Kitaba başlarken modum o kadar düşüktü ki... Hiç başlamasam daha mı iyi olur diye düşünüp durdum. Galiba "Reading slump" diye tabir edilen okuma tembelliğiyle karşı karşıya kalmıştım. Sonra da bir kitapla aylarca zaman geçirmek hiç kitap okumamaktan daha iyidir diye…devamıKitaba başlarken modum o kadar düşüktü ki... Hiç başlamasam daha mı iyi olur diye düşünüp durdum.
Galiba "Reading slump" diye tabir edilen okuma tembelliğiyle karşı karşıya kalmıştım. Sonra da bir kitapla aylarca zaman geçirmek hiç kitap okumamaktan daha iyidir diye düşündüm ve ya Allah deyip günlerdir bakıştığım o kitaba başladım.
Notre Dame'in Kamburu. Orijinal ismiyle Notre Dame de Paris.
Öncelikle kitabın orijinal isminin daha iyi olduğunu söylemek istiyorum çünkü kitaptaki asıl karakter olarak düşündüğümüz tek gözlü kamburdan ziyade Paris'ten bahsedilmiş. Hatta o kadar çok bahsedilmiş kii bir süre sonra betimlemeler baş ağrısına sebep oluyor.
Bende öyle oldu.
Victor Hugo'yu severim, dilini de severim. Sefiller'i çok rahat bir şekilde okumuştum ama bu kitapta yazarla pek anlaşamadım. Belki de Paris'te yaşayan biri olsaydım ve Notre Dame Katedralini bir kere bile olsun görmüş olsaydım "Aaa evet burayı biliyorum." deyip kitabı zevkle okuyabilirdim ama öyle bir durum olmadığı için fazlasıyla sıkıldım.
Tabii kitabı kötülemek de istemiyorum çünkü ruh halimin iyi olmadığını ve ne de okusam beğenmeyeceğimi biliyordum. O yüzden kitabı kötüleyecek bir cümle kurarsam bana aldırış etmeyin.
Kitapta fazlasıyla karakter vardı ve hangi birine yetişeceğimi bilemedim. Çok fazla karakter olması, bir dizi izliyormuşum gibi hissettirdi ve olayların birbiriyle bağlantılı olması güzeldi ama yine de sevemediğim bir şeyler vardı.
Kitabın dili beni çok yordu. Bir sürü yabancı cümle vardı ve bu, gözlerimin sürekli dipnotla okuduğum satır arasında gidip gelmesine sebep oluyordu.
Bu kısımları ve kitabın yarısının betimleme olduğunu yok sayarsak; konunun güzel olduğunu söyleyebilirim. Yani okurken heyecanlandığım anlar oldu ve sonunda ne olacağını çok merak ettim.
Normalde bir kitaptan sıkıldığım an buradaki yorumları okuyup spoi almayı seviyorum ama biliyordum ki bu kitaptan spoi alırsam büyüsü bozulacaktı, hevesim de kalmayacaktı o yüzden sabırla okumaya devam ettim. İyi de oldu çünkü sonunda tatmin oldum. Açıkçası bu kitap hakkında çok büyük bir beklentim yoktu hatta okumayı çok istediğim bir kitap da değildi. Yanlışlıkla satın alıp okumak istediğim bir kitaptı sadece.
Esmeralda adındaki bir çingene kızının trajik hayat hikayesini ve çevresindeki insanların hayatlarından kesitler göreceğimiz bu roman; sadece bir aşkı anlatmıyordu, aynı zamanda toplumsal mesajların da bolca bulunduğu bir romandı.
Quasimado'ya çok üzüldüm... Elinde olmayan sebepler yüzünden dışlanmaya mahkum edilmiş bir birey. Sevgisine de aşkına da yazık oldu.
Frollo'yu da yazarımız o kadar güzel yazıp çizmiş ki okuduğum süre boyunca kitabın içine girip onu boğmamak için çok çaba sarf ettim. Onu tek bir kelimeyle özetleyecek olsam: Takıntılı ruh halini aşk zanneden bir adam derdim. Sanırım şu ana kadar okuduğum kitaplarda bundan daha psikopat bir karakter okumamıştım. Ayy bu karakterden bahsedince sinirlerim bozluyor.
Esmeralda ise saf, aşık bir çingene kızı. Ah Esmeralda Ah... Frollo'yu boğmak için kitabın içine girdiğimde "Aptal olma, seni sevmeyen biri için değmez" deyip seni kendine getirmeyi çok isterdim.
Neyse ki bunun kurgu olduğunu hatırlayıp kendime geldim :)
Güzeldi aslında. Değişik duygular hissettirdi. Özellikle de sağır savcının, sağır suçluyu cezalandırdığı kısmın çok ikonik olduğunu düşünüyorum.