Spoiler içeriyor
Neden bilmem, sürekli okumayı ertelediğim bir kitaptı Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi. Okumaya başladığımda ise yazım dili ve kalbi hüzünle sarmalayan hikayesi beni kendine esir etti. "Bir sayfa daha okuyup bırakacağım" derken çoktan kitabın son satırlarında gözlerimin gezmeye başladığını fark ettim.…devamıNeden bilmem, sürekli okumayı ertelediğim bir kitaptı Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi. Okumaya başladığımda ise yazım dili ve kalbi hüzünle sarmalayan hikayesi beni kendine esir etti. "Bir sayfa daha okuyup bırakacağım" derken çoktan kitabın son satırlarında gözlerimin gezmeye başladığını fark ettim. Sanki Fikret'in düştüğü bu imkansız aşka kendim düşmüşüm gibi yoğun bir kedere bulandı kalbim. Bu sadece kurgu bir öykünün oluşturabileceği duygular değil, bu, evlenmek zorunda kalan ve aşkını kalbine gömen birçok kadının gerçekte var olmasının getirdiği bir hüzün. Bu, tüm hayatını derin sessizlikler içinde geçirip sırrını en kuytu köşelerde saklayan kadınların gözyaşlarına duyulan bir efkar. Beni en çok etkileyen, Fikret'in aşkının asla ihanetle kirlenmemesi oldu. Onun aşkı Nejat'ın aksine hep masumluğunu korudu. Hele bir de içinde hissettiği yangınlara rağmen kocasına karşı koruduğu saygısı...Ve bu saygının yapmacıklıktan uzak olması...Fikret, sen nasıl bir kadınsın?! Tüm bu acılara katlanırken, biraz olsun teselli bulduğu kızı Nezret'in talihi de Fikret gibi mi olacak merak etmeden duramadım. Yazar, ikinci kitapta Nezret'i mutlu bir yaşam ile bezeyerek içimize su serpmiştir umarım. Ne yazık ki bu dileğin gerçekleşeceğini pek sanmıyorum. Zira Türk edebiyatı, Güzide Sabri gibi melankolik yazarlar tarafından acı ve elemle yoğrulmuştur. Ben de son zamanlarda kendimi bu melankoliden, acıdan ve elemden geri çekemiyorum sanırım. Hatta büyüleniyor ve üzüntü içinde olsam dahi daha fazlasını istiyorum. Belki de hiç çekmediğim acılarla avunuyorumdur. Kitapların hiç bilmediğimiz hayatlara açtığı kapı, hepimizi bir noktada avutuyordur diye düşünüyorum. Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi'nde beni etkileyen, hüzünlendiren ve avutan birkaç alıntıya yer vererek yazımı sonlandırıyorum efenim.
🍂 Onların varlıklarında bir benzerlik, bütün duygularında göze çarpan bir aynılık vardı. Bu ise ruhların kendiliğinden, ezeli bir tanışıklığı demek değil miydi?
🍂 Bu iri inciyle karışık pırlanta bir gerdanlıktı. Ah!..zavallı adam şu parlak maden parçalarının süsleyeceği yerin altında nasıl kanlı bir yara bulunduğunu bilseydi!..
🍂 Benim için vicdanımın sesinden başka çekinecek bir kuvvet yoktur. Ben ona karşı bir suçlu sıfatıyla yaşadıktan sonra o biçare adamı, o masum kocayı aldatmak pek kolaydır, değil mi?
🍂 İnsan kalbini ezerek, bütün arzularını öldürerek yapamayacağını zannettiği şeyleri yapar. Bunlar insanlığın son gayretleridir.
🍂 Şimdi, şurada arabadan inip çamların simsiyah gölgesine gizlenerek istediğim gibi ağlamak istiyordum. Bu gece ruhumda buna derin, karşı koyulmaz bir ihtiyaç vardı. Heyhat! Bu mümkün müydü?.. Ben istediğim zaman gözyaşlarımı akıtabilmek iznine sahip miydim?
🍂 O hiçbir zaman ciddi, masum ve sabırlı bir aşka mesken olacak bir kalbin var olduğunu bile tasavvur etmemiştir. Onun için sevmek bir cinayet, sevilmek ise ondan beter bir kabahatti.
🍂 Emin ol ki annen aşkın bütün günahlarına karşı masum kalmış bir kadındır. Lakin görüyorsun ya, bu hal affa sebep olmuyor. İnsan daima kınayan bakışlar altında bir suçlu gibi başını önüne eğmeye mecbur oluyor.