yanlış argümana dayanıyor hem de insanın kendi kendine işkence etmesine yol açıyor. insanı rasyonel bir varlık olarak tanımlıyor ve şöyle diyor; insan eylemeden önce düşünür, azami kazanç ve asgari maliyet hesabı yapar, en iyisini seçer ve daha iyisi ile değiştirir. kişi kendisi olabilir, kendini yaratabilir, başarılı ve tatmin dolu bir hayat icat edebilir. her daim genç ve sağlıklı kalabilir. seçme özgürlüğüne sahip olduğu için hayatını seçebilir. her şeyden kendisi sorumludur.
gerçekte ise:
*insanın, freud'dan beri kendisinin efendisi olmadığını, bilinçdışı arzu, yasak, dürtü.. birçok başka bilmediğimiz şeylerin seçimlerimizi etkilediğini biliyoruz.. insan bizatihi irrasyonel bir varlık ve rasyonel olmak da zaten irrasyonel oluşumuzu kabul etmek demek.
* burjuva iktisat teorisi; sosyal ilişkileri, bireyselliği kendi kavramları ile anlamaya itiyor: piyasa, kâr, ilgi rezervi, sevgibankası, yatırım, kişi kalitesi, kredisini tüketmek vb. tüm bu sözcükler gündelik dili de tahakküm altına almış, insanın sosyal hayatını teknik hesaba dönüştürmüştür. gayemiz en yüksek hazzı elde etmek, en az acı duymakmış gibi illüzyon yaratmaktadır. oysa insan yaşamı hiç de böyle matematiksel değildir. ve bu baskı kişileri hayattan daha fazla sapmasına yol açıp yabancılaştırarak hasta etmekten öteye varmıyor.
tavsiye kültürü
kapitalizm en ufak bir nesneyi satın alırken, bir yemeği sipariş verirken dahi insanı aşırı bir seçenek bolluğu ile karşı karşıya bırakır. bu da insanda kaygı yaratır. neyi seçeceğim? başkaları neyi nasıl neden seçiyor? benim seçimim hakkında ne düşünecekler? özgürce mi yoksa başkasının manipülasyonu ile mi?
kısaca hiçbir şeye yetişemiyoruz ve her şeyle ilgili yığınla tavsiye verilmeye başlıyor. bu ise insanı daha da strese sokuyor. sınırlıyız, ölümlüyüz ve zamanımız az işlerimiz çok. en doğru olana karar verip işin içinden nasıl çıkacağız?
tüm bu tavsiye terörü insanda kaygı, seçme yükü, yetersizlik yaratıyor. yaşam tercihini tüketim tercihine indirgiyor. neyi satın alırsan osun, tükettiğin kadar varsın, değerlisin, diyor.
kişisel gelişim endüstrisi
seçim ideolojisi kişisel gelişim endüstrisi ile el ele gidiyor. madem ki rasyonel varlıklarız her şey olma olanağına sahibiz o halde kendimizi değiştirip geliştirelim! kendimizin tanrısı olalım..
* kendi kendini yaratma ve en iyi hayata ulaşma bir amerikan rüyasıdır.
" oysaki ne kadar sıkı çalışırsa çalışsın herhangi birinin tenis yıldızı olma şansı çok çok azdır. amerika'da yapılan araştırmalardaki tahminlere göre abd'de 10.000 çocuktan sadece 1 tanesi üniversitede spor bursu alırken, 10.000 çocuktan sadece 6'sı profesyonel sporcu olma şansını yakalıyor." (s.47)
* dini öğretiler temelinde kişisel gelişim: payına düşenle uzlaş.
* hayat sert bir oyun, savaş alanı. en güçlü en kurnaz en stratejik olan hayatta kalır: post darwinizm
* her şeyi olduğu gibi kabullen, her şeyi sev, nasıl algılarsan öyle görürsün: olumlu düşünme ideolojisi
* evrenden istersen sana verecektir: yanıltıcı umutlar
* başarılı hayat başarılı yatırımcı olmaktır.
* kendi kendini iyileştirebilirsin, new age sağlık guruları
tüm bunlar ve nice çoksatan kitaplar, kanallar ıvır zıvırla doludur. hiçbiri de insanın kaygısını yatıştırmaz, vaad ettiği şeyi veremez. kişi ne kadar kendisi olmaya çabalarsa çabalasın başarısızlığa uğrayacaktır. kişinin içindeki benlik algısı kırılgan kompleks bir yapıdır ve kolayca sarsılır.
aşk cinsellik seçimleri
günümüzde çoğu ilişki biçimi takılmak ile sınırlı kalıyor. bağlanma konusunda bir gönülsüzlük. mahremiyetten kaçınma, arzu ve tatminin kısır döngüsü içinde kişileri birer kullanım ve değişim değeri olarak görerek yine kapitalizm terimleri ile algılıyoruz. rekabet, alfa erkeklikler, kaliteli kadınlıklar..
söz yok, beklenti yok, talep yok, aşk ve tutku yok, incinmek acı çekmek yok. yaşadığınız ilişkiden sorumlu olmak ve sonuçlarını üstlenmek yok. tüm bu söylemler ilk bakışta cezbedici görünüyor. fakat bir paradoksu da beraberinde getiriyor. gerçek ve derin bağlardan yoksunluk esnek postfordist kapitalist çağın belirsizliklerine yeni bir belirsizlik daha ekliyor. güvensizliği katmerliyor, kaygı ve suçluluk hissini daha da büyütüyor.
seçim ideolojisi tabii duygusal cinsel ilişkilerde de iş başında:
en mutlu edeni seç : aşk rasyonel seçime en uzak duyguların başında gelir, oysa. kişi aşka düşer ve nedenini bilmez. tutkusunu denetlemekte güçlük çeker, sevmeden duramaz.
" çoğu zaman içimizde farkında olmadığımız bir şeye hitap eden davranışlara, görünüşlere ve acayipliklere aşık oluruz. aşk rasyonel niyetlerimizi altüst edebilen bilinçdışı seçimlerimize fazlasıyla bağlıdır." (s. 71)
bilim ile rasyonalizasyon çabası : hormon kimyaları, ideal olanı, en uygun eşleşmeyi yapabilmek için bin bir türlü uygulama aplikasyonları.. internet flörtünde de yine piyasa mantığı hakim. sanki özelliklerimizi ilgilerimizi listeleyince ve nasıl biri arzu ettiğimize dair sipariş girince karşımıza çıkan kişiye aşık olacakmışız gibi.
" oysa gerçekte insanları bir arada tutan şey rasyonel olarak ifade edilen ilgi alanları değildir." (s.76)
cazibe kanunları: ideal olanı seç, baştan çıkar, arzu uyandır! diye yığınla bok püsür taktikler. hem sosyal medyada hem de kitaplarda insanları dolandırmaya devam ediyor türlü reçetelerle. oysa bunlar da boşuna. aşk pazarında yeterince çabalarsan istediğine ulaşırsın düşleri kişinin özgüvenini daha da yaralıyor. reddedilmek bir tür başarısızlık olarak kabul görüyor.
ve gittikçe pazarlamacılığın bir parçası haline gelen kıskandırmak aşağılamak ve sosyal medyada sunulan en başarılı keyifli hayatı ben seçtim pornografisi...
tüm bunların çekim etkisinden kurtulabilirsek seçme özgürlüğü diye dayatılan her şeyin kaybolmamıza yol açmasına izin vermeden gerçek seçimlerimizi kendi özgül amaçlarımız yolunda işe koşabilir ve gerçekten değişim olanağı yaratabiliriz. sürekli olarak içe kapanıp sonsuza dek kendimizin en iyisi olmak için çabalamak yerine kendimiz ve toplumsal koşullar arasında bir denge kurabilir özleştiri ve toplumsal politik eleştiri mekanizmamızı koşut ve aktif kılabiliriz. toplumsal adaletsizliğe karşı mücadele edebilir, aşkın bizde bilmediğimiz kapasitelerimizi fark edip yeni imkanlar yaratmasından faydalanabiliriz.
yetersizliğimizin her dem bize eşlik edeceğini kabullenip ( en iyi ihtimalle) görece mutlu/ görece mutsuz fakat huzurlu, gerçek bir yaşam sürebiliriz.